Biliyorum güneş doğudan doğar ve batıdan batar.
Güneşin anatomik yapısı çekirdekte oluşum magmada doğuş ve bir yanar dağdan fışkırış.
Biz köyden göçle yer göçmüş magmaya düşmüştük.
Toplumsal magmaya.
Yerin içindeydik göçtüğümüz şehirde.
O köyde açık ama puslu havada gördüğümüz ufuk atlası burada denizdi.
Su dolu dünyaydı.
Tuzlu su.
Yer yer lağım ve çöp atıklarıyla köpükleri birdi.
Deniz dalgalarının.
Bizle dalga geçerdi.
Biz taş kaydırırdık dalgaların yüzünde.
Gülümserdik.
Şehirde ayrı ayrı ruhumuzla geziyorduk.
İnsan çoktu.
Dünya çoktu ve evrenimiz ayrı paralel geçiyorduk bir birimizin yanında.
Tanıdık çıkınca.
Uzaylı görmüş gibi şaşırıyor.
Bir yerli buluşuyorduk.
Bu yazıları yazıyorken hayli şehirli olmuştum.
İnsan çoktu.
Gövdeler boldu.
Ne ayaklarımız dolaşıyor nede kollarımız çarpıyor ellerimiz takılıyordu.
Ama karıştığı da oluyordu.
Toplumsal eylemsel olaylar içinde gövdelerimiz karışıyor ayaklarımız dolaşıyordu.
Kollarımız takılıyor ellerimiz yüzümüze takılıyordu.
Kavga diyorduk buna.
İyi kötü ikiye ayrılıyorduk.
Ortada ne iyi ne kötü vardı.
Sadece iki taraf vardı.
Ve toplum olarak derin bir fay yarığı vardı.
Bir bir düşen oluyordu.
Çözülüp âşık da oluyorduk.
İç içe bedenlerimiz eriyor çoluk çocuğa karışıyorduk.
Mumdan adamlar gibi çoğalıyorduk.
Çocuklarımız bedenler arası doğup gökdelenler arası dolaşıyordu.
Büyüyüp varanlar dağlara özlem kaçıyorlardı.
Emekli olanlarımız dönüş göçü yapıyorlardı.
Bu arada kitaplara düşüp defterlerde gezen gözlerimiz.
Eşyaya düşüp teknolojik dönüşüm içinde filmlerle bakıyorduk dünyaya.
Evrene bir sinema düşünde dalıyorduk.
Dünyaya bir karanlık içinden yeniden doğuyorduk.
Filmden adamlara dönüşüyorduk.
Karakterlerimiz uyarlanıyor mizacımız rol tutuyordu.
Neler olmadı ki!
Ayşe’yle ben evlendim.
Fatma’yla diğerimiz.
Senem okudu.
Kemal yurt dışına gitti.
Bir birimizi tanımayız.
Bir çalıştığımız fabrikada tanıştık.
Patronumuz Kemal ara sıra yurda döner.
Senem, üretim müdürümüz.
Ben, Ümit Hasan Gövde, diğerimiz Mahmut Aslanpazar.
Elegelmez Plastikte çalışıyoruz.
Ayşe öğretmen. Fatma ise hemşire.
Şanslıyız.
Karı koca olarak çalışıyor çocuklarımız kreşte büyüyor.
Bayramlarda akrabalarla bayramlaşıyoruz.
İyiyiz.
Artık güneşin doğuşunu batışını tatillerde biliyoruz.
Akşamları lamba bile açmıyoruz.
Hep sensörlü.
Kendi yanıp kendi sönüyor.
Gövdemizi algılayınca.
Işık değil biz aydınlığına doğuyoruz.
Lambanın.
Gündüz gövdelerimiz karışıyor ya bir yumurta akı içinde.
Gece ruhlarımız karışıyor bir yumurta sarısı içinde bir uykumuzla rüyalarımızda.
Güne tüm zamanlardan uyanıyor,
Bir ömür anımızı yaşıyoruz.
Anamız doğursa da bir kere bizi dünyaya getirse de yeni bir günle tüm insanlarla bir insanlık,
Tüm canlılarla bir canlılıkla doğuyoruz.
Mutluyuz.
Genel olarak.
Özel olarak öznelliğimizden mutsuzluğumuz.
Özelleşemiyoruz özerk olarak.
Siyaset farklı, bilimsellikte algılasa da siyasiler genelleştirip tipleştirmeye çalışıyor tiplerine göre.
Sıkıntı burada.
Babam Murat Gövde’yi bugün toprağa verdik.
Kalabalık gövdeler arasında bir gövdeyi babamızı toprağa koyduk.
Can yolculuğu toprak olup yeniden bitecek.
Besin olarak kanımıza canımıza karışacak ve can yoldaşlığımıza devam edeceğiz.
Naki Aydoğan
Kayıt Tarihi : 17.5.2023 12:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!