Uykuya küs olduğum gecelerin yorgun sabahlarından biri olmalıyken, Taksim'e gidecek olmanın heyecanıyla mıdır nedir, pek keyifli uyanıyorum bu sabah. Az uykuya kanaat getiren bedenimin tevekkülüne ve gücüne gülümsüyorum. Henüz 06.00’yı gösteriyor saat. Sabahın olabildiğince en erken saatlerini seçiyorum uzun uzun yürüyüşler için. Bir türlü uykusundan kendini sıyıramayıp bu muhteşem anı yakalayamayanlara, sükuneti bozmadıkları için, içten içe teşekkür ediyorum.
Baharatlı çiçeklerinin kokusunu içime doldurduğum ağaçlıklı parkur boyunca, kuşların cıvıltılarıyla tempo tutturuyorum. Hafif çiseliyen yağmur kokuyu daha güçlü hissettiriyor sanki. Nefes almak ne güzel… Şükrediyorum...
92T. Bulunduğum yerden beni alıp İstiklal Caddesi’yle buluşturan otobüs. Bu güzergahta çoğunlukla trafik yoğunluğu yaşanmasına rağmen okuduğum kitapla halvette olduğum sürece, ben bu yoğunluğu hiç umursamıyorum. Diğer yolcuların bezginliğine karşın, Ahmet Ümit’in satırları arasında kaybolmuş, kılıç kuşanmış asker gibi, hazırlıklıyım trafiğe…
Birbirine baskın olmaya çalışan arsız çiçek kokuları, Taksim’in meşhur çiçekçiler durağına geldiğimizi farkettiriyor. Bu koku başka bir dünyaya geçişin bir nevi ilk sinyali. Yeni bir yaşam bu çiçekçinin önünde başlıyor sanki. Sırtımdaki kefeye doldurduğum, bedenime basınç yapan, hayatın bütün olumsuzluklarını, ağırlıklarını çiçekçilere ödünç bırakıyorum. Şimdilerde dokusunu değiştirmek için alınan kararlardan bihaber, misafirliğime şölen tadında karşılama hissi veren sokak çalgıcılarıyla yine çok mutlu,yine capcanlı Taksim. İstanbul’u sevmemin öncelikli nedenlerinden biri burası… Zaten ayak basar basmaz her türlü sanatla iç içe olmanızı sağlayabilen, buram buram sanat ve kültür kokan bilmem kaç yıllık düzene, yeni düzenler getirmeye çalışanlara bu defa küfrederek… yürümeye başlıyorum İstiklal Caddesi'nde.
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var