Ben tüm kişilerinin
Mutsuz olduğu,
Bir garip kentin çocuğuyum
Yalnızlığım saçaklardan
Damlar içime
Benim yağmurlarım dinince,
Bin yıldır yaşarım
Ben bu toroslarda
Otların ağulusunu
Yosunların dermanlısını
Dağlılar öğretti bana
Tanrıtanımaz
Uzat ellerini gökyüzüne çocuk
Yakala en uzaktaki parlak yıldızı
Tutsak et onu gözlerindeki gizemli ışığa
Kayıp gitmesin bol yıldızlı bir gecede sonsuza
Sana hiç temmuzu anlattım mı ben çocuk
Ya da söyledim mi ağustosun türküsünü
Yorgun sabahlara başlıyoruz
Karabasanlı düşlerden
En güzel anlar yaşamadığımız
Törelere tutsak mı
Zaman utanır savrukluğumuzdan
Rahatlığımız üçyüz yıl öteye
Cankoparan fırtınası mı gelen
Acıları ve umarsızlığıyla
Bu kaçıncı bölünüşü yüreğimin
Yeniden çoğalmalarda
En olmayacak serlerde büyütürüz
Sancılı sevgileri
leyleklerin gelişiyle birlikte
sırtımda heybem yollardayım gene
artık yerleşik olmak isteyen ben
söz dinletemiyorum içimdeki göçebeye
sırtını dönebilmek yürek ister
Onu biz öldürdük
Sevmeyi becerebilseydik
Yaşıyor olacaktı şimdi
Evsiz biriydi diyor park bekçisi
Yolun sonundaki parkta yatardı geceleri
Her gün geçtiğimiz yolda yok saydıklarımızdan
Tüm İsa’dan önceleri karaladım yıllar önce
Tarihleri sultansız, coğrafyaları sınırsız yaptım
Nerden nereye vardım bilmiyorum
Bin parçaya bölündüm, yalnızdım.
Yollar çizdim uzun uzun gökyüzü rengimi çaldılar.
Ben bir Tibet büyücüsüyüm
Cimrice saklarım heybemde
Zamanı ve sevgiyi
Tütsüler toplarım
Güneşsiz yamaçlardan
Dağlılar izimi sürer
suların çekildiği bir akşamüstü
yetişememiş kenarda kalmış öylece
acısı bir top süsen çiçeğinde demlenir
sürüsünden ayrı düşmüş yağmurbalığı
ah bir yağmur yağsa ya da sular geri gelse
çocuklar çığlık çığlığa midyelerin içinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!