İki saat, bir dakika kırk dokuz saniye ararsın...
Ama telefon açılmaz.
Tesadüfen denk gelir, bir açık anını yakalarsın.
“Sana sonra dönerim, şu an müsait değilim” yazar.
Sonra da aşktan, sevgiden bahseder.
İçinden “Sen önce sevmeyi öğren be!” demek gelse de susarsın.
“Büyük sevenlerin acıları da büyük olur…”
Hiç düşünür mü, özlüyor mu? Korkuyor mu? Hasta oluyor mu?
Hani seviyor ya...
“İşte ben böyle bir sevgiyi istemiyorum,” dedi ergen kız.
“Göreceksiniz, ben size gerçek sevgiyi,aşkı göstereceğim,” dedi.
Ve sonra, yavaşça sokağın ortasında kaybolup gitti.
Şairin dediği gibi:
“Dört yanım gurbet, dört yanım hasret, dört yanım sıla…”
Ergen kız kendi kendine söylendi:
“Hayır… Aşk acı olamaz!”
Ve yola çıktı.
Yol boyunca kuşlar eşlik etti ona,
Şarkılar söyledi.
Bahçeli bir evin önünde durdu.
Gözleri konuşacak birini aradı.
Köşede, yorgun… Kıyafeti kan ter içinde bir adam vardı.
Ama yaklaştıkça anladı; bu bir adam değil, bir korkuluktu.
Yanına oturdu.
Bir sigara yaktı.
Korkuluk birden bağırdı:
— Hey! Beni yakacaksın, ne yapıyorsun sen?!
Kız bir anda irkildi.
Arkadaki saman balyalarının arkasına saklandı.
Korkuluk devam etti:
— Hay aksi! Yaramaz kız! Parmağımı yaktın. Ben şimdi nasıl görevimi yapacağım?
Ergen kız bir ağaca yürüdü.
İki dal kopardı.
Korkuluğun kolunun yanan yerlerini çıkardı.
Korkuluk bağırdı:
— Bırak! Canım yanıyor!
Ama ergen kız, korkuluğun bedenine ayağını basıp kırık dalları yerine taktı.
— Bak, oldu işte! dedi ellerini çırparak.
Korkuluk kızdı:
— Sana ne benim kolumdan!
Zaten bugüne kadar kim beni düşündü ki?..
Ergen kız başını okşadı.
Sonra da küçük bir öpücük kondurdu.
— Ben seni düşünüyorum.
Az önceki bir hataydı, dedi.
Korkuluk baktı kıza.
Anladı ki onun amacı zarar vermek değildi.
— Söyle bakalım, burada ne işin var?
— Sevgiyi arıyorum, dedi ergen kız.
Korkuluk güldü.
— Ne yani? Samanlıkta mı?
Kız etrafına baktı.
Her yer saman doluydu.
— Evet. Sevgi her yerdedir.
Bazen bir samanlıkta, bazen bir kırık dalda.
Görmeyi bilmek gerek, dedi.
Korkuluk başını önüne eğdi.
Üzerindeki samanları tek tek sökmeye başladı.
Ergen kız şaşırıp kaldı.
Bütün samanlar bittiğinde,
İçinden çok yakışıklı bir adam çıktı.
Ergen kız bir anda aşık oldu.
Ama kafasında deli sorular vardı:
— Neden bir korkuluk oldun?
Genç adam başladı anlatmaya:
— Hayatım boyunca hep sevilmek istedim...
Ama hiç sevmediler.
Bir gün kendime bir kulübe yaptım, burada yaşamaya başladım.
Gökyüzünü seyrederken, bir karga omzuma kondu.
Kıpırdayınca uçtu gitti.
O hep yanımda kalsın istedim.
Bu yüzden korkuluk olmaya karar verdim.
Çünkü o karga… beni herkesten çok sevdi.
Benimle şarkılar söyledi, benimle uyudu.
Ama bir haftadır yok…
Ergen kız, duyduklarına inanamıyordu.
Aşkı ararken böyle bir hikâyenin içinde bulacağını düşünmemişti kendini.
Çantasını açtı.
İçinden peçeteye sarılı bir şey çıkardı.
Eli titreyerek genç adama uzattı.
Gözlerinden damla damla yaş süzülüyordu.
Genç adam peçeteyi aldı.
Kalbi sıkıştı, nedeni bilinmez bir huzursuzluk kapladı içini,
Peçeteyi açtı.
Derin bir çığlık attı.
Bu, onun kargasıydı.
Avcılar vurmuştu.
Genç adam diz çöküp ağladı.
Elleriyle toprağı kazdı,
Ve zavallı kargayı gömdü.
Sonra ergen kıza döndü:
— Bence sen aramaya devam et…
Benim hikâyem burada bitti.
Ama ergen kız için her şey yeni başlıyordu.
Çünkü o, aradığını bulmuştu.
Gerçek aşk, yürekteydi.
Ne bedende, ne de güzellikte...
Ergen kız, genç adamın yanından ayrılırken artık biliyordu:
Gerçek aşk bazen bir korkulukta, bazen bir kargada,
Ama en çok da kalpte saklıydı.
Tıpkı Leyla ile Mecnun gibi…
Ergen kız bu hikâyeyi hiç unutmayacaktı.
Yıllar geçse de belki de bir gün bu hikayeyi kaleme alırım değil koyuldu bu sefer de mutluluğu aramaya.
28.07.2025 16:50
Kayıt Tarihi : 28.7.2025 16:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!