Bir gençlik istiyorum, özgür mü özgür
Bir gençlik istiyorum, hırslı mı hırslı
Bir gençlik istiyorum, aydınlık dolu
Evet, bir gençlik istiyorum, bir gençlik
Bu gençlik, kula kul olmayacak
Bu gençlik, ancak Allaha kul olacak
..
EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR
Eğitimde yapılan yanlışlar
2
Eğitimi allak bullak eden değişiklikler, denenmeden yapılan değiştirmelerdir. Bu tür değişikliklerle yazboz tarlasına döndürülen eğitimden iyi bir sonuç beklemek hayal. Birkaç başıbozuk bürokrat ve bakanlıkta kendini göstermek isteyen akıl danelerin, bol maaşlı uzmanların işin mutfağından uzak, hiçbir ön araştırma yapmadan aldıkları kararlar eğitimi bir uçurumun kenarına sürüklemiş, oradan aşağı yuvarlamak için fırsat kollamaktadır.
Siyasetin de parmak attığı bir alan olan eğitim bir milletim kaderiyle oynamaktadır. Siyasiler, karanlık odaklar, kendini bilmez bürokratlar, burnu düşse almayan uzmanlar eğitimi felç etmekten başka bir şey yapmıyorlar aslında. Bütün bu çok denklemli etkilerin allak bullak ettiği eğitim bu gün ortadan kalkmak üzere felçli bir hastadır, ona yapılan her yanlış müdahale sonunu hazırlamaktadır.
Bütün bu yanlışlar boş, cahil, kültürsüz ve saygısız bir gençlik yetiştiriyor artık bu eğitim. Bu gençlik artık hiçbir işe yaramayan, elinde bir diplomadan başkası bulunmayan, işe girmek için torpil aramaktan başka bir yol bulamayan, bulunca da iş beğenmeyen, beğenir yerleşirse iş yapmayan ve ayrıca verilen maaşı beğenmeyen bir gizli işsizler ordusunun neferi olmaktan ileri gidemeyecektir.
..
basi dumanlidir gencin
ah genclik vah genclik
kani kaynar o bicim
ah genclik vah genclik
sorsan dinden haberi yok
futbola dansa meraki cok
..
Bizim gençlik yıllarımız ile günümüzün gençliği arasında dağlar kadar fark var. Gençlik; insanın en dinamik olduğu insan hayatında müstesna bir yeri olan gençliğin,insanın gözünün hiç bir yeri görmediği,delikanlılık çağının mistik karakterinin yaşama damgasını vurduğu dönemde,kişinin kul sevgisini keşfedip aşka kapıldığı,sevdalanıp başında kavak yellerinin estiği müstesna günlerinde bile zaman tünelinde kaybolup giden gönüllerin,tek başına dünyayı fethedecek kudrete sahip olduğunu düşünen güçlülük duygusunun belirdiği çocukluktan delikanlılığa atılan ilk adım olarak değerlendirilir.Bizim gençlik dönemimiz vatan kurtarma sevdası ile geçtiği için gençliğimizi yaşayamadık. Kendimizi bildik bileli seksen öncesinin kargaşa ortamında vatan kurtarma aşkı ile serdengeçtilik yaptığımız dönemde milletimiz sefalete düşmesin,memleketimiz Afganistan misali Kızıl Rus emperyalizminin işgaline uğramasın diye ‘‘Milliyetçi Türkiye’’ sloganı ile ülkemize sahip çıkıp,Türk Milletine hizmet etme ülküsü güderek safımızı belirledik ve bu amaçla mücadele verdik. Bizlere yapılan saldırılara göğüs gerdik,okullardan sürüldük ama yılmadık. Nice arkadaşımızı genç yaşında kara toprağın barına gömdük,şehit verdik. Atalarımızın bizlere emaneti olan Anadolu topraklarını korumaya ant içtik. Asım’ın Nesli olma yolunda,İlay-ı Kelimetullah uğruna,Nizam-ı Alem ülküsü ile hareket edip kendimizi ülkemize ve milletimize adadık ve bu yolda vatan,millet düşmanları ile kıyasıya dövüştük.‘’Vatan,millet,Sakarya’’sevdasıyla hareket edip kendimizi yetiştirmeye çalıştık. Böyle zorlu badireler atlatarak okuyup adam olduk. Hayatın tozlu yollarında maziden aldığımız hız ile atiye doğru yürümeye başladık. Ve bu günlere kadar geldik.Bizim yeni nesle bakıyorum da Türklüğümden ve Müslümanlığımdan utanıyorum.Türk desen Türk’e benzemez batı kültürü ile benliğini yoğurmuş,ecnebiden farkı yok.Müslümandır desen hrıstiyan adetlerini kutlayan noel babadan medet uman rockçu,hiv metalci müziklerle ruhunu ateistlere kaptırmış batı taklitçisi bir gençlik yetişiyor.Geriden baksan kızdan farkı olmayan, at kuyruğu yapıp bağlamış,bir de keçi sakalı salmış.Tövbe estağfurullah kulağına bir sürü küpe takıp çıkmış meydana adamım diye geziyor.Hay senin gibi erkeğin ağzına tüküreyim! Erkek dediğin Osmanlı gibi olmalı.Alparslan Gazi’nin, Fatih’in,Yavuz’un torunları bunlar mı? Bu mudur Asımın Nesli olacak olan gençlik? kültür enperyalizmin etkisi çağdaşlaşmayı,batının modası,yaşam tarzı kabul eden yeni nesilden ne bekleyebiliriz? Kızlarımızı hiç sormayın zaten. Açık gezmeyi marifet sanıyorlar.Kaşında,burnunda,göbeğinde küpe,elinde köpek,barlarda,pavyonlarda fink atıyor.Bu mudur Fatihler doğuran analar? Bu mudur namusu için ölümü göze alan namus abidesi anamız,bacımız,Şerife Bacılar,Nene Hatunlar? İnsanın bu manzara karşısında ağlayası geliyor? Biz bu hallere düşecek adam mıydık? Artık dünyanın ötesi beriye gelmiş,ahir zaman olmuş.Asıl bozulmuş,nesil bozulmuş,tuz kokmuş ne çare? Bu gençliğe güvenerek yola gidilmez! İçki,kumar,uyuşturucu,kadın,fuhuş batağında kendi öz benliğini kaybeden neslin sonunu siz düşünün artık! Bizim de evlatlarımız var.Onları İslam ahlak ve fazilet i,Türklük gurur ve şuuru ile yetiştirip batının kültür emperyalizminden korumaya çalışıyoruz.İnşallah çocuklarımız yüzümüzü kara çıkarmazlar.Müslüman Türk Milletinin evlatlarının bu hale düşmesini üzülüyor ve gençliğim eyvah diyorum!
..
Önceden bizde bir gençlik vardiki gençlik
Gençlik ten sonrası terslik...
..
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence...
Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'.
Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor.
Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?...
..
Yozgat'ta kültür sanat edebiyat adına ciddi bir birliktelik kuruldu. Yozgat kültürünün tanıtımı ve gelişimi adına sevindirici çalışmalardır bunlar. Umut ediyorum ki, kültür ve edebiyat emin ellere kavuşacak ve zengin bir birliktelik doğuracaktır. Çabamız ve gayretimiz bu yöndedir.
Gençlik Merkez Müdürü Ali Sapmaz, 'Şairlerle Gençleri Buluşturmak istiyoruz" diye bir teklif sundu bizlere. Biz de neden olmasın dedik.
Son dönemde Sorgun Yazarlar Şairler ve Ozanlar Derneği, Yerköy Halk Aşıkları Derneği, Sarıkaya Şairler Yazarlar Derneği ve Yozgat Şairler Yazarlar Derneği olarak birlikte çalışıyoruz.
Bu manada 'Gençlerle buluşmayı planlarken şiiri- edebiyatı sevdirmek ve Aşıklık-Ozanlık geleneğini gençlere tanıtmayı da düşündük. Bu bir anlamda kuşakların buluşması olacaktı...
Gençlik Merkezinin ve Gençlik Spor İl Müdürlüğümüzün teklifi doğrultusunda bizde şair-ozan arkadaşlarımızı buyur ettik. Davetimizle, Yozgat, Sorgun ve Yerköy'den gelen arkadaşlarımız gençlerle buluşup şiir ve edebiyat dostluğunda birleştiler.
Gördük ki, "Gençlik Merkezi" bir okul gibi çalışıyor. Kültür, sanat, edebiyat ne isterseniz var. Saz, bağlama, gitar, keman, ney türünde bir çok müzik aleti ile çalışmalar devam ediyor. Müzik hocaları müziğin her dalında çalışma yaptırıyorlar.
Ayrıca spor ve genel yetenek dallarında da kurslar açılmış, gençler spora-sanata yönlendiriliyor. Gençleri kahve köşelerinden kurtaran sokakta boş gezmekten alıkoyan bu tür çalışmalar bizi de sevindirdi doğrusu. Gençlik Merkezini sıradan bir devlet kurumu olarak düşünürken, bir okul, bir fabrika gibi çalışan kurumla karşılaşmıştık.
..
Avrupa'da bir gençlik yetişiyor,saçı siyah,kaşı kara,buğday benizli ve uzun
boylu,Avrupa'da böyle bir gençlik yetişiyor.
Adı Ali ya da Hasan,veya Veli,kiminin saçı uzun ya da düz,kiminin,kıvırcık,Avrupa'da böyle bir gençlik yetişiyor.
Kulağında küpesi,yanında fantisi,Meskeni diskotekler veya kahveler,Bu gençlik kim olduğunu bilmiyor,Bilenlerde kimliğinden suratle,fersah fersah kaçıyor,Avrupa'da böyle bir gençlik yetişiyor.
..
Gençlik bir gül gibidir
Bezende bülbül gibidir
Eğer iyi yetiştirmezsen
Bezende kül gibidir
Gençlik bir harekettir
Gençlik bir berekettir
..
İdeal bir gençlik düşün bir anlık...
Asra soluk aldıracak bir gençlik.
Acz içinde kıvranırken insanlık
Tutup yerden kaldıracak bir gençlik.
Bilim onun başında taç olacak.
Işık, rehber, araç, ilaç olacak.
..
Düşmanın karşısına dimdik çıkacak,
Bir gençlik, bir gençlik istiyoruz.
Bütün zalimleri, altüst edecek,
Bir gençlik, bir gençlik istiyoruz…
Sadece Rabbine secde edecek,
Hiçbir kula, asla kul olmayacak,
..
Bir Gençlik
Darıldı her sabah geniş ufuklar
Sevdamızı gölgeledi bulutlar
Yaprak yaprak daldan düştü umutlar
Tüketti takvimler gençliğimizi... A. KARAKOÇ
..
EN BÜYÜK MESELEMİZ
Ülkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması Gerekenler
Arkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor.
Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım.
..
Gençlik, gençlik
Bitmez sandığım o gençlik
Nasıl geçti yıllar
Saçlarıma düştü aklar
Kantinden aldım sucuklu bir tost
Aradım; ama bulamadım bir dost
..
İdeal bir gençlik düşün bir anlık...
Asra soluk aldıracak bir gençlik.
Acz içinde kıvranırken insanlık
Tutup yerden kaldıracak bir gençlik.
Bilim onun başında taç olacak.
Işık, rehber, araç, ilaç olacak.
..
Tarih bilincini oluşturmaya çalıştığımız gençlik acaba tarihi hakkında bir nebze bir şeyler biliyor mu?
Soru üstüne soru ve beyinden çıkmayan bin bir düşünce’’gençlik nereye gidiyor…’’
‘’Geçmişini bilmeyen geleceğini öğrenemez diyen öğretmenler, yetişin… Gençlik gidiyor elden. Tarihini okuyarak değil yaşayarak öğrendi bu millet. Yağan yağmur emsali damla damla yaşanıp yazılıyor tarih…
Ne yazık ki gençlik tarihi ne yaşamakta ne de merak etmekte onların gözünde sadece ezberlenmesi gereken bir ders; ama böyle olmamalı, can çekişmemeli bu vatan. Kitaplar insanların hayatta odak noktası onlar. Tarihimi yanlış yazmayın kitaplar. Kanadını, kolunu kırmayın bu milletin!
Bu mısralarda tükenen kalemler, tarih uğruna ölen canlar, yerle bir olan yuvalar yeniden canlanmalı gençliğin gözünde. Onlarda yeniden yeşermeli onlara:’’Keşke o zamanda yaşayabilseydim’’ dedirtmeli, meraklandırmalı onları nasıl doğduğunu nasıl yaratıldığını nereye gideceğini ne merak ediyorsa öyle merak etmeli araştırmalı soruşturmalı, incelemeli kendini kaybetmeli tarihinin içinde. Öyleki görecek aslında bu aslan gibi savaşıp şehit olan yiğitlerin gerçek hikâyesini o zaman öğrenecek. Mehmet’lerin Ahmet’lerin Emine, Hatice annelerin amaçlarını, uğurlarını gerçek vatan sevdalarını, işte o zaman yaşayacak tarihini,işte o zaman yapana sadık kalacak bu gençlik…
..
Yarına karamsar, bakıyor artık
İstekleri hayal, umutsuz gençlik;
Parasızlık ateş, yakıyor artık.
Gece sokaklarda uykusuz gençlik;
Okumak kolayda, okutmak sorun.
Okuyanı bile yozlaşan gençlik;
..
Saatlerin ılık yaz rüzgârları gibi ağırdan aktığı vakitlerde, sadece sevgilisini serinletmek isteyen bencil bir delikanlı misali hırıldayan “pırpıra” yüzümü tuttuğum sırada geldi o. Hesse’nin ilk gençlik öykülerinin böyle kimsesiz bir akşamüstü ansızın ziyaret etmesinde de vardır bir hikmet, diyerek okumaya başladım. Elbette yine aynı şey oldu. Aradan geçen onca yıla rağmen sanki “ilk gençlik ülkemden” hiç ayrılmamışım, o yuvanın kendine has sıkıntısını geleceğe neşesiyle taşıdığı kıpırtılı ruhu kaybetmemişim gibi hayata yeniden uyandım.
O zaman bana çok ulu, cömert, merhametli görünen meyve bahçelerinde dolaştım bir süre. Anların durgun bir gölün üzerinde halka halka çoğalan genişliği içinde yüzerken, yaz tatili için gittiğim kasabaları düşündüm. Toprağa tıpır tıpır düşüp çürüyen meyveler gibi bir köşede öylece unutulmuş hissediyordum. Serin avlularda oturup cırcır böceklerinin türküsünü dinlediğimde, esas derdimin “dertsizlik” olduğunu henüz bilmiyordum. Bütün huzursuz gençler gibi canım sıkılıyordu işte. Ama sezgilerim o manasız boşluğu kavrayacak kadar güçlenmemişti. Gençliğin buruk ve esrik sarhoşluğunu yaşıyordum. Hayata dair cevap alamayacağım soruları gizli bir dilek kutusunun içine koyup kuyruklu yıldızlara yolladığım yıllardan bahsediyorum. Hiç bitmeyecekmiş gibi kendiliğinden uzayıp esneyen saatlerden.
Hesse’yi okuyan pek çok okur gibi o yazlarda bıraktığım kendimi özlüyorum. Bilmiyorum ki; şimdi annemin yumuşak dizine başımı koysam, ona kırlardan topladığım gelincikleri, papatyaları getirip buğulu bir sürahiye yerleştirsem, sofradaki kiraz tabağına dadanan birkaç arı vızıltısını o anki neşesiyle, hüznüyle çağırsam, vişne reçelli kızarmış ekmeklerin kokusunu içime çeksem, dantelden bir örtünün kendiliğinden kayıp düşmesi gibi akıp giden hafif yaz bulutlarıyla hülyalara kapılsam o zamanki kendimi bugüne taşıyabilir miyim? Cevap karmaşık; ne evet, ne de hayır.
Hesse kitaba adını veren “Gençlik Güzel Şey”de, gençlikle olgunluk arasında salınan “sıkışmışlık” hissini bir doğa ressamının titizliğiyle resmediyor. Gelecekte edebiyat tarihinin en önemli yazarlarından biri olacağının müjdelediği tabiat tasvirlerinin arasına gizlediği “insanlık hâlleri” son âna kadar hiç değişmemiş. Edebiyatı nasıl da kendine benziyor. Onun hayal etme üslubu, okuruna yaşama üslubunu da açıkça gösteriyor sanki.
Bir roman, hikâye kapağında, “otobiyografik unsurlar içeren” hatırlatmasını her gördüğümde, itiraf etmeliyim ki müstehzi bir tebessüm yayılır yüzüme. Sanki başka türlüsü mümkünmüş gibi. Saf sanat ve saf hayat varmış ve bu iki nehir nihayetinde sonsuz bir denizde buluşmazmış gibi... Hele ki ilk aşk heyecanlarını, taşrada geçen çocukluk yıllarını, o ilk uyanışları, kırılmaları, kayıpları, eksilmeleri, çatlamaları anlatıyorsa bir yazar, yapıp yapabileceği kendi suretinden kâinatın sırlı aynasına bakarak hayatı çoğaltmak değil midir? Zihnin, yüreğin tortusunda birikenler, hatıralardan, imgelerden, kayıp anlardan istediğini seçer, yorumlar, bazen eksiklerini tamamlar ve kendi ham gerçeğinden yeni bir “gerçeklik” yaratır.
Hesse, bu ilk gençlik hikâyelerini yazmak için masanın başına oturduğunda nasıl bir gelecek tasavvuru vardı bilinmez ama yazarak “büyüdüğü” kesin. Bu yaz hikâyesinde, yuvasına dönen gencin, çocuk yaşlarda âşık olduğu güzel Helene’den, hakiki dostluğun içtenliğiyle sevdiği Anna’ya, saf bilgiden inancın melankolisine uzanan çakıl taşlı yolda, insanın değişimini gösteriyor. Tabiatta, kâinatta karşılaştığı her şeyin kutsal bir parçası gibi hissettiği için muhtemelen, duyguları tül tül uçuşan mısralara dönüştürebiliyor. Ve sanırım bu yüzden hiç eskimiyor.
Onunla birlikte tren yolu kenarına dizilmiş katırtırnaklarını, bahçe çitlerinin çizdiği yaralı dizleri, dirsekleri, verandanın parmaklıklarına tırmanan yabani, acı otların kokusunu, kan kızılı gülleri okşayıp geçen ikindi güneşinin loş aydınlığını hatırladığınızda çocukluktan kalan bir titremeyle ürperiyorsunuz. İlk gençlik anılarınız, ona baktığı yerden belki mavi bir çiçek çanağından göz kırpıyor size. Dingin bir yaşama özlem duymanıza rağmen uzaklarda kalan o yıllara geri dönemeyeceğinizi biraz burkularak fark ediyorsunuz. Tam da o anda, size gençlikten bilinmezliğe doğru adım attığınızda hissettiğiniz o ilk huzursuz kıpırtıları hatırlatıyor. Onun kelimeleriyle münzevi bir mutluluğun eşiğinde, her seferinde biraz daha bilgece büyüyorsunuz: “Gece vakti açık havada yollarda, suskun göğün altında, sessiz sakin akıp giden bir subaşında olmak her zaman sırlarla örtülüdür ve ruhun derinliklerini harekete geçirir. Hayatın başlangıcına yaklaşmışızdır, kendimizi bitkilerle, hayvanlarla hısım akraba hissederiz. (...) İnsanın bu en korkunç duygusu; kurtulması imkânsız bir şekilde yapayalnız kalma, yapayalnız yaşama; acıyı korkuyu, ölümü bir başına tatma, hepsine bir başına katlanma duygusu, her düşüncede usulca çınlar, sağlam kişide ve gençte bir gölge, bir ihtar; güçsüzde de bir dehşet olarak.”
..
Gençlik bir muma benzer ışıklı,renksiz,donuk
Bu bedene can verir ama bedende konuk
Gidince bulamazsın ne kadar arasan boş
Gençlik bir içe doğsun insan o zaman sarhoş
Gençlik bir volkan gibi yakıp yıkan bir ateş
Yağmuru azaplara,rüzgarı yangına eş
..
Bacakta kot pantolon paçası yırtık
Belde bir karış etek arkası yırtık
Uzununda üç,dört yeri açık
Yolun nereye böyle,ey gençlik
Camiler boşaldı sadece imama kaldı
Bizim gençlik eğlenceye daldı
..