Yürümek zorundasın şimdi
Yalnız başına
Sap başına
Taş Başına
Parke taşlı kaldırımlarda
Hesabını almak var şimdi
Bir zorunlu haykırıştı
Hiç sesim bile çıkmamıştı
Kaygan bir yapısı vardı
Hayat denilen
Keskin nesnenin
Tutmak zorundaydım
Kapıda durdum
Yılların arasından
Elini verdin bana
Tuttum sımsıkı
Yüzüm güldü
Yüzün güldü
Öyle kızgın
Öyle küskün
Bir mevsimdi
Yapraklar
Dökülmezdi
Bodoslamasına
Kargacık burgacık
Bir hayatın
Bırgalanması
Üzerdi insanı
Hangi akıllı gelip de
Üstüne vazife olmayarak
Kırmızı eserdi aklıma
Dilimde iki hece
Koskoca gönül, evlat edinmiş
Tek bir cümle
Gözlerin keserdi
Dökülürdüm kaldırımlara
Yazamıyorum umut kırıklıklarımı
Sevda çekirdeğine sığdıramadıklarımı
Tokat gibi çarpıyor
Çaresizliğin haykırışları
Damdan düşer gibi
Düşerken göklere
Tüm renklerden
Bir gökyüzü çiziyorum
Beynimin ücra köşelerinden
Pınarlarım fışkırıyor
Dünya tartısına
İsyan bayrağını çekiyorum
Yılların yorgunluğunda
Sirke gibi tortu bırakıyordum
Bal rengi akşamlar
Yaşıyordum
Yaşayamadıklarım
Yaşatamadıklarım geliyordu




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!