Gecikmiş Cümleler
Biliyorum, susmak bazen suç
geç kalmak en ağır ihanet gibi gelir.
Yine de ihanet etmedim sana,
kendime yenildim.
Gözlerinde eridim;
erirken kelimelerim dondu,
sesim çekildi.
Gözyaşına dönüşmekten korktum değil,
utanır oldum;
çünkü duygularım seni kirletmesin istedim.
Senin hızına yetişemedim,
bakışının kıvrımına yetişemedim;
gülüşün önümde bir gündoğumu gibi durdu hep.
Ben ise gölgende yürüdüm;
arkamda kalan adımlarım sessiz,
omuzlarım hafifçe eğik.
Bir adım arkada olmak kaybetmek değildi benim için:
Senin ışığında yanmak,
gölgende korunmuş bir ateş olmak,
bilerek ikinci planda kalmaktı.
Sana yazdığım her cümle bir özür,
her satır boynumda bir düğüm,
göğsümde bir taş oldu.
İçimde binlerce kez söyledim “özür dilerim”i;
dudaklarımda yalnızca suskunluk durdu.
Belki incittim seni;
belki de susmakla, söyleyememekle…
Ama bil ki suskunluğum
sana söylediğim her şeyden daha çok seviyordu seni.
Geceleri kalemime sarıldım;
defterin köşelerine adını çizdim,
silik ama ısrarlı bir iz gibi.
Okursun diye değil — unuturum diye yazdım;
çünkü unutmak, içimdeki yangını söndürmek demekti
ve ben o yangını diri tutmak için yanmayı göze alıyordum.
Konuşurken kelimelerim gecikirdi;
senin gözlerinde okunmasını isterdim duygularımın.
Aşk benim için bazen
sözcüklerin tam ortasında susmaktı,
gözlerin anlattığında konuşmaya gerek kalmamasıydı.
Sen anlamadın mı?
Belki.
Bense o bakışlarda kendimi hep buldum;
orada başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadım.
Bir adam sevdiği kadına bilerek geç kalmaz;
geç kalan, cesaretini değil, korkusunu taşır.
Ben sana hep içimden koştum;
ellerim, dudaklarım, kelimelerim geride kaldı.
Kalbim senden önce vardı;
ellerim ise senden sonra yetişti.
O gecikmeyi sen öfke saydın;
bense her tökezlememde seni daha başka bir biçimde sevdim.
Senin suskunlukların da sevdiklerimdendi;
gözlerini kaçırışın, dudaklarının kenarındaki kırgınlık
hepsi bana aşkın farklı yüzleriydi.
Sevgi yalnızca gülen yüz değil;
öfkeli, incinmiş, uzaklaşan hallerini de üstlenmektir.
Bana kızman bile bir çeşit sevdaydı;
çünkü öfke içinde halen bir bırakılamamış bağ vardır.
Şiirlerim senin öfkenin gölgesinde büyüdü;
bana bakmadığında satırlara saklandım,
sen sustuğunda sayfalara döküldüm.
Uzaklaştığında kalemime daha sıkı sarıldım.
Mesafe bedeni uzaklaştırır;
kalpler yolunu bulur.
Her ayrılık, bana senden biraz daha yakın olmayı öğretti.
Belki bir gün,
“Sen hiç yetişmedin bana” diyorsun bana.
Haklısın. Yetişemedim.
Ama yetişemeyişimin nedeni sen değildin;
senin yanında kayboluşumdu.
Senin gözlerinde kaybolmak,
beni bulmaktan daha kıymetli kıldı.
Sen öndeyken ben şiirimi daha doğru yazdım;
sen gülünce, sözcüklerim bir anlam buldu;
sen sustuğunda, ben daha derinden dinledim.
Geç kaldığım yerde senin gözlerin hep vaktindeydi;
kızgınlığın bile merhamet taşıyordu.
O merhamet, bana her şeyi affettirdi.
Gözlerinde affedildim;
dudaklarında ise mahkûm kaldım.
Şimdi uzun uzun yazıyorum;
ne kadar sürerse sürsün,
sana anlatacaklarımın ucu hep sonsuzluğa varıyor.
Ve şimdi, bütün gecikmiş cümlelerimin,
bütün sustuğum sözlerimin,
bütün eksik kalan yanlarımın
tek bir noktada buluştuğu yere geldim.
Biliyorum, yetişemedim belki.
Ama senin yanında geç kalmak bile —
eğer sen oradaysan —
dünyanın en doğru varışı sayılır benim için.
Bütün ömrümün özrünü tek bir cümleye bırakıyorum.
Hüseyin Erdinç
Kayıt Tarihi : 13.9.2025 20:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!