Gazzeli Minik Hasan'ın Elejisi

Gültekin Avcı
56

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Gazzeli Minik Hasan'ın Elejisi


Bir Gazzeli çocuktur minik Hasan
Beş yaşında bütün yürekleri yakan
Ardında gözü yaşlı bir şair bırakan

Hasan bu çok tatlı çok sevimli
Babacığını üç yaşında kaybetti
Hasan Gazze’de herkesin sevgilisi
Anasının biricik yavrusu, yegâne tesellisi
Ablası ve abisi öldü bombalarda kalmadı gerisi

Gazze gökleri tarrakalarla kükrüyor
Gece gündüz hep bombalar düşüyor
Uçaklardan yayılıyor canavar hırıltıları
Hasan yatağında korkudan titriyor
Kuş ayağı gibi elinde kırık küçük arabası
Öbür elinde biricik plastik uçağı
Yoktur Hasan’ın başka oyuncağı

Her gümbürtüde çocuk yüreği hopluyor
Garip anasının kucağına koşuyor
Anacığı da ölür kimsesiz kalırım diye çok korkuyor

Hasan fakir, Hasan mahzun, Hasan mazlum
Anacığı dikiş diker geçimleri malum
Hasan yalnız, Hasan gıdasız, Hasan solgun
Beş yaşında olsa da üç yaşında gibidir yavrum

Minicik bedeni saralıdır, bayılır düşer kimi an
Bir çığlık atar birden yıkılıverir yere Hasan
Çocuklar görür diye çok korkar bayılmalarından
Görüp de onunla oynamazlar diye titrer her zaman

Bombardıman durduğu zamanlarda
Çocuktur ne de olsa oynamak ister Hasan
Sokaktaki üç beş çocuğa karışır
Yıkıntı evlerinin önünde
Öbür çocuklarla yarışır
Ama hep geride kalır
Zayıf ve gelişmemiş bedeniyle
Nefes nefese kalır
Hasan açtır, yemesi lazımdır
Ama garip ve sefil anası parasızdır
Ayda sakatta yardımlar gelse de
Hasan için faydasızdır

Bakkalların önünde çoğu zaman
Baka kalır saralı minik Hasan
Canı pek çok şey ister
Alamaz anacığı parçalanır yüreği
Yavrusuna ağlar kadın durmadan
Hasan’ın serçe yüreği dayanmaz ki
Canım istemiyor der anasına o an
Küçük dudakları titrese de
Sımsıkı sarılır anasına muhabbetle

Anası evde Hasan bir gün sokakta
Bir elinde küçük uçağı bir elinde kırık araba
Birden içinde bir karanlık yükseldi
Boğazında sesler düğümlendi
Ve o korkunç çığlık, epileptik sayha
Kopup yükseldi ağzından yıkıldı topraklara
Anası koştu hemen yavrusunu kucakladı
Harabe evlerinde yatağına yatırdı
Sonunda kendine geldi minik Hasan
Hemen buruk ellerine baktı o an
Küçük uçağı ve kırık arabası elindeydi
Anneciği de yanındaydı daha ne isterdi
Yüzü güldü Hasan’ın gözleri parladı
Karanlık mutluluktan bir damla daha tattı

O gece göklerde canavarlar homurdadı
Hasan anasının kucağında korkudan hep ağladı
Mahalleyi nice Siyonist bombalar dağladı
Evler yıkıldı, insancıklar öldü, hıçkırıklar çağladı
Sonunda duruldu ateşli gökler, mahalle geride kaldı
İsabet aldı minik Hasan’ın evi duramadı yıkıldı
Hıçkırıklara boğulan saralı garip Hasan
Ölü anasının kucağında kalakaldı

Sağ kalanlar Hasan’ın yıkık evine koştular
Anası ölmüştü, Hasan kucağında ağlar
Bir kan yağmuru ıslatmıştı anacığını ve Hasan’ı
Anasının kilitli kollarından Hasan’ı alamadılar

Nihayet çözdüler ölü ananın yavrusuna kenetli kollarını
Hasan’ın bir kolu yoktu ama bulamadılar
Hasan’ın küçük ve kırık arabası yoktu
Zira onu tutan küçük eli, koluyla kopmuştu

Anacım anacım diye feryatlar koptu
Hasan’ın tek kimsesi olan anası artık yoktu
Bir kolunun yokluğunu bile unutmuştu
Tahrip olmuştu ayacığı da derinden
Hastaneden sonra garip Hasan durulmuştu
Gayrı topaldı, çolaktı, vurgun ve yorgundu
Kaybettiği koluna yüreciği burulmuştu
Anacığı da yoktu, kopuk elinde kalan küçük arabası da
Gözyaşları ceyhûn, hıçkırıklara boğulmuştu

Hasan’ı bir okula koydular ailelerin olduğu
Salonun her kıyısında bir ailenin durduğu
Hasan’ın kimsesiz ve gözü yaşlı bir köşede solduğu
Ortada çocuk akranlarının koşturduğu

Yemek dağıtılır ailelere, Hasan açtır heyecanlanır
Bir çeyrek ekmek tutuştururlar eline biraz canlanır
Kemirirken ekmeğini çocuklar elinden alır
Hasanım ardlarından ağlayakalır
Bir parça ekmek daha alamaz aç kalır
Kalan tek elinde tutar sımsıkı uçağını
Boynunu büker yalnız köşesinde uyuya kalır

Hasanım uyanınca açlık bastırır
Çocuklar ailelerinin yanında oynaşır
Karşı köşede bir aile yemek yapıyor
Etrafa güzel kokular yayılmaktadır
Yanlarında ihtiyar bir adam
Kadınlar adama –buyurun, der
Adam can havliyle ilerler
Saralı, tek kollu, topal minik Hasan bunu seyreder
Anasız ve kimsesiz yavrum da topallayarak ilerler
Zavallı yavru da “buyurup” yemek ister
Köşeye varınca yamuk yumuk konuşmasıyla;
“Men de duyurayım mı?” der ve merakla bekler
Lakin herkes kendi derdine düşmüştür
Bir avuç ekmek tutuştururlar eline
- Hadi annenin yanına- deyip gönderirler
Ah Hasan, garibim Hasan, yüreği buruk Hasan
Gözü yaşlıdır yine, hıçkırır
Anacığım anacığım diye paralanır
Gider salonun puslu köşesine ekmeğiyle uzanır

Ekmek bir parça, Hasan paramparça

Ekmek biter Hasan yine aç kalır
Çocuktur bu, acılarını bazen unutur
Öbür çocuklarla oyunlara koyulur
Yegâne kalan oyuncak uçağını
Küçücük elleriyle uçurur
Elem ve ıstırap kokulu serçe ağzından
Motor sesleri duyulur

Oyun bir parça, Hasan paramparça

Neşe bir andır ama hiç bitmez feryatlar
Ve hayat bir zardır, Hasanım hep tarumâr

Sabah olunca Hasan okuldan çıkar
Yıkık evlerinin önüne gelmiştir etrafa bakar
Anacığı gelir aklına hasretle ağlar

Enkaz içinde hıçkırarak gezerken
Bir çocuk kolu görür yerde şaşar
Hasan kopan kolunu tanımıştır
Kopuk elinde küçük arabası vardır
Tek elindeki uçağını yere bırakır ve uzanır
Ve zor da olsa kopuk elinden küçük arabasını alır

Yine iki oyuncağı vardır sevinir
Tek elinde iki oyuncağıyla okula gelir

Kim der ki bu topallayan
O biricik koluyla yalpalayan
O küçücük yüreğiyle yaşayan
O saralı bedeniyle boğuşan ama hep yıkılan
O gelişmemiş gövdesiyle aç, sefil ve boynu bükük kalan
O kimsesiz, o sevgisiz, o sessiz
O babasız ve annesiz
O yarınsız ve şimdisiz yavruya 5 yaşındadır diye
Sanki 2-3 yaşında bir bedendir bu biteviye

Çocuklar Hasan’ı oyuna almazlar
- Kolun yok, topalsın,
deyip bakmazlar
Hasan gamlı duvarın dibinde yere oturmuştur
Biraz ağlar biraz seyreder çocukları, burulmuştur
Elinde bir parça ekmek, yanında bir ayran, yorulmuştur
Çocuklar ana-babalarının kucağına kurulmuştur

Hasan yalnız, Hasan kırgın, Hasan solgun, Hasan durgundur
Ama çocuklarla oynayacaktır elbet umutludur
Çocukların yanında bayılıp düşersem diye çok korkuludur
Artık düşerse onu kucaklayıp götürecek anası da yoktur

Geceleri yerde yatar Hasan, üstünde bir battaniye
Yalnız ve yorgundur, korkuludur her saniye
Sarılacak kimsesi yoktur korkunca
Feryat ederek uyanmaktadır kâbus basınca
Korkusu ancak geçer sabaha varınca

Bir gün çocuklar Hasan’ı oyuna çağırdılar
Anneleri tembihlemişti razı oldular
Hasan çok heyecanlandı titredi
Tek elinde iki oyuncağıyla onlara ilerledi
İşte o da oynayacaktı çocuklarla çok sevindi
Birden sakat ayağı sürçtü sendeledi
Kaybetti dengesini çaresiz yere serildi
Hemen kalktı çocuklar ondan vazgeçmesin diye
Ama küçük arabası savrulup gitmişti öteye

Bir parça ekmeğini de bırakmıştı duvarın dibinde
Oysa açtı minik Hasan ölesiye
Tek çocuklar onu da aralarına alsın diye

Yere düşen küçük arabasını almak için ilerledi
Ama çocuklardan birisi ayağıyla oyuncağı ezdi
İşte o an Hasan’ın yüreğini ateşe saldı
Koştu topallayarak parçalanmış arabasını aldı

Ama biricik, ama küçücük, ama yapayalnız
Ama kimsesiz, ama çaresiz yegâne eline sağdıramadı
Ağlamaya başladı, uçağını cebine koydu inleyerek
Ve boşalan biricik eliyle küçük arabasını avuçladı
Seke seke duvarın dibine yol aldı
Yazık ki bir parça ekmeğini de el aldı
Hasan yine de kendini topladı
İlerledi tekrar çocuklara, oyuna daldı

Çocuklar ailelerine çekilince
Kimsesiz Hasan ortada kaldı
Yutkundu, gözü yaşlı baktı çocukların ailelerine
Yine karnı acıkmıştı yüreği daraldı
Yemek istedi aşçılardan
Ama yemek saatine daha çok vardı

Yürüdü küçük bedeni ve büyük acılarıyla
Masum bir çocuğun tanrısal sakinliği ve adımlarıyla
Duvarına vardı sürçen ve sakat ayağıyla

İşte o an içinde dolup taştı, yükseldi karanlıklar
Sardı bakımsız vücudunu korkunç uğultular
Karardı gözleri, her yanında boğuntular
Ve yine o korkunç sayha!
Hasan’ın ağzından çığlıkla kopar

Yıkılıp yere düştü kimsesiz mazlum bir yürek
Titredi çırpındı yerlerde o garip mahzun bebek
Yırtık ayakkabısı savruldu o masum ve minik ayağından
Sonunda çırpınmaları durdu göçüp gitti bu dâr-ül belvâ’dan

Ve Hasan öldü, Hasan öldü duydunuz mu ey hayy-ı meyyitler
Ey debelenen kadavralar, ey insanlık denen gölgeler
Tek kollu, topal, aç ve saralı minik Hasan öldü
Benim gibi yorgun bir şairin kalbine gömüldü

Minik ve tek avucunda kırık ve ezik arabası
Kimse alamadı Hasan’ın sıkılı avucundan
Daha yemek saatine çok vardı
Aç gitti Hasan bu dünyadan
Donmuş gözlerinde yaşlar parladı

O kötücül çocuk katillerinden
O zulmün sâmitâne seyircilerinden
O Siyonist ve diabolik canilerden
Bu iğrenç dünyadan, bu dâr-ı cefadan, bu mezelletten
O insanlık denen erzellerden
Dramatik açlıklar ve korkunç sefaletten
Kendi derdinden başka dert bilmeyenlerden
O alelumyâ münazaralar
O taş kalpli mülevveslerden
Kurtuldu minik Hasan
Şimdi bakmaktadır 5 yaşında bir çocuk kabrinden

Geride küçük, zayıf, gelişmemiş aç bir beden bıraktı
Ve yegâne çocuk elini
Ve kopmuş kanadını
Ve berrak gözyaşlarını
Ve masum çocuk çığlığını
Ve umutsuz sürçen ayağını
Ve kilitli avucunun içinde küçük ve kırık oyuncağını
Ancak kıyamet rüzgârları ziyaret eder sefil mezarını

İnsanlık Gazze’de battı, yangınlarda boğuldu
Hasan’ım gibi nice çocuk acılarla yoğruldu
Filistinli çocuk en iyi ölümü bilir
Bütün dünya sâmite-i meyyitelerle doldu
Gazzeli çocuk ancak 3-5 yıl bilir
Dünyaya bak ki hayvan-ı nâtıklarla doldu

Ah minik Hasan’ım
Garip Hasan’ım, kimsesizim, bir gün bile karnı doymayanım
Her gün hıçkırıklarla yürekler dağlayanım
2 yaşında bir çocuğun mezarında 5 yaşında kolsuz yatanım

Ağlama yavrum artık bak kimler geldi?
Perdeye bak melekler geldi annenle
Ellerinde yiyecekler ve sepetlerle
Annende nice oyuncak destelerle
Babacığın da yanlarında tebessümlerle
İşte çocuklar da geliyor gülücüklerle

Gültekin Avcı
Kayıt Tarihi : 22.5.2025 20:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!