11-12 yaşlarındayım, bütün oyunların dışarıda arkadaşlarla oynandığı günler…
çok güzel bir Karadeniz şehri, deniz kıyısında bir mahalle…
komşulukların hakkıyla yaşandığı,
hangi evde hangi yemek pişer, muhakkak komşuya birer tabak düşer, yollanan tabaklar boş gönderilmez günler.. paylaşımların zirve yaptığı zamanlar, herkesin birbirinin derdini, sırrını, kocayla kavgasını kolayca konuşabildiği, güvendiği zamanlar.
tatlıların, ramazan yufkalarının birlikte açıldığı,
kına geceleri, düğünlerin komşu desteğiyle yapıldığı, herkesin aynı mutluluğu hissettiği günler..
neredeyse herkesin, yaşam koçu, psikolog, pedagog yada doktor olduğu zamanlar..
ilaçlar tavsiyeyle kullanılır,
sorunlar bende aynısını yaşadım bilir kişi edasıyla paylaşılır…
birlikte ağlanır birlikte gülünen günler…
babamın eski bir dostu taşındı mahalleye,
tabi hoş geldiniz güle güle oturun ziyaretine gidildi hemen..
birbirine yakın yaşlarda üç çocukları vardı, büyük kızları benle aynı yaşlardaydı tabi hemen kaynaştık. uzun yıllar yurtdışında ve Ege de yaşadıkları içindi sanırım farklılardı bizden, evleri, eşyaları giyinişleri, çok kibarlardı mesela, şivesiz konuşup, her şeye teşekkür ediyorlardı…
tabi hemen kaynaştık, bizim için oyun demek sokak demekti. her çıktığımızda onlarada seslenir oyunlarada dahil ederdik.
ama farklıydılar dedimya, annelerinden izin alırlar ve saat belirlemek koşuluyla gelirlerdi, sorgulamazdık ancak oyunun en keyifli yerinde saatlerine bakıp, gidelim annem kızar, zamanımız doldu, derlerdi..
biz gözümüzü açar açmaz sokağa fırlar akşam olana kadarda eve girmezdik, acıkınca ekmek arası birşeyler alır oyuna devam ederdik.. salçalı ekmek, sana yağlı ekmek tadı başka türlü nasıl unutulmaz olurdu ki, yemek saati de annelerimiz seslenmeden eve girmezdik. çayır, çimen, deniz, kumsal bedavaydı, park sınırlaması bilmezdik.
çok oyuncağım vardı, boş şişeler, gazoz kapakları, sağdan soldan bulduğum alet edevat, kırık dökük çöpe atılacak tabak çanak, çel,çöptü ama ben
onların oyuncaklarını görene kadar oyuncaklarımla övünürdüm hep.. gazoz kapaklarım porselen tabaktı benim. onların plastik ütüsü bile vardı hayran kaldığım..
tencereler, tabaklar ve fincan takımları.. bebekler, o bebeklerin kıyafetleri bile vardı.
o oyuncaklarla oynamak en büyük zevkim olmuştu o günlerde…
öyle keyifle oynardım ki, onlarda sanki ilk kez görüyormuş gibi beni izlerlerdi..ancak onlara gidersem oynayabiliyordum, evde oynamamıza izin vardı, anneleri dışarıya çıkartmalarına izin vermezdi.
dışarıda sadece benim oyuncaklarımla oynardık,
Hayali senaryolarım vardı, herkes bu senaryoya dahil olur ve oyun esnasında hepimiz yeni senaryo ve replik ekleyebilir birbirimizi yönlendirirdik. hayal gücümüzü kullanırdık sonuna kadar.
Gazoz kapaklarını çiçekli porselen tabaklar, şişe kapaklarını kristal kadehler gibi hayal eder, ziyafet sofraları hazırlardım..evcilik oynarken turşu kurup bir sonraki oyunda yemişliğimiz bile vardır.
çok eğlenirdik..
Anneleri seslendiğinde yada vakitleri dolduğunda gitmek istemezlerdi hiç..
Bir gün, bana oyuncaklarımızı değiş tokuş edelim mi dediler.. sevinçten uçmuştum, şaşırmıştım da, ne kadar güzel oyuncakları vardı,
benimkiler çel, çöp onların oyuncaklarının yanında. tabi izinsiz hiç bir şey yapmadıkları için annelerine söyleyeceklerdi. o gece gözüme uyku girmedi heyecanım tarifsizdi.
Anneleri izin vermedi tabi haklı olarak, kızmıştı da üstelik, üzüleceğimi düşünüp çekinerek anlatmışlardı durumu, hiç unutmam, nasılda üzülmüştüm.
ama o günlerde üzüntüler sabun köpüğü gibi, yeni oyun planına kadar sürerdi. Hiç plastik ütüm, çay setim olmadı çocukluğumda, amcamın Almanya dan getirdiği saçlı bir plastik bebekten başka da oyuncağım olmadı doğrusu, bunun bir eksik olduğunu da düşünmedim hiç...
sokaklar sınırsız bir oyun alanı, doğadaki her nesne de oyuncağımız gibiydi. yüzme dersi almadan yüzmeyi, tarif edilmeden bisiklet sürmeyi, meyveyi ağaçtan yemeyi, çeşmeden su içmeyi, paylaşmayı, söylemeden anlamayı doğal yollardan bildik hep ve yıllar sonra anladım ki aslında onların benden istediği çel, çöp oyuncaklarım yada gazoz kapaklarım değildi,
gazoz kapaklarını porselen tabaklar gibi gören gözlerimdi..
gazoz kapakları hala porselen tabak..! !
Safiye ÜnlüKayıt Tarihi : 14.5.2010 14:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
hikayesi içinde saklı..

kendi çocukluğumdaki komşulukları hatırlattınız gerçekten içim ısındı düşününce bile, hayatımızda ne kadar önemliydiler..şimdi aynı binada daha tanımadığım insanlar var, gittikçe yanlızlaşıyoruz biray olarak yaşamayı öğreneceğiz derken yapayanlız yaşamlara sahip olacağız korkarım...
size gelince, eğer siz gazoz kapaklarını porselen tabaklar gibi görmeseydiniz ben bu satırları yazmıyor olacaktım zaten harikasınız... sizin gözlerinizle bakmak gibi zaten yazılarınızı okumak.. sevgiler..
önemli olan bakan gözlerin ne gördüğü
TÜM YORUMLAR (5)