Ey sevgili!
Nasıl anlatayım sana kendimi
Sen ki gönül bahçemin hüzün çiçeği
Ah çekerim her koklayışta
Ruh meftun sana
Gözlerin gece de mahperi
Günaydın Kaf Dağı'nda ki umutlar
Günaydın sevgili Anka kuşu
Ve sana da günaydın yaşadığım hayat...
Kalbi hassas olan insanların çoğu intihar etmeyi seçmişti. Ben yalnız yaşamayı seçtim. Oysa yalnız yaşamakta bir intihar etme biçimiydi. Aramızda fark yoktu...
Bazen öyle anlar vardır ki yaşanılanların kokusu üzerine sinmeye başlar. Boğazında düğümlenirken bütün kelimeler elveda demeden yollara düşersin. Artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anladığında tuz basarsın yaralarına. Bütün anıların kızgın bıçaklar gibi ciğerlerine saplanırken düşlerin birer birer son bulur. Kısacası bu hayatta iyi bir kalbin varsa bedelini her zaman yalnızlıkla ödersin. Böylece bir masalın ortasında kaybolursun. Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman da birisi varmış;
Sevgi mi?
Gökyüzü ve denizin mavisi gibi
Hep uzakta hep derin…
Her şey turunç kokulu bahar günlerinin yaşandığı bir gecede başlamıştı. Zaman saatlerin en tenhasıyla birlikte geçerken ay karanlıklardan süzülerek pencere kenarında ki boş yatağını selamladı. En kıymetli en güzel anılara şimdiler de karabasanlar eşlik ediyordu. Adını bilmedi denizlere yol alınırken her geçen gün bir şeylerin eksildiği saksıda kuruyan papatyalardan belliydi. Sessizlik bıçak gibi kesiyordu evin her köşesini. Kalbinde ki çırpınışlar duvardan duvara çarparak sarı sayfalara bir bir dökülüyordu. Düşlerinde büyüttüğü umutlar ruhunun derinliklerinde ki dokunuşlarda kaybolmuş, kalp var oluş sebebini sorgulamaya başlamıştı. Çok korkunçtu! İnsan hiç bu kadar kör olmamıştı. Dünyanın büyüsü bozulmuş, bütün yalnızlıklar gecenin zifiri karanlığıyla yıldızlara dağılırken kaybolan yıllar kayıp giden her yıldızın belirsiz ufuklarıyla bütünleşti. Penceresini açtığında sokaklar artık turunç kokmuyordu. Derin bir sessizlik ağarmaya başlarken gökyüzü hıçkıra hıçkıra bağırmaya başladı. Aslında hep ait olmak istediği bir dünya vardı. Zaman ilaç falan değildi. İyi bir kalbe sahip olmanın bedeli en ağır şekilde ödeniyordu. En sonun da yalnızlığın kurbanı oldu. Önce kalbini sonra da ruhunu ateşe verdi. Geride kalan son sevgi kalıntılarınında göz yaşlarıyla boğulduğuna taş kesilen yastığı şahitlik etmişti. Nasıl biteceğinin bir önemi yoktu. Önemli olan nasıl bitireceğindeydi. Her şeyin bir sonu vardı. Ama kırgınlığın yoktu…
Kalabalıkların arasında gözlerden kaybolmuş, o günden sonra bir daha hiç kimse ondan haber alamamıştı. Tan vakti usulca kimsesiz sokaklara dağılırken masasının üzerine son yazdığı kitabını bırakmıştı. Geceden kalan kül tablasının kokusu bütün odayı kucaklarken eski taşlı evin bütün pencereleri açıktı. O son kitabının ismi yoktu. Sevgiler yerini kayıp bir yapboz parçası gibi sarı sayfalara bırakırken aslında herkesin bir hikayesi vardı. Onun hikayesi yeni başlıyordu. Kaderi kendi haline bırakmıştı. Olacak her şeye hazırdı. Yalnızlığın çağı başlerken isimsiz kalan kitabın son satırlarıydı;
Sevgili kendim;
Sesini duymayalı uzun zaman oldu. Belki duyarsın beni. Sevgi hiç bir şeye yetmedi. Oysa herkesin aradığı sevgiydi. Zaman herkesi aldı gitti. Yaşamak desem kim inanır. Söylesene hangi ölü bana yaşamanın güzel olduğunu anlatır…
Sevmek vardı
Sırılsıklam aşık olmak
Yağmur olmak vardı
Bulutlardan düşerken
Tenine dokunmak
Gözlerine bakarken
Sen değil miydin bir başıma bırakan
Sen değil miydin geceler boyu ağlatan
Geçmez günüm bir kez olsun yanmadan
Bir gün koparacaksın beni bu hayattan
Sen değil miydin aydınlık dünyamı karartan
Rüyalar yıkılan sabahlarla süslenirken
İçimi lime lime kesiyordu hasretin
Hayalin saklanıyordu gözlerimde
Sana günaydın demek istiyordum
Asit yağmurları süzülüyordu yanaklarımdan
Taze iyot kokuları sarıyordu her yanı
Üşümesem yeterdi aslında
Gülüşlerim acılarımın çığlığıymış
Oysa hep sevgi olsun istemiştim
Kışa hazır mıyım bilmiyorum
Karlar işgal ediyordu ruhumu
Soğuyan bir bardak çayın tadı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!