Dört duvar içinde yaşıyorum tüm mevsimleri...
Bir zamanlar günü karşılarken
dokunduğum
tüm ışıklar, renkler,
ruhuma değen dokunuşlar ,
birer yansıma şimdi.
Elimde fener, kayalık tepelerdeyim.
Öylesi bir uçurum, düşmek erdirmiyor ölüme
Dalgaların her vuruşu taşısa da damlaları taa yüzüme
Ferahlık haram, fener yanmıyor
Yakamoz bile düşmüyor denizime
Karanlığımdayım kayalık tepelerde
Bilirim
“Ya istiklal, ya ölüm!” emrini alınca
sancak elde,
ön safta koştun gazi dedem
Savrulurken dört yandan şarapnel parçaları,
Seninle yan yana durmuş
aynı aynaya bakıyorduk
güya…
peki öyleyse neden
GÖK/CAN
Bugün,
bulutlar sesledi begonvillerin arasından.
Elimde geç kalmış bir kitap,
bırakıp tüm telaşları
Bir güz şarkısında
hayatı sordular bana
Kaçırıp gözlerimi,
nereden kaldığı belli olmayan
bir tebessümle
Karşımda duran bu kapıda
Geçmiş tüm mevsimlerin
katmerli çentikleri var.
Sevdiğim nicesinin;
karanfil kokulu, ebruli dokunuşları..
Hemen yanı başında,
Saat beş otuz sekiz.
Sanki, sabah
sırf bu şehre yüz sürmek için gelmiş!
Ah Şehr-i İstanbul!
Azametler şehri!
Söyle bana, bu yıl ömrümüzün hangi mevsimi?
İTHAFEN
Şimdi bana eylülü anlat desen,
Bir ayrılık anından hüzünlenmiş,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!