Tarih boyunca insanlar, manevi mertebeleri ve bilinç düzeylerini çeşitli kavramlarla ifade etmişlerdir. Bunlardan biri de "Ferdiyet Makamı" olarak adlandırılan ve kişinin en yüksek manevi seviyeye ulaştığını öne süren bir inanıştır. Ancak günümüzde zeka türlerinin bilimsel olarak sınıflandırılmasıyla birlikte, ferdiyet makamı kavramının aslında "içsel zeka" (Intrapersonal Intelligence) olduğu anlaşılmıştır. İçsel zekası yüksek bireyler, kendilerini, duygularını, düşüncelerini ve hedeflerini derinlemesine anlarlar. Ferdiyet makamına ulaşan kişilerin de nefislerini tamamen tanıyıp aştıkları iddia edilmiştir. Bu benzerlik, geçmişte psikoloji ve zeka kuramlarının bilinmemesinden kaynaklanan bir yanlış anlamanın sonucudur. 
Ferdiyet Makamı ve İçsel Zeka Arasındaki Bağlantı
1. Kendi İç Dünyasını Tanıma ve Anlama
Ferdiyet makamına ulaşan kişilerin kendilerini tam anlamıyla bildikleri ve nefslerini aştıkları iddia edilmiştir. Ancak bu durum, aslında içsel zekası yüksek bireylerin kendilerini sürekli analiz etmeleri ve derinlemesine değerlendirmeleri ile örtüşmektedir. Howard Gardner’ın Çoklu Zeka Kuramı'na göre içsel zeka, bireyin kendi iç dünyasını anlama yeteneğidir. Geleneksel inanışa göre, ferdiyet makamındaki bireyler iç gözlem yoluyla hakikati keşfederler. Oysa içsel zekaya sahip bireyler de kendi iç dünyalarını analiz ederek, sezgileriyle anlam çıkararak bilgiyi edinirler. Bu nedenle ferdiyet makamı olarak adlandırılan bu olgu, gerçekte içsel zekanın bir göstergesidir.
2. İlham Yoluyla Bilgi Edinme ve Sezgisel Anlayış
Ferdiyet makamındaki kişilerin doğrudan eğitim almadan hakikate ulaştıkları ve ilhamla bilgi edindikleri iddia edilmiştir. Bu, içsel zekası yüksek bireylerin sezgilerini kullanarak anlam çıkarmasıyla büyük benzerlik göstermektedir. Bilimsel olarak, içsel zekası gelişmiş bireylerin güçlü bir sezgisel anlayışa sahip oldukları ve derin düşünme süreçleri sayesinde kendi başlarına bilgiye ulaşabildikleri bilinmektedir. Bu durum, ferdiyet makamının aslında içsel zekanın bir yansıması olduğunu göstermektedir.
3. Sürekli Derin Düşünme Hali
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta