Öyle hızlı da geçmiyor aslında zaman
Belki sadece biraz arsız
Ya sen geç kalmışsın bunca sene
Ya da benim saatim ayarsız
Baksana
Zaman kaygısız
bir kibrit kutusuyum, sade;
vasati kırk çöp.
kırk sevdaya yanıktır yüreğim,
kırkıda kırkyama.
kırkbin orman yanar bir kutumda,
hepsi bir çakmak değerinde.
Nasıl da yoruldum bir bilsen sana gelirken
Uzuyor yollar kısalmıyor gün biterken
Engel tanımam bilirsin sen beni lakin
Çekilmiyor yollar bekleyen özlemezken
Eski bir şarkıdan nakaratı dolayıp dilime
Buluttan bir adam yürür yanımızda
Ne yağmuru vardır ne gülen bir yüzü
Umuttan habersizdir sevda
Ne yarını vardır, ne de anılacak dünü
Onca türküden bir nakarattır kalan aklımızda
Saçların gibi ömrüm
Bir deniz, dalgalı
Hani nefes almaya çalışsan
Boğulursun alamazsın
Saçların gibi ömrüm
Tecavüze uğramış bir kadın silüetidir
Şehr-i istanbul şimdi
Eli yüzü yara bere içinde
Yırtık pırtık elbisesi
Geceyi sokak lambları kirletmiş
Gündüzü kalabalığın boğuk sesi
Tahta kurdu gibiyiz kardeşim
Gidiyoruz burnumuzun dikine
Bulduğumuz yol olsa doğru bile;
Sıçıyoruz bir güzel,
Kimse ardımızda gelmesin diye.
Koşan her hayalin peşinde
Emekleyen, yazgısı kara bir umut
Arkasında ise mahkum gömülmeye
Huzura bürünmüş binlerce tabut
Belli ki kapanmış çoktan kapılar
çukurova'nın cehennem sıcaklarında
karnı aç, arkası açıkta yavruların
yaralarından kan sızan, nasırlı elleriyle
kavruk, bir o kadar da yarık topraklarından
topladıkları kar beyazı pamuklardan yapılan
vergi arsızı, emek hırsızı kodamanların
karton kutuları evi, eski gazeteleri yorganı sanan
belki hak etmiş, belki haksızlığa uğramış
titreyen tinerli ve kirli elleriyle topladığı pet şişelerden
buralardan çok uzaklarda yaşayan küçük adamların
küçük elleriyle küçük kulübelerde yapılan
yasak sevdalara özenmişçesine kaçak yollardan ülkeye girip
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!