Ez te hez dikim... (Seni Seviyorum...)
Nice okunmamış sözlerim vardı sana,
sana tövbelenmiş,
sana coğrafya olmuş…
Tütün kokan ellerimle
yasaklanmış bir sevdayı
sana helal edecektim.
Ben seni
ne bir kitapta öğrendim
ne de bir dizede tanıdım.
Sen bana
bir ağıtla geldin.
Adıyaman’da bir ninenin yaktığı ağıttan,
Diyarbakır Cezaevi'nin demir kokan duvarlarından,
bir çocuğun sessiz duasından döküldün içime.
Ez dilê xwe te hez dikim…
(Ben seni kalbimle seviyorum…)
Ama bu topraklarda
bir kalbin susması,
bir halkın susturulmasından daha kolaydı.
Malatya'da bir köy öğretmeni
sana benzettiğim kadar güzel bakıyordu göğe,
ama gözleri sürgün yemişti.
Erzurum ayazında donmuş bir çift gelin eli
hala sana ulaşmaya çalışıyordu.
Şırnak’ta bir kurşun,
bir aşkın tam ortasından geçmişti.
Ve Hakkâri’de bir çocuk
annesi gibi sevdiği kızın adını
toprağa gizli gizli kazıyordu.
Ez li vir im, lê tu nayê…
(Ben buradayım, ama sen gelmiyorsun…)
Ben her gün aynı duvarın gölgesinde
aynı hayale sarıldım.
Sen belki dönersin diye
günleri çürüttüm,
yılları suskunlukla besledim.
Ağrı Dağı'na baktım bir sabah,
"o da sensiz kadar sessiz" dedim.
Antep’te bir annenin gülüşünde,
kızına düğün hayali kurarken
seninle yaşayamadığım düşleri gördüm.
Sen her şeydin bana,
ama hiçbir şey gibi davranmak zorunda kaldım sana.
Zilamê min bê tu nabê…
(Ben sen olmadan adam olamam…)
Bunu ben çoktan anladım,
ama sen duymadın,
çünkü seni sevmenin dilini
bu topraklarda susturmuşlardı.
Ez te jî bêtir hez dikim…
(Ben seni her şeyden çok seviyorum…)
Ama bu sevda
bir tarih gibi yasak,
bir kimlik gibi saklıydı.
Sen bana sadece bir kalp olmadın;
bir halk gibi yaralıydın içimde.
Bir yıkım gibi ağır,
bir dağ gibi suskundun.
Bir gece Bitlis’te bir dengbêj anlattı seni,
adını bilmeden…
Ama ben her hecesinden seni tanıdım.
Çünkü sen bendin,
ve ben seni çoktan kendimden kaybettim.
Ben seni öyle çok sevdim ki,
bir gün seni öldürselerdi,
mezar taşında adını değil,
benim kalbimi koymaları gerekirdi.
Çünkü ben
seninle hiç yaşamadım ama
her yokluğunda
bin kere öldüm.
Bir kadının gülüşünde,
bir çocuğun dilinde,
bir dağın yamacında,
bir kervanın izinde
hep seni aradım.
Ve buldukça daha çok kayboldum.
Ez te hez dikim…
(Seni seviyorum…)
Ama bu sevda artık
bir toprağın altında yatan
bir halkın sustuğu yerde yazılı.
Ve ben…
Ben seni sevmekten değil,
unutulmandan korktum.
🖋️ Mehmet Bildir
01.01.2019
Bir Mezopotamya Aşkı
Kayıt Tarihi : 8.7.2025 06:17:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!