İnsan canına, ölüm ve öldürülme kaygısına, sinişince, bir ihtiyaç; bir akıl üretmenin seyrini geliştirecekti. Başlangıcın yol alışı içinde insanı ve insan ölüsüsü yeme (yamyamlığı) vardı. Gerek iç ve gerek dış yamyamlık, hanidir sıranın kendisinde olma tedirğinliği idi.
İlk uygarlık evrimi adımlarından biri olan, insan kurbanı yerine, grupların çoban Ya da çiftçi topluluklar oluşuna göre, insan yerine bitki Ya da hayvan sunmayı akıl ettiler. Bu dev bir adımdı. Ama hemen sürece sokulan ve yaygınlaşan bir edim değildi. Yüz yıllar içinde bu benimsendi, sonrada tamamen yasaklanıp suç sayıldı.
Zaten paleantropiyen dönem öncesinde insanlar, bitki hayvan gibi diğer canlıları da insan gibi, ama farklı güçlerle donanmış görüyorlardı. Bu güçlerin ihtiyacını duyan bir sosyal yapılanış algısı da, gerçeklikle totem adilik tutumları şekilleme yansıması kaçınılmazdı. Bu yüzden çalılıklarında bir ruhu vardı. Bu algı kanı canına sinişen akillerin imdadına can simidi olarak yetişecekti.
Bitki Ya da hayvanı insan yerine ikame ediş, “”kurban edileni”” yani kurbanı insanla eşitlemişti, yani insanın yerini tutacak denli saygılanıp, insanın kurban edilmesi ödevini üzerine almıştı. Kurban saygıca, değerce, insanla eşitleşip, denkleşip; insan yerine geçen olup çıkmıştı. Bu birinci saygılanış hali idi.
Üçüncü olaraktan da, sizin yerinizi alan (kurban) hayvan Ya da bitki, ölüm kaygınızı o an sizin üzerinizden alan, bir minnettarlıktı. Bugün bile canınızı kurtaran birine vereceğiniz değerin davranışı, sizde sınırsız bir vefa borcu yapan canınızı bile vereceğiniz, “”Hayatınızı borçlu olduğunuz”” birinin saygılanması idi.
Totem, deprem, fırtına gibi korkudan yaratılmış bir anlatım ve kavram değildir. İnsan kurbanı yerine geçen, İşte bu saygılanışla, can borcu, can diyeti olan kurban bitki Ya da hayvanlar, o toplumun totemi oldu.
İkinci olaraktan da çevrede yansıyan farklı güç algılarını topluma uygun kılışın yansıma ve yansıtılış aracı oluyordu totem aracılığı. Yani totem bir düzenlenişin, birı uygunlaştırma ve uygulananı aktarım aracı otorite oluyordu. Ona aidiyetle bağlı oluş, ondan buyrukla düzenlenişlerin dönüşümü oluyordu. Bu totem zanla, insanın ilişkileniş şekillerine ve statü soyutlama anlama anlatım biçimine göre, günlük yaşamdan hareketle o totem nesne önce dokunulmaz oldu, sonrada kutsallaştı. Doğa olaylarından korkunun totem anlayışına yansıması, totemin kurban anlayışı ile şekillenişle bir evrede ve daha sonra izafe edildi.
Bir toplum, eğer çoban toplumsa, diyelim domuz üretiyor. Bu toplumda daha çokta domuz kurbanı varsa. Domuza duyulan saygı kutsanma ve dokunulmazlık, giderek o toplumu temsil etti. O toplumun aidiyetlik adı oldu. İnsanların adı pek anılır olmazdı. Ad yoktu başlangıcın yol alışında. Sonraki toplumlar arası ittifaklaşmada ad alınacaktı.
İnsanlar zamanla ad alır oldu. Adından çok, totemin adı ile “”Domuz toplum; Ya da domuz insanlar”” diye anılır oldu. Diğer gruplar bir birini; bu tür temsililik ve aidiyetle ayırıyorlardı. “”İt insanlar ülkesi, Akrep adamlar; çakal adamlar, Ya da çakallar ülkesi”” gibi bir yığın totemi temsililiklerle bilinir, tanınır olacaklardı. Etnitiselerin temelini bu totemleşme kültür ayrıcalığı da belirler. Hemde unutulmuş bir grup anı anlatışını biçimleyiş izi olarak.
Bu yaşantılaştırmaların açık anlamı, toplumsal ilişkilerin değişmesi ile unutulup, yeni anlamlar verilerek, ritüalize ve sembolize edilir bayram, seramonileri düzenlemelerle şölen kılınırlıkla simgelenir oldu. Bu yol, zaman içinde ve süreçle politeist diyeceğimiz çok tanrılı anlayışa evrilecekti. Çünkü toplumlar arası ittifaklar bir araya gelen birlikte yaşayışlar, farklı totem grupları bir araya getiriyor bu çoklu totemlerinde, ittifakı hoşgörüsünün karşışına, bir çözülmesi gereken sorun olarak, çıkıyordu.
Totem toplumları ve totem aidiyetlik, o toplumların ilişkisi içinde önce o totemin etini yemek ve çokça yemek için, bir gün aç kalmak biçiminde, Ya da kusturucu mayiler içilen değişik tutumları grup, topluluk ritüel ilişkileri olarak meydan alıyordu. Buda, sonucu oruca gidecek eylemlerin gurupta tutum ve akıl ediş olarak belirmesinin değişken amaçlı adımları olacaktı.
Bir toplum içindeki yapı totem kurbanını yerken, diğer toplum ona benzememek, ondan kült olarak farklılığını ayırmak için, onun helalını haram sayıyordu. İttifak öncesi binyılların süren etnik aidilik algısı bunu gerektiriyordu. Birleşen yapılar içinde, etnik kült Ya sunduğu kurbanın etini Ya da getirdiği bir şeyi, sunağı yememekle de bir etnik kültün haramı oluyordu. Diğer kült bunu yiyerek ondan ayrışıyordu. Biri deveyi yerken diğeri onu haram kılacaktı. Deveyi haram kılan kült, domuzu helal kılacakken, deve helai anlayışı taşıyan toplum, domuzu haram kılacaktı. Günümüzde bunun açıklamasını domuzun çiftleşme ve tirişin taşıma komikliğine, domuz hijyenliğine indiren, gülünçlükler yaşanacaktı. Çünkü kültün temel yaşantılaşması, ortadan kalkmış unutulmuştu. Ama süren bir sosyolojik alışma ve bunun açıklanması halk tutumu geriye kalmıştı.
Her gelişme ve seyir, her toplumda aynı olmuyordu. Aynı temelle yola çıkılsada anlama ve ifade şekli tutumlaması benzer ve çok farklı oabiliyordu. Bu farklılıklardan biri de, kurbanın, kutsalın, saygılananın etini yememe haram kılma biçiminde gelişiyordu. Bu tür anlatım ve ifadeleşme de, bir sosyolojik yasa kılınan, aidi olduğu grubun, karşı gruplarla aynı olmama, benzeşmeme, onlardan ayrılan, onlardan seçimlenen, onlara benzemeyi zul sayan anlayışıdır.
Ve bunları bir arada tutan aitlik tutumlama ilkesi, grup birlikleri, etnitise (kültür-davranış) birlikleri olma babında; bir toplumun haramı, diğerinin helali, diğerinin helalide berikinin haramı olmak, olarak ortaya çıkmakta idi.
Zamanla bu totemler bayraklarda simge olarak, buğday başağı, kurtbaşı amblemlerle gibi sembolik şekillerle temsil hüviyeti kazandı. Anlamlar hep, şekillenmesini gerçek yaşamdan alıyordu. Hiç cahilce ve batıl dabranış ve simgeleme değildi. Budunlar birleşmesi idi amblemler. Etnik yapı sürüyor ama toplumsal aidlik totemi, etnik panteonu belirliyordu.
Günümüzde bile emeği kutsallaştıran, aşırı saygılayan, bir simge bir değer olarak, amblem ve bayraklarda, günümüzdeki İş ve üretimi temsil eden çarklar, dişliler, orak, çekiç gibi semboller, kartal aslan gibi hayvan ve kılıç gibi güç sembolleri bir anlamda o ülkeleri temsil eden, saygılama ve saygılanışın totemleştirilme, aidileşme karinesidir.
Başlangıcın yaşamında bu tür ifade edilişler, toplumun belirleyici katkın nesnel yanının, bu ilişkilenişi ve kurumlarını, apaçık belirler oluşu, sonradan değişen ilişkiler nedeni ile etkinlikle ortaya konamazdı. Sembolleştiren ve kutsallaştıran soyutlamalar, ritüel yapı, fikir ve inançlar, toplumsal organizelerle yan yana, karıştırılır bir organize ile gelişip süreçleniyordu. Yalınız, bu yan yana oluşta bile hukuksallık ve ilişkileniş yaptırım gücünü ikame etme, nesnelin yasallığından zorlansa da, kutsalın, totemin buyuran yaptırım gücüne havale ediliyordu.
Toplumsal ilişkiler henüz komplike ve karmaşık olmadığından, yasal ilişkilenmenin, anlaşılması ve gelişmenin ivmesi, nicel olarak çok, ama nitelik olarak hızlı olamıyordu. Çünkü sosyoloji topluma göre çok yavaş deviniyordu. Sosyoloji çok etkindi. Bu nedenle, gelişmenin yasal rengi büyük oranda, şimdilik yaşamdan temelle, ama kutsala izafe anlatımla sağlıyorlardı.
Etnik tanım, toplumsal bir ilişkileniş ve toplumun ortaya koyduğu bir uzmanlaşan yapı alanı değildir. Yukarıda değinildiği gibi, kapalı grupların gen havuzunun kendi içinde kalışı bazı özellikleri bir ayrıcalık gibi öne çıkarıp kavratırken, kimi de çok hususta olduğu gibi, olması gereken özelliklerden de, mahrum kalışın, farkında bile olamıyorlardı.
Bu biyolojiklik çeşitlik darlanması ve sosyolojik üretiş becerikliliği ve totemde görüldüğü gibi yaşamın totemize edilmesi gibi aidiyet ve temsil edilirlik algısı, etnik yapıların kendi ayrıcı özelliğidir. Yani bir çeşit insansal fauna yaşamın tutumlarıdır. Kültürleşme, daha çokta olayları, ilişkilenişlerini, dış dünyayı yorumlayan aktarım bilgiler farklılığı günümüze seçkin, ayrıcalıklı (toteminden ötürü) bir etnik yapı, anlayışının alttan alta süre gelen bir dışa vurumudur. İlerde açık toplumların gen havuzunun yetenek dağılımının zenginleşmesi göçerlik ve iletişimle yaygınlaşacaktı.
Oysa toplumsal ilişkileniş bu özelliklerin, ilişkinleşmesi ile hiç ilgili değildir. Anılan bir özellik falan etnitise toplulukların kişilerinde oluşu, toplumun bireylerinde; olsa da olur, olmasa da. İhtiyaç halinde bunlar toplumun ürettiği bir üretim ilişkiler alanıdır. Örneğin bir çeçe sineği antikoru Amozon yerlisinin kanında bulunuyor olması o grubun toplumu temsil etmesi üstünlüğü değildir. Çünkü toplumlar bu yoksunluğun telafisini, bu tikorun antikorunu Ya da antijen ilaçlarını üreterek sağlayacaklardır.
Zaten diğer etnisiteye ilişkin sahiplenme ve kimlik belirtme aidiyet olgusu, sayılan kültürel ve sosyal yapılaşmadaki ayrı ayrı gelişmenin yetenekleri, üstün bir özellik olmayıp bir zenginliktir. Çünkü bu özellikler bir durumun karşılanmasında iyi iken, diğer bir durum karşısında çaresiz kalıp, şaşırmakta ve engelleyici bir gericilikte olabilmektedir.
İyi ata binen bir etnik yapı, bu tür yaşantılaşmayı, vur, talan et, kaç, gibi tutumları nedeni ile daima yer değiştiren göçerlik, seyehat ekonomisinin, iyi, kötü sosyolojik kişi gen özellikleri ve sayır tutumların Dünya'ya yayılışında etkin olurlar. Ama yerleşik hayata geçememek yerleşik hayata uyum sağlayamamak ve maddi üretim yapamama, bunlara adaptasyon gibi sorunu yaşadıkları bir olumsuz gerçekliktir. İyi türkü söyleyen kült operayı baleyi beceremiyebilecekti, iyi arya yapan kültürde, türkü ve saz şairliği yapamayacaktı.
Ve sürekli talanla elde edilip, tüketilen bir toplumsal yaşamda, emek ve sermaye birikimi olamamakta. Bir talan uygulayan etnitise, elinde mal birikse de, yerleşiğe yatkın olmayıp, yerleşiği savaşamamakla aşağılayan bu yapıda, yatırım mantığı hemen hemen hiç çıkmaz. Bu bir çeşit uygarlık engeleyiciliğidir.
Aynı şekilde yerleşik yaşama uyan etnik tutumlanışlar da, iyi savaşamayıp talan grupları karşısında çaresiz kalabilmektedir. Yani iyi bir etnik tutumlamanız, engelinizde olmaktadır.
Eski toplumların toplumsal evriliş kulvarına girdiği, daha henüz işin başı olan dönemlerde; toplum oluşun, daha belli bellisizlik aşamasında; ama yinede hayvanı ehlileştirip onu üretir kılma; toprağı ekip biçmeyle üretir olma; araç yapıp ürettirir olma; gibi iş paylaşımlı, Ayrık yapılı ama karşılıklı gerektirmeli; daha ziyade çoban ve çiftçi gibi ayrışan; rakip, çatışan sosyolojik birim yapıların, bugünkü anlamla, belki ailelerin toplulaştığı, görevdeşleşen, aynı görevin türeyim yansımalarını paylaşan, Ya da tümünü ayrı ayrı bir kişinin dahi yapabildiği, bir beceriklilik sosyolojik birim yapılar vardı.
Bu çoban ve çiftçi ilişkisel topluluklar dahi, sosyolojik yapılı, bir birinden ayrışan gruplardı. Birbirini talan ve yağma eden, çapullayan, çapulcu birimler halinde, bir belirişin nüvesi idiler. İçten bakınca toz duman, dıştan bakınca sistemin içinde kaos alanlarının yaratılması vardır.Geleceğin toplumunu hazırlayan yapının kendisini oluşturan ve kimi kaos durumların kararlı düzenli vaha ada yapılarına dönüşmesi vardır. Kimi kaos durumların sönümlenmesi kiminin de fırtınalar koparmasının aynı anda, bir arada süreçlenmesi durumudur. Bu ahval ve şartlarda üretim tüketim temelli, yaşamsal olacak, alışmalar yapacak, bir türden olmayan birey ilişkilenişler çıkacaktı.
Ön sistem olabilen girişim ve evriliş gelişmenin bütünleşip büyümesi vardır. Ama çok uzun süreler pahasına, bir devinimin tahmin edilip bilinemez yol alışıdır bu. Bu yapıya onbinlerce sene sonra, biz, bugünkü düzlemden bakıp, bu yol alışı görüyoruz. Muhtemel aşama ve süreçlerini biliyor, hatta tahmini aşamalar dahi kurgulayıp ortaya çıkarıyoruz. Bu; oluşmuş bir dizgeye, örneğin merdiven basamaklarına, en son basamaktan başa doğru bakıp anlama düzenlenmesi edinmektir.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 16.1.2009 12:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!