Yağmur, damlasından önce sesiyle fısıldadı
Adam bulutları gösterirken parmakları ıslandı
Bir şarkı döküldü bir şiirin dudaklarından
Sevişti hüzün ve hüzne yakın duranlar
Gece, sessizliğinden önce kaldırımı kararttı
Su mudur bu avuçlarımız içinde tenimizi yakan?
Kavga ettiğimiz varlık etten tırnaktan değildir
Bugün yaşanılacak bir gündür ama kolay değildir
düşünce yolculuğunda kasisler ezdiğimiz
Bugün birine kelepçe vurdular, ben de ordaydım
Dün bir çocuk öldürmüş, henüz sekiz yaşında
On mısra güz yazıldı, ben de sarardım
tam dokuz sahile vurdum, cesedimin dışında
Ve işte
Gözlerinde mi soluklanır kelebekler ansızın,
Yoksa ben mi yağmurum toprağına sızmışım?
Ahenginde mi varsın, kirpiğin mi fırçası;
Duyultular tablosu, sesin mi Picasso'su?
El ele dolaşıyoruz bazı akşamlar.
Bilmiyorsun sen...
Başını göğsüme yasladığın vakit içim içimi yiyor.
Şimdi diyorum!
Al aşağı etmek vardı gündüzü...
Sonra uyanıyorum tabi...
Her ağaç kabul etmez her salıncağı
O ağaçlar ki çiçek açmaz her mevsim
Kırılacak dalı kalmamıştır kim bilir
Bir çocuğun umududur salıncak o sıra
Yakınlarda çiçekçi arayan pişman bir adamın
Korkularım, doğmatik sancısıyken hayatımın
bir kaç gece gökyüzünde horladım
Gözyaşlarım, başladığı yerken hayatımın
dün ezbere ağladım
Nerede güleceğini bilmek önemliydi
Karalanmış bir sayfaya yazılmış birkaç dizeye tutulduk
İnsanın yazdığı kağıda sığamaması iyi bir şey değil
Namlunun ucunda gök gürler
Müjgan ağlar, ben ağlarım
Göğün ucunca yağmur bekler
Bir akşam yine -önceki akşamlar gibi
yalnızdım
Pencereme ağırlığınca katreler boşalttım
Alçak omuzlarının üzerinde göğe yükselen fakir bir adam tanıdım
her yaşamak tekrarında ölümü sahiplenen
Gökyüzünün hiç olmadığı kadar yakın olduğu
Yağmurun hiç düşmediği kadar uzak bir coğrafyadan düştüğü
ve ayaklarımıza hançer gibi saplandığı bir gece
Toprağın altında gök gürlüyor
Üstü kıyamet
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!