Ercan Yavuzer Şiirleri - Şair Ercan Yavuzer

Ercan Yavuzer

Beklemeye alınmış bir sevdanın gönül avlusundayım. Ruhum, yaralı bir güvercinin kanayan kanadında, Yerimin yüzünde kadının yüzü, Yüzünde kadının bir sancılı gökyüzü… Geceden kalmayım, gözlerim bir camın ardında açılan kapı aralığı ... Kadına bakıyorum, kadından düşüyorum… Selasız ölü gibi gönül türbeme dualardayım Avucum dilenirken onu kendinden, ben üşüyorum… SUSAMAM Uzansam dokunurum ama bilirim dokunmak yasak Sol yanımın en uzak salınmasındadır kadın. Ve adın Ve Yine susamadım… ERCAN YAVUZER

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

İnsan sabrına meydan okumaktır aşk,
Bir taşın altında oturmak,bir mum şeklini almak
Ve nazlı nazlı yanmaktır aşk.
Nefesinden kaçmış,istenmedik bir nefes,
Ruhtan ruha istenmedik bir göç
Bir terk-i benliktir aşk...

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

Kendine yağmaktan yorulmuş bir bulut gibisin, Ben’in ile çoğul’un sırılsıklam. Bir gök istila ederken, yağmalanmış gözlerinin hüznünü Aklın, kendine secdedeyken yüreğinin tapınağında, Seccade de günaha bulaşan bir kul gibisin… Kimliği belirsiz bir zamandan gebe kalırken aklın saklına, Kendini kendinden düşük yapmaya, düşük yapamayınca mecbur doğurmaya, Katlanan, katlandıkça pişmanlığını aşeren bir şikemperver gibisin… Sarılırken dilin bir bardağın sözcük kederine Kendini temize çeken bir sayfada, kirlenen kalem gibisin, Ağzın, dudakların söz içinde… Gözlerinin bahçesinde goncalanırken bu nisan yağmuru Kendine kümelenen bir bulut gibisin… Eğilirken göz kapakların, ıslanan hüznünün karşısında Sen seccadeyi gönlümde bırakıp, kıblesini şaşırmış bir sevap gibisin… Rükû ederken yüreğim, gözlerinin yürek ağrısına, Göz hizasından dilini aklıma sokan bir peygamber gibisin… Şimdi arıyorum bulmak için seni tanımlamanın yolunu, Gözlerin düşüyor ıslaklığına, bulutlanmış sözlerinin Düş’ün Araf’ta, düşüşün firar, satır aralarında… Hangi sözü yeltensem tanımlamak için seni, Dilimin altında ıslak bakladır; “seni seviyorumculuk” -Ki dil, sevişmemiş bir edayla, çok sevişmiş gibi paslanıp, çürüyendir- Çınlarken sesinde ki yaşanmamışlık, kulaklarımın ırzında Sesin Rahman’dır, Rahim bir sevinçle yalnızlığımı affedendir, Gözlerinin cennet kıyısında, demli çay kıvamında, Beni en gerçek günaha yolcu eden en mükemmel sevaptır… Yok, artık seni sevmenin bende günahı, Günah cümleler geçti, seni tanımlarken, kursağımdan Bulutlanırken gözlerimde sen böyle katar katar Sana kıblesi ateşler içinde koşan, iflah olmaz yağmur benim… Gelir elbet bir gün her dem bakışında küllendiğin Uğruna her sabah yastık-düş’ek seviştiğin… ERCAN YAVUZER 05.04.11

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

O zamanların bu zamanlar olabileceği Kesen kes tahmin edilelemeyen En direkt hallere delinmiş kalbiyle gidilen Ve sahibine ancak bu kadar kiracı görülen Bir hiçlik zamanıydı Eylül… Yaralı kalbimin ark’a belenmiş sessizliğinde Cüceliğimize nazaran bayağı derin olan bir kanal geçiyordu. Kanalın sularından yoksunluğumuza Karpuz ve bazen şansımız yaver giderse kavun kabukları… Kanal köprüsünde -Hani o mahallenin en güzel kızlarının Bazen hallerini yıkamak için geldiği yere- Korkudan olsa gerek, az köprülenip Çok kabuk tutma yarışıydı ömr-ü hallerimiz… Ve elbette ki; “Yerseniz çocuk yoksunluğunuzun en el değmiş kabuklarını, Adamlığınızda dökülecektir hayatınızdan saçlarınız” yalanının Bir yoksunluğu perdelemek için En fazla dillendirildiği yalanlardı ömr-ü sükutumuz… Çok daha sonra tabii, toparladık Bir-iki öküz ve birkaç inekle yoksulluğumuzu. Gütmeye başladık aklımızı, dere-tepe, yeşil tabiattan tabi yeşilliklere Ama genelde hep başkasınkilerle… Sonra çok dayak yediğimiz oldu hanemize komşu Hemen başaklarımızın dibinde, bir parça ottan dolayı sınırımıza yabancı Komşu tarlalanın sahiplerinden, Yani öküzlerimizin yoksunluktan yaptıkları öküzlükten Ve aslında onların açlık sebeplerinin yokluk olduğunu Babalarımıza izah edememekten… O sularda başladı bende, kırsal enstrümantal aşklar Islık çalmayı o zamanlar öğrendim Ve karşılıksız sevmeyi ve endamlı endamlı susmayı… Alev diye otuyordum, bütün köşe başlarında Okula, o gidiyor diye gidiyordum, Ve o çalışkan diye seviyordum tüm dersleri. Ahh ulan Alev! Ne güzeldi beni okul saatinde kendimden alman Ve ne güzeldi seni sevmek, ellerinle, gözlerinle Hani beni hiç sevmeyen hallerinle… Dünyanın en kalabalık yalnızıydım o zamanlar Yağmurlar, mazeretsiz yağıyordu kimsesizliğime Ebru, alnında emeklemeden kalma bir yara taşıyordu Ve utanıyordu sıra arkadaşı ondan… Yasaktı bana dokunmak, benimle oynamak oynu zora gütme Kim cüret etse böyle bir sızmaya, Hep hüsran oluyordu sonuç, Ve sonuç; böylesi düşüncesiz bir firar etme. Kalbimi yanında oyunlara sokmak herkesin harcı değildi işte Herkes isteyerek almazdı kalbimi oyunlara dilimin her serzenişinde. Neyse yine de güzeldi Gülşen’in o tavşan dişlerinde Üçüncü sınıf bir aşkı yaşamak, Ve mahallede misket oynarken bir türlü çok misketi olmayan çocuklarla Gülşen, Ankara gibi geçerdi bir türlü benim olmayan oyunlarla… Sonra; Her yıldız kaymasında, birinin gittiği manasını dert bilendim Ve kendimin gitmeyi umduğum zamanına kadar, Her gidene üzülmeyi öğrendim. Çok hırsızlık yapmadım başkasının hakkından Cenaze merasimlerini hiç sevmedim Hiç dua okumadım mesela gidenlere… İlk traş bıçağı ilk sevgiliyle indi yüzüme İlk dua, işte o zaman şaha kalktı dilimde Bende bir türlü sevgili olamayan tanrının hüznüne… Büyüdüm, geciktim Kalmayı öğrendim gidenlerin ardından Parmak izleri acıklı bir hikâyedir hatıraların teninde Kimsenin terli coğrafyasına mazhar etmedim düşlerimi Kimsenin diş izi kalmadı dudaklarımın zonklayan ağrısında… Büyüdüm ve âşık oldum hem de kendim gibi birisine Ulan nasıl bir diz bağı çözümüdür aşk? Bu ne yaradır böyle, kalbimin çocukluğundan daha beter? Kavun kokmuyorken artık düşlerim, Kör yaramazlıklar döneminden geçmişken Adam olmaya böyle zengin usulü bir sarhoşlukla Ulan bu da neyin nesi? Yok, çocuk yok Korkutma beni, sancıtma yüreğimi Takma bir çare aklıma topal fikirler Bak yeri geldi diye ağlıyorum Yoksa ne bilir gözlerim aklıma yağmurlar vermeyi Sus çocuk sus Şiir; aşık olanların işidir. Gidenlerde kalmış ya aklımın saflığı Ondandır işte böyle her gece yalnızlığıma uğramaları… Git, kalbinin o dipsiz sancılarının ağladığı duvar diplerine Bekle sevgiliyi, Belki gelir bir yol bir nefes Nefesini darboğaz eden kasvetten miğferine… Ercan YAVUZER DAĞÖREN/MURADİYE 16-17/02/2012

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

Kendine gel!
Soyunup-dökün üstündeki matemi
Elmaların yeşilinden kırmızı hayaller çıkarmayı bırak!
Zamanından önce dallanmayı-budaklanmayı
Hasadından önce yüzükoyun uzanmayı bırak!
Dışarıda hayrından ağır şer havası var,

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

16 NİSAN 2011

BEN SENDEN ÖTESİNE…

Ey bu gönlün Rahman bildiği,

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

KUTSAL GÜNAHLAR
Kutsal rahle üzerinde kutsal bir kitap
İçinde kutsanmış cümleler
Dışında katmerleşmiş kutsal bir tozluluk
Herkesin bildiği çok şey söylüyor ayet ayet
Fakat çok az kişi korkuyor

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

Kapı aralığından çarpıp duruyorsun yalnızlığıma,

Rüzgarlar salınıyor sana bakan gözlerimin çoraklığında

Bir serden geçmişin sırrına benziyorsun

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

Ben ne zaman "sen" desem

Katran karası gecelerde,

Güneş yüzlü çocuklar güler mısralarıma.

Devamını Oku
Ercan Yavuzer

BÜYÜK İNSANLIK BÜYÜK BİR YALAN

04/08/2009
Yazdı yazılmayasıca bu yazıyı birileri
Çizdi çizilmeyesice bu çizgileri birileri
Ne yaz(g) ısı kaldı ömrümüzün

Devamını Oku