DALGALAR DİLİMLİYOR TOPRAĞI
dün kölenin yeri vardı itten kırbaçtan geri
prangalarla birleşen işgücü efendilerinin boğazında
el - ayak öpmek için değil, ancak
güçten düşünce eğilirdi
ÇİÇEĞE YÜRÜYEN SU
şarıl şarıl akan suyun sırrıdır, kiri atar dışına
su ki, koşulsuz beslediği ağacı
gölgesinde durup beklemedi bir an
Çocuklar Çabuk Büyür
çocuk bizim çocuk da
bu polis de kim
gaz maskesi örtmüş yüzünü
dipçik kusar kinini
Çocuktuk Daha Anlamazdık
ezberlettiler güneşten kaçan fikirleri
babamızı horladık elleri nasırlı diye
annemizi horladık elleri tezek kokulu
çocuktuk daha
Aşk İle
buhar kadar yalnızım
toprak gibi de uysal
rayı tutan vidayım
Atını Seven Arpayla Besler
-bayırda durduğuna bakmayın
atını seven arpayla besler-
saygılı olacaksın Nemrut
Ayaklarını Bağladılar Munzur’un
-çarkı döndürmek olsaydı amaç
beş metreden salarak da suyu
verebilirlerdi tellere-
Barış Masası
-herkes içindir hayat
karıncalar ölürse filler yaşamaz-
hava sisli, yük ağır
‘Beş Taş Oynarken Çocuklar
-orda faili meçhul’ on yedi bin insan
iş elbisesiyle yatardı-
-orda ‘yat’ düdüğünün sesi bastırır
Beylik Tepesi ve Kartal
-yaşamak zordur, ölmekse kolay
kendinde başkasını görene-
pazarı bulanla pazarlayanın
Ben İstanbul’da Doğsaydım Kardeşim
ben İstanbul’da doğsaydım kardeşim
sevgilimin rüzgarla sevişen o sarı saçlarını anlatırdım size
belki Uludağ’da kendini gösteren o çınarın dibinde
akan bir parmak suyla taşırdım ismini
Kadıköy İskelesi’nde son el sallayışımı ahbaplarım ...
Enişüri Solmayan Resim
seni anlatmak, anlamak seni
tanımaktır o kutsal emeği
seni anlatmak, kavuşmaktır özgürce
dünyanın öbür ucundan da olsa
berrak sularına Munzur’un
seni anlatmak, anlamaktır seni
kimsesizliği, yalnızlığı, yoksulluğu
çileli büyüdüğü ...
Ve Tanrı Ağlamasını Öğretti
birkaç kişi vardı yan yana
doğurduklarında tanrıyı
önce koruma, sonra elçileri oldular
bir edip uçurduklarında
henüz keşfedilmemişti gökyüzü
emirlerini bıraktıkları yerlerde
dönüp paylarını aldılar
görünmez görünür olduğund ...