Gülmek bana yaramıyor usta
Bilemediğim çözemediğim
Bir sır var bu hususta
Ne zaman biraz gülsem
Hafiften eğlensem
Gözlerim nemlenir
Haydi çocuklar bir seyler yapalım
Gök kuşağından renkleri kapalım
Yerlere göklere boncuk saçalım
El ele yağ satalım bal satalım
Kamplar kuralım dağların düzüne
Hayat yolu ince kâh düz kâh bayır
Atılan her adımda vardır hayır
Zevki hoş bir sedâ derdide kahır
Tadılan her yudumda vardır hayır
Hayal alemine uyar kanarız
Kuru soğan azık,yavan yaşıt çorba ile
Yırtık pırtık hırka,eski püskü urba ile
İçi bomboş heybe,delik deşik torba ile
Çulsuz pulsuz,acı tatlı geçti ömrüm
Zalim yarin nazı,kırık dökük sazım ile
Deliksiz karda
Ormanda yürürken
Resmini gördüm
Karlar üstünde
Oynaşırken
Minik kuş çizmiş
Kolay değil kardaş çobanlık zordur
Hergün dağ taş dolaşacaksın mecbur
Bakırdan dökülür gibi yağdımı yağmur
Ayaktan ayakkabıyı çeker alır çamur
Sabahın köründe erkenden uyan
Aklım erdiğinde kendimi ulu ardıçların olduğu bir ormanın içinde buldum. Düzlükte büyük dedeme ait tarlada yaz kış bacası tüten tek odalı bir dağ evi, etrafında koyunlarımız ve keçilerimiz için yazlık avlular ve kış içinde ağıllarımız vardı. Rahmetli dedem davarı uzaklarda güder bende rahmetli ninemle kalırdım. Kışlamızın biraz ilerisinde sadece bahar aylarında suyu olan küçük bir gölcük vardı. Hayvanları ordan sular kendimizede bir kilometre uzaklıkta ki tepenin ardındaki kaynaktan suyu taşırdık. Ben Ninemin eline ayağına fazla dolaşıyordum sanırım bana "git hadi mantar topla" derdi. O gün bu gün mantar aramak toplamak bende bir tutku haline geldi ve bu alanda iyice uzmanlaştım. Ben artık kuzu ve oğlak çobanı olmuştum. Onlarla arkadaş gibiydim. Her birine isim takar ıtır kokulu otları ve keklikleri ikram ederdim.
Öbek olup ardıçların gölgelerinde Annelerini bekleşirlerdi. Ardıçların gölgeleri yazın koyu ve serin kışın kuytu olur. yağmurdada şemsiye gibi korurdu belli bir zamana kadar. Canları sıkılıncada halay çeker gibi oynaşırlardı. Bazen köye yaķın yamaçlarda onları güderken köyden çocukların seslerini duyardım, belli ki oyun oynarlardı. Hep merak ederdim güneş batarken köyümüzün içi nasıl oluyor diye. Karanlık iyice çökünce çalılar dallar yürüyormuş gibi gelirdi bana sanki arkamdan biri tutacakmış gibi korku olurdu hep içimde. Bende korkmuyormuş gibi ıslık çalar, bağırır çağırır kuzuların arasına sokulurdum. Zira; kuzuları melâike olarak öğretmişlerdi bana. Kuzuların ve oğlakların Anneleriyle buluşmaşı ise tarif edilemez bir duygu coşku ve en güzel türķüydü.
Güttüğüm kuzular ve oğlaklar büyüdüğünde satılır ve ben onların ardından ağlardım. Ama yeni yeni kuzularım oğlaklarım olurdu...
★Dağların yamaçlarında eğleşip meleşirlerdi
Itır kokulu otları taze çimleri kekikleri yerlerdi
Sağa sola ileri geri hoplayıp halay çekerlerdi
Hacettepe yokuştur
Yarim yaralı kuştur
Biz baharı beklerken
Artık yolumuz kıştır
Kapıya geldi posta
Ve... egilip papatyaya şöyle diyorum;
"Güzel papatya seni koparmaya kıyamam
Taçlarını da yolmama hiç gerek yok
Çünkü; biliyorum ki o da beni seviyor"
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!