ellerin neden soğuk, saydam ve gerçeküstü
duyduklarım gerçek mi, neden gözlerin morg mavisi
ve kirpiklerine tutunma çabasındayken yağar şiddetli sağanak !
o yere dikey çizilen ölü bir şiir mi
Allahım, kana düşen bıçağı tutan
bu sisli, yıkık dökük şehri kanatlı hayaller taşır
bir katilsin sen
öldürdüğün hayallerimdi...
tüm gece sabahlara dek
Beni burada bırakma Gizem
Sen gidince
Beni falakaya yatırıyorlar
Sonra
Gidişinin acısını
Ayaklarımın acısı ile takas ediyorum
Beni yağmurlar korur
En soğuk kurşundan bile
Soğuğuyla yüzleştim toprağın
Çoktandır
Evime gitmediğim doğrudur..
Yitik umutlar, dört sandalye yedi papaz,
Yanık dumanlı, kül kokulu kahvehane masası,
Kafamızın üstünde salkım saçak ölü bulutlar,
Çekmeceleri yerde aksak vestiyer,
Kendini arayan avare bir bozukluk,
Gamzeleri yalnızlık tüten ince ruhlu kimsesiz adam !
lanet olsun
ben hep nostaljiyi sevdim
zaman şimdiki oldu mu
yetişemezdim kesinlikle...
göğe el açan avuçlarım kanayınca
şehirlere
babam düştü
elinde bal kabağı
cebinde sonsuz masallar
arkasından
kediler
Beni annem öpecek bir eylül sabahı
Öpecek uyandıramayacak !
Kardeşimden iğne iplik isteyecek,
Oturacak yanıma,
Gözünden yüzüme yaş ...
Bileklerimi dikecek, kanım donmuş, kanım sanki taş !
konuştukça kaybolan, bildiğim şeyler var...
oysa yetinmeli sevişene dek
duygulu şiirlerin hızlıca kana karışması gerek...
farkındayım ikimizin de gökyüzü ayrı
bu şehrin tek gözlü kedileri
cinnet geçirmiştir
şiire koşmaktan
yağmur kokan mısraları
gizli saklı



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!