Edebiyat için verilmekte olan mücadele de kaybeden kişiyim.
Bu gece sizin geceniz sevgilim..
Bu gece gökkuşağını sizin için kirletiyorum
Lamia...
Ulu çayır'da kızıla boyanmış kimsesizlerin
Sinsi sinsi;
Bütün herkes bana düşman ve amansız bakışlarıyla mest ediyorlar ruhumu, Tanrı ve insanlar birbirine düşman iken kaçıyor ruhumun derinliklerine korkum; artık bende gözyaşlarımı Tanrıdan saklayamıyorum...
Cinayet işlemenin tam da göbeğinde ceset oluveriyor iken ruhum, bedenim ruhumu yırtıyor; o çatlak ses kulağımı delerken adice! Ve adice ruhum kayıp vermeden bedenimden çıkıyor.
Şimdi ikiye bölünmüş bir tam olamayanlardanım, aslında tamamlanmak adına vermekte olduğum savaşta birkaç geçmişim ve de birkaç anım! Avuçlarımda amansız dualar çarpışıyor, Tanrı her seferinde beni sayıklıyor... Ki ben bir savaş uğruna Tanrıdan ve dualarımdan kaçmaktayım...
I.
Meğer herşey;
Seni beklemek üzerine kurulmuş
Beklentilerden habersiz
Kırık dökük kaldırımlarla donatılmış bir sokağın sonunda metruk ve köhnemiş bir evin pervazları dökülmüş penceresinden sarkık, gün boyu temizlikten beli iki büklüm olmuş; eli çenesinde, tarlada çalışan erlerini bekleyen kadınlar kadar yorgun ve sabırsız dolaşıyor damarlarımda feri kesilmiş kanım
Güneşte de bir heyecan!
Bütün gün havada asılı kalmanın yorgunluğu, bir an önce batmanın ve tan yerini ağartarak yeniden doğmanın sabırsızlığı var
Sonra çocukları görüyorum; hızla çöken karanlıkta havası inmiş çehresi yırtık topla oynarken, annesi cama çıkıp; Akşam oldu haydi eve! Diye korkunç bir sesin tereddütünü taşıyan çocukları.
Yüce rabbimin hikmeti yaratılıştan var;
Kalbimize yerleştirilmiş koskoca duvar,
Doğrulsam; duvarı aşıp uzatsam elimi,
Allahım, kalbimdeki günah kırar belimi,
Kaçışmakta olan sığınağın içinde gözümü alçatmadan devirdim bütün putları,
Tanrıya müjdeler olsun, Tanrım sevinmen gerek!
Yırtıyorum nice karanlıkları ve kirletiyorum bu gece korkakça tutunmak isteyen yazılarımı!
Biliyorum yazılarım ipe sapa gelmez artık!
Yazılarım; yanardağın damarında pişiyor...
Deniz uyuyor, Deniz'in uyuması lazım
Kıyımda.
Ki Deniz sayıklıyor kıyıma her yanaştığında:
"Ben boğulmaya değmiyorum."
İri parmak arasından çıkan irin kadar kirliyim
Kan döküldü mü zalim olurum aşkımın savaşında
Sana boyun eğmeyen başaklar mevsimini unutur
Bir şiir ancak kendini bu denli avutur
Keza parmaklarım Tanrının sivri dili dudağımda
Koşturuyorsun yedi vadinin kıyısından.
Can kenarları dar geliyor uzaklaştıkça
Gözlerimde soluyan neferler dökülüyor arkamdan!
Dokunuyor usulca
Fısıldıyor yanaklarıma
Duyamıyorum
Çıplak ayakla basıverdim anılarıma... Karaya vurmuştum, fazlalıklar incecekti, söz söze gelecekti umutlarım, gözlerimi açtığımda, bu yolun sonuydu biliyorum. Bir yolcu var bende, sabaha karşı uyandırıyorum, biri geldi biri gidecek, anlatamıyorum! Dinliyorum içimdekileri yol boyu... O kalıyordu, ben gidiyordum. Daha nasıl anlatılır bilemiyorum, bu yolculuğun sonunu...
Şiirin gıcırtısı uyutmuyor beni, bir de yolcu edeceğim sabahı... Konuşmamam gerek! Duyulmasın onun ahı... Üzüntüden şu yapraklarda sarardı... Ayrılık değildi ismin, dilimin ucunda! Sonbahardı... Dökülüyordu ağzımdan sonlar! Dilimde sen bitmen gerek! diye haykırdım oysaki... Peş peşe hatalar, ah ben... Susmalıydım. Üşüyordum, gölgenin dibinde. Senden sonra soluyan kuru dalların, uykusunu dinledim gün boyu. Karşı ki dağın yüreğinde ısındım. Daha nasıl anlatılır bilemiyorum, şiirin soğukluğunu...
Sustum, konuşmamalıyım! Koydum elimi vicdanıma, önce dinlemeyi öğrenmeliydim. Dinlemeyi vacip kıldı gecekondunun bağrından çıkan dumanlar! Gecekonduya acıdım, sonra yutkundum, izledim dumanları... Şiir akıyordu bacadan, şiiri dinliyordum yol boyu. Konuşmamam gerek! Daha nasıl anlatılır bilemiyorum, şiirin yolculuğunu...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!