B üyük, irice balığın biri etrafına küçük balıklardan bir grup toplayıp başlamış böbürlenerek tecrübe aktarmaya;
A ldanmayın buğday başak yerine misinadaysa, solucanın irisi iştahınızı açmasın bire birdir kefalleri kandırmaya.
L afıma kulak asın tecrübe ederek bugüne salimen geldik; oltadan tavaya, oradan mideye doğru yol seyretmedik.
I rak görürken tehlikeleri tecrübesinden yana büyük balık, hepsini toplayıp çekmeye yetmiş atılan bir serpmelik.
K üçükler sormuş, irisi söylemiş; buna “tepeden inme” denir, emir büyük yerden gelince biter Deniz’de seyirlik!
O daklanmış elindeki kitabı okuyordu Çengelköy Çınaraltında, Boğazın manzarasına doymuşçasına.
K itap okumayı seven yönün geldi aklıma, aklıma sen geldin diyemem ki; seni bir an unutmuşçasına!
Ufak bir ihtimal vermedin ‘bize’; “sonunu bildiğim kitabı okuyorum” diyen kestirmeciliğin yarattı boşluk.
R abıyatı kurar, sarsılmaz bağlar örerdik gönülden gönüle, “evet” deseydin yaşanacaktı birçok hoşluk.
Y azan bendim ekseri; bir hikâyemiz olsun istedim, başkalarının hikâyelerinde yer almamamız gayemdi.
A lnımıza yazılmış olması için de gönülden yakaran da bendim, bir kez yazılmış olsaydı “biz”lik silinmezdi.
T am yirmi yaşına gelmişti, ekseri hayatında açamadığı gözlerini yummak bile nasip olmadı.
O kulda hiç “yok” yazılmadı, kaydı olması lazımdı zira, teneffüs ziline hasretliği bile tadamadı!
N efer olmuşken yaşıtları vatan savunmasında, o da yer aldı gözü yaşlı anne baba duasında.
Y eni yeni yürüyüp koşuştururken etrafta kahkahasıyla, hayatı değişti bir ameliyat masasında.
A llah’a isyan etmedilerse o ailenin akıbeti ne güzeldir diye düşündü şair, cennetlik evlatlarıyla.
L afını etmek dile kolay, yazmak kaleme; on sekiz yıl beklemek; bitkisel hayattan çıkar umuduyla!
N ice yıllara; gözyaşları kadar şeffaf davrananı, transparanlıkla suçlayıp öteleyen el kız!
İ lişkinin riskini görüp, ortak yürek ve akılla ardda bırakılabileceğini göremeyen kör kız!
C emali dedem derki akabinde kurduğu cümlelerdeki saflığını aratır gülcemali kayıp kız!
E ngeller aşıldıkça yolun tadına varılır, kalbine giden yol virajlı ve uçurumları müphem kız!
Y arım aklımı da başımdan alan, kalbimde baş köşeye oturan, yokluğunda varlığı kor kız!
I sıtışı gibi güzde yalancı güneşin, çınlıyor aklımda “beyaz atlı prensim” deyişin pinokyo kız!
İKİ kişinin başlayıp, bitecekse de iki kişinin bitirmesi gereken meselede taraf sayısı arttıkça boğulduk
BİN pişmanlık belki bunadır; sevmekten, söylemekten, uykusuz gecelerden, sanmasınlar ki yorulurduk
ON yıl sonra görüşürüz demiştim aşk doktoru (!) kankine, göreceksin bana göre ömür boyu bu yolculuk
BEŞ karış suratlarla önceki yılın son günü aynı otobüste, kadere bak ki yine birbirimizle sessizce buluştuk
S eninle veya sensizken her şey farklı anlamlanıyor; anlamaz eller niye meluldüm; çalındığını ilk fark ederken
T arifime bu benzetmeyi yapmıştın hatırlarsan vedalardan birinde; mazideki ve müstakbel eş adayınım derken
E n güzel benzetme sana dair belki de; belgesel kanallarında dört saat anlatılan yek kuşu, avcı beş dakikada vurdu
P eşindeki benzetmeye fırsat vermem; derler, avcının elindeki kuş iki dakikada Vedat Milor’ün mideye oturdu
N asıldır bilirsin uçurtma avcıları; o koşturmacadan sonra hasılı hevesle getirip evlerinde baş köşeye koyarlar
E lbise değiştirir gibi skor peşinde koşan değilse de eller, rağmen sevgi yoksa; azıcık el üstünde, başköşede tutarlar
İ kram Mevla’dansa tadına doyulmuyor; otopark macerasında fark ederdi yüzgörümlüğüne bir araç erken biri geç
K oca harflerle buğulu cama yazar gibi apaçık belli olsa da niyetim Deniz’de bulamamış gibi nefes almalık yüzgeç
R abbim sekiz ay aradan sonra gösterdi; en büyük şıklığın; sadeliğinle karşıma çıktın gel de karşılığı olan hamd’i seç
A h ah! koyun can, kasap et derdindedir demişler; ne vadireler atlatıyordur hastanedekiler o an bende dert bambaşka
M ülk sahibine başvuruyorum, reçetem; dua, sabır, hamd’le gece gündüz istemek seni; tek çare budur ömürlük aşka
H ep öyle kal Cankız; iyi bilirim yaşlılıkla malul, ölümle nişanlıdır insanoğlu.
E skisi gibi hiçbir şey olmayacak, bir de üstüne yapışkan yılların yorgunluğu.
P alyaçom ne yaşını belli edersin, ne de yıllarca doldurduğun dert küpünü.
Ö lüme an kala karşıma çıksan da geç sayılmaz, esirgeme sevda sözcüğünü.
Y alan dünyanın doğruları şekilden şekle girer de, sana dair duygularım aynı.
L ütuf öyle bir şekle bürünür kü bazen, nimetin müjdesi gör bugünün azabını.
S aklasam etrafımdakilerden ne fayda; gönlümün feryatları, beynimin hatıraları, unutkanlığa karşı bir panzehir.
A çarım televizyonu kafamı dağıtmak için tarihi dizi seçerim ne görsem iyi Yunus Emre’de Nallıhan’da gezinir.
K ırmam zaten istesem de kıramam kimseyi beni kırdığın kadar merak etme, ne yaptım ki dediğini duyar gibiyim
L afın en kötüsünü duymaktan beter nedir bilir misin; lafın en güzelini duyup akabinde beti işitmektir kara meleğim
I slak gözlerle uyanınca anladım insan rüyasında da ağlarmış anlatayım elifi elifine kimleri ne hallerde gördüğümü
M azi kalbimde yara zaten rüya atide geçiyor iki misli vücutla günün yarısı ilaçlardan uyuyan sen özetler hüznümü
S arih, bazen yüksek bazen de naif tonda seslensen, taş duvar mı bilmem kıpramaz yüreği?
E vvelin de düşündüm İsmet Paşa taktiği yapıyor herhalde, oysa gayet normal duyma eşiği.
V eda öncesi konuşmalar kırıcı olur diye mi takınır; sevdalı olamayız, arkadaş olalım taktiği?
D aha önce yazılmış “bana yar olamadın dost nasıl olacaksın” güftesi, dinlemedin mi müziği?
A rkadaş olamayız biterse, kurallarımdan değil ama; yıkık duyguların mirası hep ağırlık yapar.
Y aşanmamışlıklar, yarımlar, sevemedim kullanmayı ama “keşkeler” yutakta bir düğüm kurar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!