I.
Budur dedim meylim
insanı sanılmaktan ete büründüren tanrı efkarı
bir sur, bir ova mahsulü, bir ter zerresi farkıyla
''ol'' dedi
''epey oldu olalı'' derim
dedim budur meylim
ben rakımı dağdan yüksek bir şehri
demirin bulunuş efsanelerinden bilirim
aramızda yatan suya eğilir
rengi sırtıma benzemeyen avucumla
aramızda yatan suyu eğerim
meylim budur dedim
en çok kışta yetişendir çiçeğin esası
en koyu dem en derininde değil
hiç girilmeyen kuyudadır
''içime'' derim, ''düş ve doğrul''
içim dünya açılan
tanrı mahareti aralıktır.
II.
Bu de hükmüm
gövdesi gür atlarla meydana inmek
sesin seyrekleştiği yerde başlayan savaş
kan pıhtısına, demir tozuna ve avam ahlakına
ve bir bilincin bir insanı süsünden ayırıp
çamurundan yoklamasına
duyulan sonsuz sezi
de bu hükmüm
lüzmu olmayan yapraklarını soyarak ağacın
eksik gideren bir azalmak sen
aklın almadığının ardında
etini kemiğine kadar dökerek
bilmeye kusur
anlamaya yergi
ait olmaya ar de
de hükmüm bu
ben tanrının dünyaya
ihtimal öğretisiydim
parmaklarımı incitmeden devamına dizilmiş
gümüş halkalarla tamamladım
bu de
sanki suya renkten söz edip
nehrin aklını karıştırmaktı
öyle sonradandı
mesela soluk griydi
belki bu güzdü
anlarım.
Kayıt Tarihi : 26.10.2014 13:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)