Neler yok ki ormanda, aklına gelmiş gelecek her çeşit zenginlik ormanımızda. Pınarlar, şelâleler, çatısı bile var ne harika bir yer anlayabiliyor musun. Çatısı olan bir orman!
Selvilerin boyu çatıya çarpmıyor endişelenme…
Oraya ayakkabı veya kıyafetle girmek yasak hatta bedenler bile yasak!
-Efendim?
-Yasakları kim mi koydu?
-Biz tabii ki!
Yalnızca ruh ve hayaller ile girilebiliyor.
Kimseyi sokmam ormanıma, herkese doydum dünyada işte ondandır ki; kaçacak bir yer inşa ettim şükürler olsun. Hayalleri Allah (C.C.) bunun için vermedi mi?
Hayallerimiz kadarız sonsuz yani uçsuz bucaksız alabildiğine özgür ve oldukça zenginiz…
Orada parayı sevmek bir kabuklu canlı tarafından öğretildi bana.
Oldukça bilgeydi saygıyla dinledim.
Dünyada öyle düşünmüyordum ama yoluma çıktı işte bir salyangoz geldiği yön parlak sümükümsüydü doğası gereği, dedi ki: özetle para sadece kağıttan çar çur edilecek bir şey demek değil!
Para emeğinin, emeklerinin ve sabrının karşılığı, sakın parayı küçümseme lütfen sev!
Biliyorum burada geçmez kurallar gereği, lakin dünyada gerekli…
Dinliyorum işte! Konuşan ağaçlarım var… Bulutlarım, anlatabiliyor muyum bir gökyüzüm var, bir gökyüzü ki havasıyla, suyuyla, huzuru, özgürlüğü, börtüsü böceğiyle bize ait…
Seninle benim.. Bu yazıdan sonra ellerini uzat bana kalemi bırakalım defterin yanına ve gidelim ormana taki guguk kuşu ötene değin gezip dolaşalım ormanımızda, olur mu? Bi düşün istersen… İçinde en ufak bir kırgınlık olursa geçemezsin eşikten o da bu dünyaya ait. İstersen şöyle yapalım; kırgınlığı askıya asalım bedenlerimizin yanına, dönüşte hâlâ öyle bir hissi duyumsarsan bana karşı iyileşene kadar giyin üstünde dursun.
Ve işte dur şu koşudan bahsedecektim yine aldık başımızı gidiyoruz dört nala✍🏻
Hepsini yazarız Allah izin verirse ve toplandık binlerce kişi. İçlerinde ben!
Üçüncü startta bize yarış startı verildi.
Bak korkacaksan yazmayayım ama yürü ve minik minik koştum süremden belli biriciğim. Ben de endişe ettim zaten bir şey olur mu diye! Doktorum kesinlikle hayır dedi! Soruyu soruyor olmamı bile gülünç karşıladı!
Yarışçı ruhu doktor da bunu teğet geçti.
Mp3 çalarımı taktım 02:17 dakika da kaç şarkı dinleyebildim bilmiyorum çünkü yollar şenlik içindeydi…
Şimdi anlıyorum koşunun bu kadar çok sevilme nedenini…
Ben de sevdim ve yarışı bitirdim çok şükür sol ayak serçe parmağım kanlı bir şekilde su toplamıştı. Sular döktüm ayaklarıma bol bol döktüm hemde… Sonra kremler sürdüm saat 16:00’da nikah vardı yetişmek zorundaydım.
Ahhh ohh aman dinlenirim geçer deyip düşündüm o günkü hayatımı yaşamanın verdiği sevinçle dünyanın yolunu ayak acısıyla yürüyerek raylı ulaşıma ulaştım. Eve yaklaştıkça yerlere yapışacak gibiydimki gençleri gördüm. Boyunlarında, bana da verilen parkur bitirme madalyası sallanıyordu. Acımı dindireceksen hokus pokus çık çantadan diyerek görmemişin bir oğlu misali boynuma madalyamı taktım.
Heh dedim kendime, heh kızım boynunda madalya görünüyor şimdi ah uh of dede göreyim seni. Yarışçı ruhum çıkmıştı ortaya yani İstanbul ve Çanakkale boğazlarını yüzerek geçende benim yarışçı ruhu oraya dayanıyor. Dimdik yürüdüm bir dünya yoluda metrodan inince hani öyle gururlu yürüyordum ki 42 km daha koşacaksın dese biri hay hay efenimmm ne demek diyebilecek eda ile… Eve girdim, duş al o sıcak su başımdan aşağı inerken nasıl iyi geldi Sevgili Günlüğüm anlatamam.
Beş dakika falan hareketsiz durdum ve aniden soğuk suyu açtım hiiii hiiii derken nefesim bir yere kaçtı!
Elma desende çıkmam, armut desen de çıkmam diyordu!
Yahu nikaha gideceğiz gel çabuk gell dedim yalvar yakar sonunda geldi de kendime gelebildim Sevgili Günlüğüm✍🏻 Metrobüse binmek için metro 2 durak metrobüs o yorgunlukla nikaha gittim. Gururluydum, ayaklarımın acısını aşk şarabı içmiş gibi bir halim vardı. Metrobüs köprüden geçerken iki saat önce koşarak geçmiştim bu köprüden diyerek, aferin kızım sana: aferin diyordum. Köprüye bakarak Apustos’tada yüzerek geçtin. Seni alnından ve yüreğinden öpüyorum diye bir şey mırıldandı dilim.
Kayıt Tarihi : 9.11.2025 01:19:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




çivit mavisi karanlığına asılmış,
kandiller arasından; hiç aşk…,
hep mi utangaç ve
keşfedilme dertlisi ve saklısın,
sürekli sende olan gözlerime bir bak,
çık ortaya,
ki hırka…, ceket…, parka…
tam üç perdeyle örtülüsün,
kendine bürünüksen de sararsın yine de,
sana medyun ve,
senden mahrum olan divâneni…,
üşümesin elleri, ayakları, burnu ve ruhu diye,
diye sen aşk…,
bilirim…,
ama;
evet işte bir ama daha ki,
gür çayırların bezediği bir dalgalı tepede,
görüş mesafesini sıfırlayan,
akça dumanlı ve puslu;
bulut bulut bir beyazlıkta,
çenemden süzülen yağmur sularıyla,
sırılsıklam sarılabilseydim sana aşk…,
senelerce kanal kanal pislik akmış
bir garip körfez denizi,
kesilmesi sonrasında kirliliğin tedricen…,
hani kendini temizleyip
nasıl yeniden ma/ss/mavi olabiliyorsa,
sende öyle arındır seni senden,
sende aşk,
seni senden…,
kent atıklarıyla kirlenmiş gözlerim,
yüzüm, ellerim ve içim,
ve huzuruna,
ay ışığına bestelenmiş bir sonat gibi çıkacak kadar,
duru olamadım henüz,
perişan, merhametine muhtaç ve üzgünüm,
ki malumun bunlar…,
ah;
sonsuzluğun ilhamı üç lisanda zakîr,
desturlu hekimim,
bilirsin ve beyanlarının da gafili değilim,
sena içre senalarcadır şükrüm,
ve bu arada,
dizelerinin neden beşli yazıldığını da biliyorum;
dem bu dem ayniyetlerinde,
ikindi, akşam, yatsı, sabah, öğle…,
ki beş kadim vakte işaret olsun için,
ve biliyorum hiçbir duayı,
ayet el kürsî kadar okumadığını da…,
tek ibadet ve tek duanın vasılı kalbinde,
ah;
hoşçakal ve benden uzak,
mülevveslerin kalbinde emmare nefsim,
yine de hoşt çakal demiyorum, ve görüyorsun;
ne denli inceldiği yerden bağlandığımı edebe ya hû…,
elbette samanyolu galaksisine savrulan
kahve çekirdeği kokusuydu hasret,
ve sen;
her daim smokinli,
paytak paytak yürüyen bir penguendin,
ya ben,
bir yekpare orman çıtırtılarının ürpertisi…,
TÜM YORUMLAR (1)