Elçi Şiiri - Bahar Ada

Bahar Ada
48

ŞİİR


20

TAKİPÇİ

Elçi

Aldatılan gecelerin ardından kalem mürekkebe keser...

Yazmak, bir çoğuları için kendilerini ifade etme biçimi değildir. Kimileri konuşur, kimileri dans eder, kimileri şarkı söyler... Bazen öylesi beterleşir ki bu işler, kimilerinin yüzleri yazıya doğru dönüverir. Susarak konuşur O kimileri; onlar yalnızca kendilerini dinlerler, susarak izlerler kendilerini. Tüm bu ifade biçimlerinin atasının ‘yalnızlık’ olduğu söylenir: sözde bir başınalık yaratırmış ifade etme gereğini, tüm diğer bizden olma başlara dönüşebilelim diye. Ben artı sen, eşittir Biz edebilsin diye.

Sanattır O.
Sanat, kendi yalnızlığında boğulmadan cana gelemez, yaratamazmış Kendi’nden kendisini. Zira ölen bir kez daha ölemezmiş, yaratılan bir kez daha yaratılamazmış… Parmak izlerimiz başka başkaymış.

Kendi’nin suskun nefeslerini izleyerek susanlardan olmaya çalışanım ben de.
Kendi(si)ne konuşurum ben de, kendimden Kendine.
O’na, susarak konuşurum.
Yazarak konuşurum ben.

Bana sormasanız da, ifadeler arasındaki en aciz, en yılışık ve en kendini beğenmiş hâl, yazarak konuşma hâlidir. Çehre, zamandan düşünceye ve düşünceden hain düşlere kadar çarçabuk demleyebilir dil ile ifadelerini, belki… Belki suskun dilin sözü, ifadenin zamandan en çok tasarruf ederek aldığı hâldir; anlatımı ise konuşmak. Belki dilin anlatıma geçişi, hızlı ve ağır atması darbelerini hep bu yüzdendir. Zamandan tasarruf. Unutulmaz dil yaraları… Unutulmazlığı zamandan tasarruf telaşıdır. Yaşamımın koşu maratonlarını her daim kazananım, aşkım, O zamanım... Zaman zenginidir, hızlıdır O: bir diğer adı hızlı Yazan. Ne de çok sıfatın ve adın var senin, O… Canlıysa tenim, çehrem; sebebi Kendinden.
Peki ya sarı rengimin âğıdı olan kâğıtlarım çehreme dönüştüyse harfler ile… O, yenildiyse nefessiz ruhlara ve gerçek, karanlığa büründüyse sessiz çift çatallı kılıçlarla…
Peki ya anılardan dolma kalemlerim, nefesi olmuşsa ak-pak ciğerlerimin… Taze-sıcak sözlerim dans ediyorken parmaklarımda, hangi ahmak dil sözü düşebilir ki O’nun nabzına!
İnce deriler üzerinde dans ediyor parmaklarım, Kendi (O) uğruna taptığım, köreldiğim, aşkım…“Oku!” idi O’nun ilk iki hecesi. Okumadım da, düşünüp düşünüp yazdım, gaipten gelen seslere teslim… Canlıysa ruhum, nefesim; nefesi Benden. Sessizliğiyle zorlar O çocuk zamanlarımın sözüm ona masum-melek gelişimini. Çalar dakikalarımı benden; bir diğer adı ise ömürdür Onun. Ömüre karşı acizdir parmaklarımın hapishanesindeki demirden kafesler. Âcizliğim, bu zaman hırsızlığına karşı koyamayışımdan ötürü. Âciz kalıyorum O’nun yalnızlık korkusuna. Benden kokuyor ve ette gizli Ben de Ondan. Var oluyorsam eğer yoktan ve hep bu karşılıklı korkulardan… Korkmak mı yoksa sevilmek mi sorusunun altın işlemeli cevabıdır korku ve âcizliğim hep bu korkudan. Korkmak atasıdır sevginin. Merhametin küçük, şirin kardeşidir. Âcizin güzelliği hep kıskanılmıştır zaten kimilerince. Yazan dilin, sessiz okuyuşlarıyla aydınlanır yüzüm. Fani bedenlere gizlenmiş, sahte nefesler tarafından kıskanılmıştır sözüm ona bu mütevazi Ben. O, kırılgan sefilliğine özenir sözüm ona yarım sadakat şeytanının. Nefesine, sessizlikteki gevezeliğine özenir. Şeytan, nefesin azgın sahibi… Yegâne kovuluşu hep bu genç azgınlık düşlerindenden sebep… Boyun eğmez sahte nefeslilere. Korkun ondan, belki günü geldiğinde yeniden seversiniz diye… Ne de olsa Onun en kabiliyetli öğretmenidir ateş. Onun kıskançlık kuyularında boğulmayalım diye, güçlünün namzeti ilan edilmedi mi zaten, sıfatı yarım sadakatten olma âciziyet? Gül yüzlüdür Yusuf’un gamzeleri…
Zaman kayıyor parmak aralarımdan mürekkebimle, zaman hapishamdeki aşk kokan gülüm, sabahyıldızım, şeytanım... Zaman fakiridir, kaygılıdır O: bir diğer adı kaygılı Yazan. Ne de çok sıfatın ve adın var senin… Yılışır ellerim edepsiz edebiyatıma karşı. Bir salise daha bahşetsin diye Ömür (O), dalkavukluk ederim herbirinize, herbir satırımla; sırf huzur yolundan dönenler huzur yoluna geri dönsünler diye.
Yazan’nın laneti olsa gerek bu peygamberlik mertebesi. Kıyamam… Ne de aciz ve ne de yapıcı bir dalkavukluktur bu insanlığımın tarihine. O ilk dönmesi beklenen Yazanın ta kendisidir. Ömürdür, O. Telli Tanrı. O’nu bekle.
‘Düşünme, sabret, çalış ve bekle!’ diyorum kendime şimdilerde.

Gulê
28 Mayıs 2019

Bahar Ada
Kayıt Tarihi : 13.4.2025 21:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!