incecik sedânla mühürlemeli
bu toprakları
bahçende boğduğun erkeklerin
vakur gülüşleriyle
sesi toprağa yakın olanın hem
ayışığına yakındır dili
-oysa iyi ne
ne kötü-
“belki de kendi yaktığımız odunların çıkardığı dumandır aşk
özgür kızların kanı emilmek istese de”
gece yarısı
dört tarafta sürünen
hayvan silüetleri
boğazına yağmur düğümlenmiş
bir bulut abanmakta kalbime
ne kadar
sürer gecen
sen onu söyle
ne kadar
uzatabilirsin boynunu
ne kadar söyle
bitti mi gerçekten
söyleyeceğim herşey
keskin bakışları sezgimin
geriye kalan benden
sıcak bir eriyik artığı mı
her hangi bir mumun
ben değilim onları yazan
değirmen kanatlı gece kuşları
onların yüzbin kadınla
sevişmeye hazır duruşları
dumanlı mavi ay gibi
ah “istenen gözlerin sokak ortasında düşmek”
büyük ve uzak kentin
burunları hızmalı
hızlı kızları ve erkekleri
hızla
(sivas’da katledilenlerin anısına…)
troya’da yerin dibi
yedi kat
bir şair girer
her katın düşüne
ahşaptandır ev içlerimiz
ve kalbimiz ahşaptan
dip odalardan birinde kalbimizin
küf kokulu yüklüğü
aynı odalarda dolanır
“taşıyamıyorum” diyor artık kalbimi
harb-i umumiyeden bir paşa eskisinin
pazardan hamalla dönüşü gibi kibirli
-ezik bir hamal tutacakmış kalbine-
paşanın kahvesi sade
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!