Eskiden hükümdarlar,
Halk içine çıkarlar,
Çarşı-pazar gezerek,
Hâllerini görerek,
Tebaasını dinlermiş.
Sonra yardım edermiş.
Bu niyetle Mahmut Han,
Çıkıp gitmiş saraydan.
Kahvehaneye girmiş,
Sezdirmeden dinlermiş.
Kahveciye acımış,
Yüreciği sancımış.
Çağırmış işaretle,
Demiş ki merhametle:
— Her gün sana bir sini,
Baklavayla içini,
Doldurup göndereyim,
Biraz yardım edeyim.
Çoluk-çocuk yiyiniz,
Kimseye vermeyiniz.
Ben varlıklı biriyim,
İyiliği severim.
Her dilimin altına,
Bir altın koyup ona,
Sabahları yollarmış,,.
Adam yemez, satarmış.
Siniye hiç bakmamış,
Sırrını anlamamış...
Aradan geçmiş zaman,
Bir daha gelmiş Sultan.
Hiç değişim görmemiş,
Sırra aklı ermemiş.
Ona demiş: — Bak canım,
Ben Sultan Mahmut Han’ım.
İhsanda bulunayım
Sarayıma alayım.
Bir kürek, torba al da
Gel beni bul sarayda...
Saraya erken varmış,
Kalbi küt küt atarmış.
Padişah almış onu,
Titrermiş her bir yanı.
Açtırmış hazineyi.
Şaşırmış külhanbeyi …
Demiş: — Küreği daldır,
Doldur, yukarı kaldır.
Küreğine dolanlar,
Senin olsun altınlar…
Küreğini daldırmış.
Birkaç altın kaldırmış!
Acele etmiş sersem,
Ters tutarmış meğersem.
Padişah demiş: — Senin,
Kesilmiştir kısmetin.
Eğer vermese Mabut,
Neylesin Sultan Mahmut!..
Ahmet KARAASLAN (DEDEKORKUT38)
24/11/2002 – TALAS
Kayıt Tarihi : 22.3.2025 14:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!