Ey nurdan daha ince,
ey gecelerin kandili,
senin adınla açıldı ilk kez
karanlıkların perdesi…
Sen doğunca
güneş bile yönünü değiştirdi,
çölün kavrulmuş kalbinden
bir ümmet yeşerdi.
Sensin Efendim,
taşın taş olmaktan utandığı,
gölgenin bile seni takip etmeye cesaret edemediği.
Öyle yüceydin ki,
dudağından düşen bir “ümmeti…”
bize sonsuz merhametin haritası oldu.
Bir yetimdin evvela,
ama yetimlerin en sıcak yurdu oldun.
Bir öksüzdün,
ama kainatın sahibine en yakın kalandın.
Sana bakmak,
Kâbe’ye secde etmektir gönül gözüyle.
Adını anmak,
ruhun alnına sürülen
bir huzur mühürüdür.
Senin adınla başlar her dua,
her selamın bir rahmete dönüşmesidir ismin.
Mekke’nin karanlığını
senin ayak izlerin aydınlattı.
Medine seni görünce
bahar oldu.
Ey Habîbullah,
ey Fahr-i Kâinat,
ey iki cihanın sevdası!
Sen susunca
kelimeler edebi öğrendi.
Sen gülünce
rahmet indi gökten.
Ve biz,
her sabah adını andığımızda
bir gün daha güzel olur diye umarız.
Seninle ümmet olduk,
seninle affı öğrendik,
seninle insan olduk.
Sensin Efendim,
kıyamete kadar ümmetin başı dik olsun diye
geceyi secdeyle delen,
gözyaşıyla ümmetin adını
yıldızlara yazan.
Senin izinden gitmek,
sadece sünnet değil,
bir varlık sebebidir.
Adını anmak bile
kalbi secdeye çağırır.
Ve biz
seni anarken
hem ağlar, hem arınırız.
Allahümme salli alâ
seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn...
Çünkü onun adı
yüreğimize şifa,
gözümüze nur,
ömre sebep…
Kayıt Tarihi : 14.6.2025 00:54:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!