Kesildi yerden ayağım, kanatlandım, uçtum uçtum, gök yüzünde süzüldüm.
Kendi yarattıkları putun önünde diz çöküp, yatıp kalkanlar gördüm!
Çıplak putu giydirmek yerine, önünde eğilmeyi yeğliyorlardı anladım!
Kimse bir ayna vermedi eline, ucube denmekten korktular, herkes korktu, uçtum!
Bağlandı köpekler, salındı taşlar, kesildi başları demeyenlerin efendim!
Uçtum uçtum bir dala kondum, hayretler içinde dondum kaldım;
Kara zift akan derede kadının saç telinden köprü gördüm!
 
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir  ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...  
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
Devamını Oku
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




12 Eylül 1980 Darbesi toplumu ayakta tutan ne varsa, hepsini silindir gibi ezdi geçti. Bu gün, tarikat- cemaat- menfaat kıskacında, birey değil kul olmayı içine sindirmiş, gözü, paradan başka bir şey görmeyen, hayalsiz, idealsiz, suskun bir gençlik var. Üniversite okumuş o güzelim gençler, tarikata girmeyi, sıradan insanların önünde diz çökmeyi, normal bir davranış olarak görüyorlar. Yummuşlar gözlerini, kapamışlar beyinlerini, bi haber yaşıyor. Haberdar etmek gerek onları. Vahşi kapitalizm, küreselleşme, sömürü, insan hak ve özgürlükleri, milletin özgürlüğü ve bağımsızlığı, yurt sevgisi, hak-hukuk ve sosyal adalet konularında yetiştirilmeli gençliğimiz.
Kaç keredir tella olduk bağırdık ' kral çıplaaaaak' ama duymadılar... güzel şiirdi kutlarım
Kral çıplak... Her zaman söylüyoruz, bir kez daha söyleyelim...Kral Çıplak.....
Kaleminize, yüreğinize, emeğinize sağlık sayın Ahmet Emer...
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta