Düşünürken Düşünememek mi? 05

Bayram Kaya
2946

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Düşünürken Düşünememek mi? 05

Tabii ki zaman içinde, gelişen insan zekâsı, yeni durumun ilişkin süreçlerini de yavaş yavaş kavrar olup, sistemleştirir olacaktır. İnsan zekâsı işi, çeşitli noktalardaki girişmelerin sosyal ve toplumsal, determinizmleri ve zorunlu algılatmaları ile durumun soyutluğunu, ortaya koymuşturlar. Böylelikle sosyal birliğin gücü yerine, yepyeni halk zekâ gücüyle (sosyal zekâ güçle) toplumsal zekâ gücünü ortaya koydu.

Sosyal güç dikensiz gül bahçesidir. Karşıt söylemleri olmayan, bir etnikçi tekillik içinde olmanın anlama ve anlatım, söyleyiş, işleyiş düzey ve düzlemidir. Halk ise toplumların ittifakları yolu ile ortaya çıkmıştır. Çeşitli etnik grup birliklerin karışım birlikleri ya da yan yananlıklarıdır. Zıtlıkların çatışması ve yeni fikirlerin oluşturması müsamaha geliştirmesi, halkın oluşmasıyla vardır. Yani halk içinde artık gülün dikeni vardır.

Her bir zekâ işleyişi kendi alanında, bu kavramları önce çok basit ilgilemelerle sosyalleştirmiştir (imanlaştırmıştır) . Başlarda Sosyal olan da, toplumsal olanmış gibi algılanmıştır. Bu mana da bakınca sosyal yapı ve halk; toplumun psikolojik yanıdır. Ve psikolojik tedbirlerle çok ilgilidirler.

Temel gereksinimlerin insanlar arasındaki sağlanış yükümlüleşmeleri, toplumsal olgularla kendisini iyice dayatmıştır. Üretim mallarındaki sağlanışların kendi içindeki üretimsel olan bir dizi iş paylaşımı organizesi gibi yardımlaşma ilişkileri vardır. Bir de farklı gruplarca üretilmiş olan, farklı üretim nesnelerinin birbiri ile değiştirilmesi (takas) ilişkisi vardır. Bunlar üretim ilişkileri içindeki kesikli, sürekli ilişkin süreçlerdir

Bu iki üretim ilişkisi; yani ihtiyacın üretilmesi ve üretilen ürünün farklı ürünlerle değiştirilmesi (ticaret) , kendi aralarında girişme yapar. Toplum devinmesi içinde sözün gelişi takas yapılan malların kendi aralarındaki değiştirilebilir eşitlikte olmaları zorunluluğu, sürçle ortaya çıkar. Yeni ortaya çıkan bu ilişki tipi, toplumun nicel olarak sınama yanılma hata ve doğrulanma deneyimli olacak olan ekonomik anlayışlarını biriktirir. Üstelikte bu nesnelliklerin izleksel algıları anlaşılıp sezilmesi, insanlarda farklı farklı yansılaşır.

Ekonomik olaylar, ekonominin giriştirilme alanı olan ilgili toplum bireyleri insanlar arasında ekonomik işlerin izlekçi yankılanması başka, bu işlerle ilgili olmayan halk kişilerinde ekonomik anlayışın yankılanma anlaşılması ve yaşamsallaşması başka olacaktır. Bu girişmeler; ruhsal, plastik anlayışları da, böylelikle, oluşturur. Halkta ekonominin yasallığından çok duygu temelli olmasının bu nesnel öznel oluşmaları insanların adalet dediğimiz duygularını biriktirmiştir.

Takasın girişmeci yaşantılaştırılmalarıdır ki toplumsallaştırılmıştır. Toplumsallaşan her şey karşılıklı devinen kurallı bir devinmeye dönüşür. Bu kural ilkeler etrafında, adaletçi ilke anlayışları devindirilmiştir. Yine söz gelimi kullanım değerleri farklı ve yarım günde üretilen bir mal ile yine yarım günde üretilen, bir başka mal, değişim konusu içine sokulması ile tutum edinilmiştir. Bu bir temel ilke olmuş ve bu ilke etrafında birçok saçılma girişmeli anlayış ve adalet kavranmaları geliştirilmiştir.
Toplum içindeki ekonomik girişen deneyimler, halk içinde, halkın sınıfsal tüketen yapısından ötürü, sınıfsal farklılıklarından ötürü, duygusal (ruhsal) girişmeleri bambaşkadır. Bu yaşantılaşmanın getirileri halk içinde tüketilirken yansıtılması bir ahlak ve erdem inançlaşmasına dönüşüyordu. Yaşantılaşmanın toplum içindeki içenliği adaletçi (hukuksal) anlayışla devinirken; halk içindeki içenliği, inançsal adalet anlayışlarıyla bu çekenlikler etrafında girişmiş ve oluşmuştur.

Bu iki farklı alan eksenler etrafında ki girişme devinimli dalgalar, kimi zaman esnetilerek, kimi zaman daraltılarak, bunların azalan ve çoğalan girişmeleri yapıldı. Ve bu türden oluşmalar gelişe değişe günümüzdeki değerler sistemine ulaştırılmıştır. Adalet kavramları, böylesi eksenleştirme bir ilk örnek çelerin, süreç akışıyla pekiştirilmiş bir berdevamlar silsilesidir.

Yani nasıl taş olmadan taştan heykel oyamazsanız, mülksel girişmeleriniz olmadan da, adaleti süreçleşemezsiniz. Nasıl taştan önce, heykel giriştirmeniz olamazsa, özel mülkçü sağlayışlarınız olmadan da bu günkü toplumunuz ve adaletiniz olamazdı. Toplum özelci iyelikli, mülk sağlanışlarının organizesi ile ortaya çıkmıştır. Toplumunuz olmadan da, toplumsal girişen adalet kavramınız olmazdı.

Tarihsel seyrediş, sürecini böyle giriştirince, adalet de mülkün üzerinde devingenleşmiştir. Mülk ilişkileri, sürekli ve değişkendir. Mülk, bir üretim ilişkileri sağlanışları şeklidir. Böyle olunca da; adalet, sürekli ve değişken üretim ilişkileri sağlanışlarına göre, değişken olacaktır. Adalet mülk ilişkilerindeki denkleşmelere uygun olabildiğince bir ortalama değere yaklaşanlı devinme ile bir hakça sağlatan ilişki olarak, daima değişip gelişecektir. Ne salt mülkiyet ilişkisi vardır ne de salt adalet vardır. Ama salt bir değişkenliklerle gereksinmeler sağlayış ilişkileşmeniz olacaktır. Bu sağlayış ilişkileşmeleriniz, öyle değil de böyle, böyle değil de şöyle olabilecektir. Bu yüzden evrensel ilkelere uygun sürekli değişecektir.

Eğer, ortalık yerde, mülk sağlayış (gereksinimleri karşılama) ilişkileri olmasaydı sosyal girişmelerin, adaletçi anlayışı da olamazdı. O halde, mülkün temeli adalet değildir. Aksine, adaletin temelin de mülkçü sağlanışların ilişki düzenleşmesi vardır. Bu yüzden bu ilişkilerin sağlatışı zaman içinde doğru ya da eğri bulunur. Hep düzeltme hareketleri yapılır. Bu nedenle her durum ve her şartlarda salt bir sağlayış ilişkisi olmadığından, bu sağlanış ilişkilerinin yansıması olan adalet anlayışları da salt değildir. Hiç kimse size salt adaletin ne olduğunu söyleyemez.

Adalet süreçsel olayların yaşanmasından sonradır ki olayların edinilen felsefesidir. Bu mülkçü felsefenin bir kısmı toplumun sürecine, toplumun nesnel uygulamasına yasa olarak yansır olacaktır. Yine bu mülkçü felsefenin bir kısmı da sosyal, halkçı yapının içine, ahlak, erdem, inanç olarak yansır olacaktır. Bu iki farklı yansımanın izlenim duyguları da farklı olur. Tıpkı, pilav örneği gibidir. Her gün önüne pilav konan bir kişiye; hem de patlarcasına, pilav yiyen birine pilav göstermeniz; o kişinin kusarcını getirir.

Aynı pilavın görüntüsü aç olan birine, şiddetle yöneleceği bir yiyeceğin sağlanışı olarak, yansılanması gibidir. İşte bir yaşantılaşma halka farklı yansır, aynı durum topluma başka yansır. Durumların çoklu ve de farklı yansıması esastır. Mülkiyetçi sağlatılış ilişkileri toplumda başka yansır, halk içine de ya da sosyal yaşantılaşma ile tüketilirken halka farklı yansır.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 15.4.2010 11:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya