Romus ve Romulus'ların torunları, yani Roma; dinlerin çeşitliliğine evet diyordu. Sakınılan oluşla bir dinsizliğe de evet diyordular. Sadece dinsizliğin (dinlere saldıran inançların) başarı kazanıp, üste çıkıp, muaffak olmasına hayır diyordular. O çağda, dinsizlik anlayışı, dine inanmamak anlamına gelen sözler değildi. Başka dinlere; ister totemist olsun, ister pagan olsun, ister putperest olsun; ne olursa olsun; başka inançlara tehdit olup, başka inançlara putçu diye saldıranlara “dinsiz” diyordular.
Monoteist anlayışlar, o coğrafyaya egemen olunca, dinsizliğin tanımı, anlamı da değişime uğrayacaktı. Kendi dininde olmamak dinsizlikti! Ancak günümüzde bu vurgunun üzerine ciddiyetle gidilecekti. İlkin Musevi monoteizmi olan (Yahudilikte) kendi dışındakileri hep dinsiz sayıldı. Hıristiyanlıkta kendisi dışını; yıkılması, yakılması gereken bir dinsizlik, sapıklık olarak görüyordu.
Diğer tek tanrı anlayışı olan İslam da bundan müstesna değildi: İslam da aynı şekilde; “İslam’dan gayrı olanları sapıklıkla itham” ediyordu. Oysa ilk totemistler, ironi oluşla putperestler birbirine ve de yeni yeni oluşan din sahiplerine hiç te dinsiz demiyorlardı. Çünkü totemizm, ilk baştan toplumsa yapının epey bir zamanı buyunca, hiç bir zaman din olmadı ve din iddiasında da değildi. Din, sınıflı yapının bileşim ürünüydü.
Yahudilik (Roma'ya göre dinsizlik) bir ırk dini idi. Saldıran bir din idi. İsrail dışındaki topluluklara da Yahudilik (dinsizlik) önerilince, İmparator Severius İmparatorluk ahalisine, Yahudiliği (Dinsizliği) yasaklamıştı. Yani kendisinden başkasını din olarak tanımayan Yahudiliği ve Hıristiyanlığı, Roma kendi mantığı içinde haklı olarak; dinsizlik olarak görüyordu.
Artık Musacı Yahudiler Roma’ya nasıl bakıyorlarsa, Roma da Yahudilere aynı tarzda bakıyorlardı. Yahudilik ve hırıstıyanlık yayılmacı oluşla direçleşip saldırınca, Roma da pagan yayılmacılığı ideolojisini gözetecekti. Moneteizmin kendilerinde bıraktığı izlenimci tutumun aynısını pagan yapı da, Yahudi ve Hırıstıyanlara göstermeğe başlayacaktı. Her iki bakış ta bilenişle aynı minval ve tarz üzerine olacaktılar.
Başlangıçta Roma, Hırıstıyanlığı da ırkçı görerek her ikisini de, sap saman olarak birbirine karıştırdı. Çünkü Roma’ya göre; Hıristiyanlık da sadece monoteistik oluşla bir çeşit Yehova'ya tapmaktı. Artık selim akıl yerine, kinci akıl devreye sokulacaktı.
Burada şöyle bir vehim olmamalıdır. Hıristiyanların getirdiği ilkeler Roma'yı telaşa düşürdü de, Roma böyle davrandı sanılmayadır. Kesinlikle böyle değildir. Bir kere Hıristiyanlığın getirdiği iddia olunan yeni ilkeler, Roma'nın aşına olduğu ilkelerdi. Roma ahalisinin içinde yaşadığı coğrafya da; kurtuluşçu din olma savı biliniyordu. Yine acıyan tanrı (Aton ve Elohim de acır) tasımları; vaftiz etme geleneği, ilk günahın faturasını taşıma anlayışıyla, oruç, namaz (mitra inancında) günlük işlerdendi.
Yine insanlar için çok acı çeken bir Tanrı tarafından insanlığın kurtarılacağı fikri (Sümer Ea’sından beri) biliniyordu. Hele babasız doğumlar; insanlığın ititfakı dönemiyle birlikte yaşama konan, yaşanan sosyo toplumsa gerçekler oluşla bilinip, o günlere gelen anlatımların hayli defermasyonlarıydılar. Açıkçası Roma toprakları Yahudilik, Hırıstayanlıktan önce, Yahudilik ve Hırıstıyanlık düzenlenmesi olacak olan bu savların kaynaşması içindeydiler. Monocu savlar, o günlere gelişle, damıtılma olmuş söylencelerdi.
Örneğin; Tanrı Baküs'te Minerva'dan babasız doğmuştu. Vs. bu türden fikirler vakayı sıradan sembol tutumlardı. İsa ile örgüleşen, İsa'da şekillenen fikirler, Roma için, hiçte yeni ve bilinmez olan düşünce ve fikirler değildiler. Sadece bu düşünceler daha derli toplu olarak tutum olmaya başlamıştı, o kadar.
Bunların en bilinegelen gezgin vaizci ve vaftizci öğreticileriyle “kurtuluşçu din” fikri yüz yıllardan beri, halkın ve çeşitli toplumların kendi içinde öğrete geldikleri bir söylemdiler. Babasız doğumlar ittifakı tapınak birleşme evliliğinin, kurumsa işleyişi olup, bu kurumsal işleyişlerin tedavülde kalkmasıyla çağlar sonrasına sızan anlatımı içinde eski toplumsal ilişkiselliği unutulmuş olmakla, ökülte bilgi olma konumundan inanç sembolizmi yapılanmasına dönüşmüştür.
Bunlar bire bir, Roma ve Yunan kültündeki mitrasizmde de (gizlici okültis öğretilerde de) vardı. Tüm insanlığın kurtuluşu için çarmıhta acı çeken bir İsa figürü; Roma gözünde; bir Mitra'dan, Ya da Sibel'den veyahutta, Meryem ana aşkı için kendisini hadım eden, Attis'ten daha dramatik değildir.
Bunlar ancak günümüzde o günün toplumlar arası kültür ve ittifak ilişkilerini bilmeyenler için, bir kutsiyet ve önem arz ederdi. Roma anlayışına göre şimdiki başbelası olan moneteizm Roma için ileride işe yarar bir araç oluşla, sonrada toplumlara din olacaktı. Roma karşı olduğu kurtuluşçu dini, büyük bir özveri ile yönetimin özeğine oturtacaktı.
Roma'nın kurucu felsefe siyaseti gereği Roma sınırları içindeki her dine tapmıştır. Ya da sınırları içindeki her dine müsamaha yapışla, uyruğundaki her din; İmparatorluğun dini gibi olmuştur.
Bu nedenle Roma, başlanışta Museviliğe, İseviliğe da karşı durmazdı. Bir dinin, başka dine olur tasallutunu da (Roma’nın deyimiyle dinsizliğini de) Roma hoş göremezdi! Ne var ki Roma'nın önünde de baş etmesi gereken bir tarihsellik vardı.
Dönem imparatorluklar dönemiydi. İmparatorluklar pek çok uyrukları ve sosyal kültürlü inançları içlerinde barındırıyorla kaynaşırdı. Her ne kadar yapı müsamaha da olsa, birinin dediği, birinin yaptığına uymuyordu. Roma toplumunun o günkü işleyişine de uymuyordu. Zaman zaten laikliği de ortaya koyamamıştı.
Öyle ise önlerinde imparatorluk ülküsüne uyan bir tek yol vardı. Roma yurttaşı olma uyrukluğu ve dinlerin senteziydi. İmparatorluk birlik istiyordu. Monoteizm de birlikçiydi. Paganizm müsamaha ve çoklu mantık oluşla, çok olumlu iken; imparatorluk birliğine göre de apse yapışla, çatışma ve ayrılıkları körüklenmesi demekti.
Her şeyin kesikli sürekli olması gibi o düzlemlere ilişkin ayrılıklarda sürekli olamazdı. Zaman, bir önceki düzlemlere ilişkin süre gelen müsamaha ve çok köklü düşünmenin karşısına, imparatorluklar gibi birlikçi olmanın devasa oluşumunu ortaya çıkarmıştı.
Zamanın eleği müsamaha ortamındaki, çelişme, ayrılık olan olumsuz yönleri ele alışla; daha belirleyici kıldı. Süreç seçme ayıklamasını, belirleyicilik doğrultusunda; hoşgörüce göstererek değil de, ayrılıkların birleşmesi yönünde seçmesini yapacaktı.
Yeni düzenli birlik içinde de eski tas, eski hamam olanın müsamaha edilişi ve ayrılıkçılığı da olamazdı. Müsamaha ve ayrılık olacaksa, yeni zemindeki yeni kabın rengine göre, hoşgörü ve ayrışmanın geliştiren özleri olmalıydı. Günümüz toplumsal çatışmalarının din ekseninde değil de, yeni zeminle yeni kabın, rengi olan emek ekseninde, olması gibi.
Roma, birlik diyen monocu yapıya karşı duramazdı. Yeni birlik fikri, bir önceki düzey ve düzlemdeki çoklu düşünmenin köküne darı ekecekti. Müsamahayı yok edecekti. Ama yepyeni bir düzey ve düzlem içinde bu düzey ve düzlem devinmesine bağlı oluşlarla, yeni müsamaha ve çoklu düşünmesinin de adımlarını atacaktı. Kısacası Roma iyi düşündüğünde Hiristiyanlığın nimetlrini devşirecekti.
Pagan totemizminin bin yıllardan beri ortaya koyduğu çoklu düşünme kazanımlarını, monoteizm de ortadan kaldıramazdı. Sadece düşünce sisteminin koordinatları ve referans devinim şekilleri değişişle pagan inançları yeni birlikçi din içinde; yorum, mezhep farkı ve yeni müsamaha şekli oluşla biçimlenip sürecektiler.
Ne var ki bu çoklu seslendirmenin adı Hiristiyani mezhepler oluşla, eski ve yeni renk tonu içinde girişir olacaktılar. İslam da bu gelişmeden nasibini alacaktı. İslam’ın bir fraksiyonu olan Şia, kendi üzerinden devinen mazdekilik, Babekilik gibi batini oluşumlarla değişip dönüşüp süren bir yapı olacaktı.
Roma, monoteizme ne kadar karşı olursa olsundu, zamanın eğim yönü, sizin öznel oluşunuzun dışında bir basıncı sizlere akıl edecekti. Pagan oluşum tarihsel görevini yapmış, şimdi sıra sürecin sisse ve sinsi gelişmesi olan birlikçiler ruhu yönünde baskın davranır olacaktı. Bu bir çevrim ve kaçınılmazlıktı.
Monoteizmin birlik ruhu, imparatorluğun oluşumuna hizmet ediyordu. İmparatorluklar da giderek teokratikleşerek, birlikçi dinler olan monoteizmi destekliyorlardı. Monoteizm bir tanrı yaratmışları içinde oluşla tüm insanların kardeşliğini öngörüyordu. İmparatorluklar da kardeş olmanın huzurunu istiyordu. İmparatorluğun birlik söyleminin sosyal anlayış ve inançtaki karşılığı aynı tanrı yaratısıydı.
Artık buyruk, 12 bin yıl öncesinden beri ola gelen çoklu ve farklı farklı totemler buyruğu değildi. Bir tek kaynaktan herkese aynı mesajla herkesin aynı eksene çevrimleşmesiydi. Bu çevrimleşmelerle yetkinleşen İmparatorluklar, bir süper nova parlaması ve patlaması gibi tarihi işlevini yapıp; tarih sahnesinde çekileceklerdi.
Nasıl süpernova patlamalı toz atıkları, evrende yenidünyaların ve organik hayatların ortaya konmaları oluşla neşvü nema oluyorlarsa; dağılan yok olan imparatorluklar da, yeryüzünde yeni çağın yepyeni ulus devletlerini, tarih sahnesine armağan edişle; tarihsel rollerini bitiriyordular.
Birde, bu konuda, şunu söylemekle konuyu noktalayacağım. Zulüm ve şiddet eylemine gark olan Hıristiyan ve Yahudiler, özgür düşünceden yanaydılar! Tabi ki bu, kendileri tehlikede olduğu sürece bu böyleydi. Hâlbuki moneteizm başkalarını, bir politeisti monoteist yapmak için, zırh giyip kılıç kuşanıp yağmalarken; öldürüp, yakıp yıkarken; başkalarının hiçte bile özgürlüğünden yana değildirler!
Yukarıdaki bir Davut şarkısını hatırlayın lütfen “Saul vurdu binleri; Davut öldürdü on binleri.” Yahudi ve Hıristiyanlar ya da monoteizm, özgürlüğü; kendileri için istiyorlardı.
Şimdide monoteist anlayışla politeist anlayışı basitçe bir kıyaslayalım. Politeizm, tam olgunlaşmamış Marduk, Aton gibi tekil tanrı anlayışlı oluşumlara doğru gidişlerinde iki tane zorunluluk belirmişti. Biri toplumsal ittifaklar içindeki etnik çatışmaların üstesinden gelebilmekti. Diğeri de, yeni oluşan ittafakı katılımlarla büyüyen yapı ile “ensi” yönetimli birlikler; site devletlerine doğru hiyerarşili bir egemenlik eşmelerin oluşumuydular. Süreç sürekli çatışa gelişe olgunlaşmayla “lugal” kavramı erkçi yönetiliş içine geldi.
Firavunların “Tek egemenlikli kral tanrı olmak” isteyişlerindeki yönelişler çok tanrılara ait görevlerin tekleşmesini de zorunlu kıldığı bilinmektedir. Sümer’in Lugali, Mısırın Firavunlarıydı. İttifakın katılım içinde birçok etnikti totemi ataları vardı. Bunlar, ittifakın iç kurdu olmuştular. Yapıyı kemiriyordu. Bu öyle bin yıllar içinde halledilecek bir konu değildi. Ama süreçte yoluna devam ediyordu.
Marduk'un önce iki, üç; sonrada kademe kademe 50 tane tanrıya ait işi ve görevi üslenerek, tek tanrıya doğru evrilişini unutmayalım. Bu ne demekti? İttifak içine elli tane etnik yapı girmiş demekti. Her bir kol, her bir etnik hünerli üretici yapının temsili figürasyonuydu.
Kolun gövdesi ittifakı temsil eden birlik sembolizmiydi. Kollarda ittifak içindeki her bir totemi etnik yapının kendisi oluşla aynı birlikte aidiyetleşecek olan ilk örnek formlarıydılar. Her biri başka başka üretim yapışla etnik mensup erbapları totem yapılardı. Yani tek tanrı fikrine gelişte, çok köklü, çok yönlü bir olgunlaşma ve düşüncenin sistematik bir evrimdir bu olup bitenler.
Totem yapının özündeki anlayıştan birisi, totemin düzenleyen bir ilke olmasıdır. Her totemi etnik yapı üretim içinde bir üretim ünitesini becerip yapabiliyordular. Ya buğday üretiyorlar. Ya koyun besliyor olurlardı, vs. Bu işler totem öğretisi, totem düzenlemesi oluşla; totemdik kutsal gruplar mesleğiydi.
İşte sosyalbirlikçi yapılar, düzenleyen totem ilişkisi içinde ittifakı yapıya gelerek; karmaşık üretim ilişkili toplumsal olmanın, ilk adımını attılar. İttifak içinde, her bir totem; birbirine göre düzenleyen ilke olan ilahlardı. İlah, ittifakı yapı içinde kavranan bir totemi zemin alandılar. Yaratan tanrı ve kurtuluşçu din düşüncesi, bu kabil her bir aşamalardan sonra, adım adım gelişecekti. İşte Sümerde martu ya da Umar utu; Babilde Marduk’a geliş, bu aşamaların yavaş yavaş; belli belirsiz ete kemiğe bürünür biçimidirler.
Burada Firavunlar döneminin oluşmasına kadar gelen, eski toplumların, topluluklar halinde ittifak etmeleri nedeniyle yepyeni süreçler başlamıştı. İttifak birleşmesi içindeki nesil; o eski saf etnik totemi soy nesil olmayıp, kırma; ya da melez bir nesildi. Totem aitliği içinde bir aslan totemli grupla, bir buğday totemli grup ve bir ot totemli grup vesaireden her biri, başka insan topluluğu temsilciliğidirler.
Yeni nesil, ittifakla melezleşti. İttifak totem aitliği içindeki yılan totemle veya boğa totemli oluşlarla resmedilen melez nesli ve ittifakı birleşmenin sembolizmini gösteren ikiz nesil resimleri vardı. İttifak birleşimleri, boğa-insan ya da yılan-insan melezliği şeklinde figürlerle yansıtılıyordular. Genel insan görünüşü üzerine kartal başlı ve inek bacaklı ve inek ayaklı oluşla, figürler; ittifakı grup birleşmelerini sembolize ediyordu.
İttifaka katılan etnik totemi temsilcilikler İttifakın yönetimi içinde, iki ayrı totemi otoritenin bileşimini ortaya koydu. Yemek ve sofra düzeni ikizleşmesi gibi yönetimler de ikizleşti. Çift başlı kartal, çift ağızlı balta, ikiyüzlü isumud, dört kollu insan gibi figürler ve törensel ritüellere, bu ikizleşmeci yönetimler de; yansıtıldı.
Artık ittifak, ikizlik ayrışması içinde birlik tanımlamasıydı. İttifak totemi, yepyeni belirleyiciliklerin düzenlemesini yapıyordu. Söz gelimi kadınlar için ayrı yer ve zamanda; erkekler için ayrı yer ve zamanda ayrı sofralar kuruluyordu. Bunun, kadın erkek eşitsizliği gibi olan anlama düşünmesini, hem hamlık ve hem çiğlik oluşla, ancak günümüzün aydın zaafı içinde ve aydın cahilliğinde içinde aramak gerekecektir.
Çünkü bir totem aitlik içine gelin gelen kadının, kendi totemi, yiyecekleri vardır. Totemilik (etniklik) ayrışma üzerine bir oluşumdur. Birinin helali, diğerinin haramıdır. Bu nedenle, evlenen kadın kendi totem yiyeceği olan helal (tabu) yiyeceği, gelin geldiği totemi erkeğinin, totem yiyeceği de gelin gelen kadının toteminden ötürü, kadının haram yiyeceği oluşla, sofra düzenleri ister istemez ayrışıyordu.
Söz gelimi totem düzeni içinde marul yiyeceği haram olan bir totemi erkeğin eşine göre marul, kutsal totem yiyeceği olacaktı. Bu yeni ittifakı totem yiyecek düzeni ayrışması, hoşgörü ve panteon hizmeti sürecinin de ortaya çıkmasına neden olacaktı.
İttifakın totemi yemek ayrılığı düzeni üzerinde ayrışmasıyla ittifak o günkü düzlemde kendi birliğini sağlayabilmişti. Çünkü ortada ittifak birliğini sağlayacak belirleyici bir nesnel ve toplumsal gerekmeler bilinmediğinden, ittifak birliği fikri; ancak sosyal anlamalar üzerinde kotarılıyordu. İttifak birliğini bu tür sosyal çözüm içinde sağlamak; o günlerin ilk oluşumu içinde benzersiz bir sosyo-toplumsa buluştu.
Totemi yemek düzeni üzerinden kadın ve erkeklerin ayrı sofra düzeni oluşturmasını; Ya Hristiyan’sın, ya Müslüman veya kara toprağınsın diyen anlayışlarla; Kerbela, Sivas olaylarındaki ya sunnisin ya harici; ya da kara toprağınsın diyen yaklaşımlarla kıyaslandığında; ittifakı buluşun ne kadar uygar bir yaklaşım olduğunu bir düşünü veriniz lütfen.
Totem yiyecek ayrışması içinde kadın erkek sofra düzeni ayrılığı, sadece totem tabu yiyecek ayrılığı konusunda ayrışmıyorlardı. Yiyeceklerin hazırlanma biçimi üzerinden de kadın erkek sofra düzeni ayrışıyordu. Ayrı sofra düzeni kadının geldiği totem düzenine saygı duymaktan, ya da erkeğin totem aitliğine saygı duymaktan dolayı oluşla bu totemi aykırılıkların birer çatışmacı ve baskıcı şiddete dönüşmesinden esinle, çatışmanın giderek tırmanmasına karşı yapılan tecrübi bir düzenlemelerdi.
Her bir totem düzenin yiyeceği, yine totemi düzene göre hazırlanırken her birinin kendi yemek hazırlama şekli, başka totemlere göre aykırı oluşla sofra hazırlama ve ayrı sofralarda yeme düzenleri vardı. Bir totemi aitlik, bir yiyeceği pişirip yerken, diğeri o yiyeceği çiğ yiyordu. Yine bunun yanında biri kızartarak yiyor, diğeri haşlayacakla yiyordu. Diğer bir başkası da o yiyeceği ateşe değdirmeden tütsüleyerek pişirip, yiyordu.
Böyle böyle bir totemi aitlik yiyeceği suya değdirmeden su buharında buğulama yapışla pişirip yiyordu. Yiyecekleri bıçakla kesip yiyen vardı. Hayvanı boğarak öldürüp yiyen vardı. Şişleyerek öldürüp yiyen vardı. Hayvanda kan akıtarak yiyen vardı. Kan akıtmadan yiyen vardı. Hayvanı suda boğuşla öldürüp yiyen; kayadan aşağı atışla öldürüp yiyen vardı.
İttifak üyelerinin tabucu oluşlarıyla karşı totemi gruplar düzenli yemek hazırlama ve meşru olan yiyecek ayrım usulleri vardı. Bu nedenle ittifaklar ayrı totemi kadın ve erkek evliliğini ön görüşle zorunlu olacaktan kadın erkek yiyecek ayrımını da öngörmüş oluyorlardı. Tıpkı İslam’ın haram helal yiyecek ayrımı içinde oluşu gibi. Yine İslam’ın domuz eti yememesi gibi. Bu kadın erkek yemek ayrılığı düzeni; İslam’ın başka anlayışlara göre (ilahlar adına) kesilip, hazırlanan yiyecekleri; yememesi gibiydi.
İnsanlık, tarihi süreçte; ittifakı başlangıç koşullarında bu tür yararcı olmuş oluşumların onlarcasından uygulayımca yararlanmanın kullanımlarından sonraki gelişmelerle bu uygulamalardan vaz geçmeleri giderek bu politeisttik ayrışmaların da aşılması gerekiyordu. Artık toplumları sosyal yapılı anlayışların belirlemesi yerine toplumsal belirleyicilik; tarihi rolü kendi üzerine almıştı. Sosyal aidiyetler üzerinde toplumu belirlemede sosyal belirleyicilik elini eteğini çekecekti. Ta ki MS. 1789’a kadar bu ayrışma sürecekti.
Günümüz toplumları içinde sosyal zeminli belirleyiciliği topluma her yansıtmak istenişte, bu istekler toplumun içinde çok şiddetli ayrışma ve çatışmalarına nedeni olmaktadır. Bu ilkti sosyal belirleyici düzlem, artık çok gerilerde kalmıştır. Bu tür totemi sosyal düzlemler, giderek toplumsal düzlemin kendi nesnel kural ve yasalarından ötürü topluma sözü geçmez olmuştu. Toplumu sosyal düzleme aktaran siyasetler ortaya konmuştu. Din bu siyasetlerden biriydi. İlk ittifakı düzenlerin ayrıştırma üzerindeki sağlamalar birliği vardı.
Dinler ittifakların eskimiş, demode olmuş, geçmez akçe olmuş sosyal ayrılık üzerinde sağlaşma yapar olan birliğine, karşı olmuştu. Yeni zaman bunu gerektiriyordu. Dinler totem ayrılığı fikrine put diyen mücadele edişiyle, totemi düzenleme gücünü yeniden ele alışla; “insanlarını aynı tek tanrı tarafından yaratılma eşitleşmesi üzerinden değerlendirecekti. Böylece yeni totem, insandı. İnsan olmanın yeni bir aideti tanımlaşmaları üzerinden yeni ittifakı anlayışlar düzlemi içine doğru gidecekti”.
Toplumsal düzlemde yansıyışla efendisi ile eşitsiz olan köleci ilişkilerin yorumlanması ve öğütlenmesi fikri tek tanrı uhdesine transfer edilecekti. Bu transfer tüm insanları Tanrı’nın kulu olma düzleminde herkesi eşitleyecekti. Diğer yandan da kullarına dilediği gibi dilediğine dilediği rızkı vererek, kullar arası eşitliğe, rızık taksimi eşitsizliği verişle, eşitsizliğe kendisi irade verecekti.
İttifakın kurulu (yöneten tanrılar kurulu) erken dönem etnik totem ata temsilciliği ile oluşan geçici bir kurul gibi oluşla epey iş ve işlemleri başlatmıştı. Damgasını uzun dönem boyunca pekiştirmişti. Ne var ki beliren ve girişen toplumsal yapı etnik totemi temsilciliğe pek pirim vermiyordu.
Bu hal yeni yeni beliren ittifakla ortaya konan etnik yapılar kaynaşması olan halk yapı içinde cari oluyordu. Böylece yeni ve tektanrıcı anlayışla yansıyan gelenek görenekler, bir tek yöneten kişinin şahsında toplanışla yeni sürecin içine konacaktı. Artık halk içinde eski ittifak kurulu tanrılar soyu ve temsilcisi oluşla eski etnik totemi alan hem melezleşiyor, hem bölünebilir büyüklüklere erişiyordu.
Bu tarihsellik içinde sosyo- toplumun anlayışı ve sosyo -toplumları bu anlayışlara göre düzenlemek istemenin iradesi, tek kişinin sıfatları olarak bir kişi otoritesinde birleştirilmişti. Burada kararların doğruluğundan çok tez alınan kararların sonuç odaklı olması göz önüne alınmıştı. Bizler, insanlığın bu kabilden tarihi süreçleri ve uygarlık yaratama adımlarını, nasıl attığını görüp bilmemiz de lazımdır.
Monoteistlerle, politeist anlayışlar arasında çok farklar vardır. Bir kere politeist anlayışlarda, tanrılar görev dağılımlı oluşla, yaratıcı olmayan; her biri bir işi düzenleyen ilahtırlar. Her bir topluluğun ayrı ayrı totemleriydiler. Totemler, temsilcisi olduğu topluluklar içinde, erken dönemin yalın topluluklar aitliği oluşla, giderek yamyamlık dönemi ve insan kurban etme dönemi temsilcisidirler.
Bu tür ilahlara kurban etmeli sembolik ritüellerinin, zamanla kutsallığa dönüşmesi ve tek Tanrı fikri içinde kurban bayramlarına dönüşmesi görülecekti. Tek tanrı kavranması içine, çok ilahlı olmanın çeşitli totem hayvanın kurban edilmesindeki çoklu ritüelime uygulamasından yeni sentezler çıkacaktı.
İttifakı dönem ortalarına doğru totem mesleği ürünleri kendisi ile eşitlemeyi ve kendisi ile eşitlediği bu totem hayvanları kendisi yerine tanrıya kurban etme süreci, yavaş yavaş yoğunluk kazanmaya başlamıştı. İttifak içinin kesme, haşlama, suda pişirme gibi her biri bir totemi tabu olan ritüeller ittifak emek ürünü olan kimi hayvanların kurban edilmesi süreci içinde birleşen ritüel altında yeni inancın temeli olmuştu.
İttifak ürünü hayvanlar o ittifakın insanlarının canı ve kanıyla eşitleşmiş; insan kurban etmenin yerine artık insan emek ürünü totem hayvanların kurban edilmesi, prensip edilmişti. Bu tür bir arada girişen çoklu geleneği; İsmail’in kurban edilmesi gibi birleşen figürlerle sembolize ettiler. Kurban ritüeli olarak geçmişte mevcut olan bu tür yapılanmalar vardı. Yeni versiyon düzenlenme anlayışları içine, tek tanrı anlayışının oluşması için, bu eski zemin alan katkıları, tek tanrı uyarlaması içine olan her bir transferdiler.
Uygarlık adımı atan atalarımız, insan kurbanı yerine çoban Ya da çiftçi toplum oluşuna göre, hayvan Ya da bitki sunmayı akıl etti, İşte bu sunulan nesne, insan kurbanı yerine geçip, kurban olan nesne; insanların eşiti oldular. Ve insan, kendi canını kurtaran bu totem hayvanı saygılardılar.
Bu dönemlerde totem budur. İnsan kurbanı yerine geçenin saygınlaşmasıdır. Bu anlam çoban Dumuzi (Habil) ve çiftçi Enkimdum'un (Kabil'in) tanrıça İnanna'ya hayvan ve bitki ürünlerini hediye eden, kurban sunumu ile ritüelleştirildi.
Zamanla birleşen yapılar ruh anlayışına göre dizayn olan İshak’ın kurban edilme söylencesinin ardında olan etnik gelenekti sosyal anlayışlar; toplumsal değiştirmelerin etkisi ile bu dizayna göre anlamları da değiştirildi. Geride kalan asıl anlam okülte oluşla unutulup gitti. Koruyucu gözetici ata totem ruhunu belirten anlayış; sosyal ve toplumsal gelişme ve değişmelerin etkisi ile anlamdan anlama, gidecekti.
Bu nedenle her ittifakların kendi totemi toplulukları kaynaştıkça, yansıyan melez görüşler hem iki başlılık ikizleşme figürünü sembolize etti. Hem de, toplumsal ittifaklarla, tekleşen kutsal totemlere dönüştüler. Buradaki teklik bir som bir yekpare oluş değildi. Çokların tekliği; ya da çoklukta teklikti. Yine totem anlayışı, ittifak insanları içinde Tek Tanrı ile insan arasında bir aracı rolünün iletişle ve meşrulaşması olan otorite gücünü temsil etmeyi de zamanla olgulaşıp üslenmişti.
Aslın da bu çoklu yapı, ittifakı kültür çokçuluğunun, farklı düşüncelerle girişmesiydiler. Çokluk birbiri ile kıyaslanıp eşit kılınıyordu. Eşit oluşla eleştirilerek, bu serbestlikle ittifakın yeni düşüncelerini oluşturmanın kendilik girişmesiydiler. Her girişme bir alandı. Her alan bir eğim oluşla giriştirmenin kendisiydi. İttifakı şart ve eğilimlerle tek tanrı düşüncesi oluşup, olgunlaştırdıkça, etnik totemi gelenek halk alanın içinde birey tanrısına, aile tanrısına ve kabile tanrısına doğru yansımasını sürdürdü gitti.
Öznel alandaki sosyo-toplumsal gelişme, birey tanrısından, aile tanrısına, oradan kabile tanrısına ve şehir tanrısına, devlet tanrısına yol olan bir devam edişin hiyerarşisidir bu. Bu hiyerarşi ancak ve dahi ancak, birçok milleti yapıdan oluşan imparatorluklar ülküsüne uygun oluşla âlemlerin (bir yönetim altında boyun eğen dünya toplumlarının) Rabbi olan Tanrı'ya doğru yol alışın skalada oluşmasıdır.
Başlangıç ittifakları, her bir etnik yapıyı, yine yeni bir ittifakı totemi tanımlaması üzerinde oluşla; inanç zemini üzerinde birleştirmeyle millet dediğimiz yapıları ortaya koyacaktı.
Tek tanrı düşüncesinde, tüm yetkileri ele alan tek Tanrı, bütün olumlu işler görmesine rağmen artık insanın düşünme devinimini de eline alacaktı. Giderek insanlar kıpırdayamaz olmuştular. İnsanlar ancak ve ancak emir olunanı düşünüp, kıyaslayıp yorumluyorlardı. Emirleri de, işi bilirler öğretirdi.
Sıradan bir inanırın, haddi ve yetkisinde böylesine bir yorumla düşünme ve akıl erdirme yoktu. Akıl erdirme tek tanrıyı anlamak içindi. Akıl etme hiçbir zaman insanın uhdesinde değildi. Akıl etmek Tanrı ile yarışmak olurdu! Küçük suyunu dökerken bile kişilerin hangi eli ile işlerini kolaylayacakları yine o kişilere söylenmeliydi. Kişilerin hangi adımla içeri girecekleri vs. kişilere bu bağlamda söylenecekti.
Monoteist anlayış, kendi içlemi gereği; kendi Tanrı'sı dışındaki tanrılara saygı duymuyordu. Çünkü kendisi tek Tanrıcı bir ikame anlayıştı. Aksi halde tek Tanrıcı olamazdılar. Oysa payenler (Hıristiyan olmayanlar) kendi tanrıları dışındaki tanrılara da saygı duyuyorlardı.
Bu da, payenlerin, tanrı anlayışlarının içleminin zorunluluğudur. Yani payenlerle, paganlar, zorunlu olarak hoş görülü idiler. Aksi halde pagan ve çok tanrılı olamazdılar. Bu yüzden çok tanrılı idiler. Hoş görüsüzlük monoteist anlayışla gelmiştir. Çünkü monocu anlayış sadece kendisini hoş görür. Monocu anlayışların hoş görü söylemler de, bu bağlamda gerçekçi değildir.
Monoteistler gerçeğe ulaşmanın bir yolu var derlerdi. Bu yolunda kendi yolları, kendi tek Tanrı'sının yolu olduğunu söylerlerdi. Aslında hiçbir monocu dinde monocu değildirler. Artık yola girilmişti. Yolun çelişkileri, yanlışları o yolun terleten bir gerçeği olup çıkacaktı. Tek tanrıcı anlayışla hem olumluluk ve hem de olumsuzluk birlikte yansıyordu.
Monocu anlayışa göre monocu anlayış dışındaki yollar insanlığın mahvına sebep olurdu, “kurtuluşçu dinler” yüzyıllardır Musa'dan beri hep bunu vaaz edip durdular. Bu doğrultuda Ürdün ırmağında suya daldırma vaftizleri etmiyorlar mıydı? Tabi bu tek yol, bir kısır döngü olup çıkıyordu. Bu tek kurtuluşçu yol olma fikri düşüncelerin çıkmazı idi. Hak dini olmak söylemi hoşgörüsüzlüğün kendisi olmaktaydı.
Oysa pagan payenler, gerçeğe ulaşmanın birçok yolu olduğunu söylüyorlardı. Kudüs’e bir yönden değil de, her yönden, (hatta günümüzde havadan bile) ulaşılıyordu. Ne kendilerinin tek kurtuluş dini olduğunu söyleyip, hücum ediyorlardı, ne de hak din olduklarını beyanla mal mülk müsadere ederek, kılıcı ellerine alıp, Yahudiler ve diğer tek tanrılı dinler gibi ilan etmiyorlardı.
Aslında inançlar daima birbirine saldırırlar. Ve baskı uygular olmuşlardır. Bu inançlar, ister monocu olsun, ister politeist olsun. Politeistler belli bir anlama kararlılığını çağlar boyunun akışı düzleminde tutturmuşlardı. Bunun hoşgörüsü ile süreçleşiyorlardı. Politeizm ve politeist yapılaşma daha öncedir.
Şu da, bir gerçekti. Tek tanrıcı anlayış ta ister istemez çok tanrıcı bir yapıya kayacaktı. Tıpkı çok tanrıcı yapının tek tanrıcı yapıya kayması gibi. Üstelik Hiçbir tek tanrıcı din, tekli yapısını, bir birine benzemez yanları ile çok tanrıcı bir yapı gibi, koruyup sürdürmektedirler. Kendi içindeki mezhepleriyle de bu hal sürmektedir. Bu nedenle farklı tek tanrı anlayışları, yine çoklu tek tanrı anlayışları gibi aks etmektedir.
Politeisti anlamalar yukarıda söylendiği gibi, totemi yaşamın ittifakı olan yaşantılaşmasından ilhamla özekleşen, aynı konu etrafındaki çok yönlü anlayışların, değişik çözümlü motiflerini sunuyordular. Bu da kıyas ve tartışma, düşünme, akıl yürütme, kırıtize edip, sonuçları eleme demektir.
Dinler de tıpkı totemi yapılar gibi, totemi yapılardan yansıyışla, sonuç odaklı söylemlerin otoriterce meşrulaşılmasıdır. Yapının sorunsalları, Tanrı kavramında; sonuç odaklı sorgulanmalarıyla şimdilik sorunu çözer gibi görünmektedirler.
Politeisttik yapılar değişkendir, gerektiğinde sorunlar aynı millet içinde 1500 tanrıya havale edilen bir düşünmenin genişliği idi. İşin kötüsü bu düşünme genişliği, monocularca put olarak gösterilmenin saldırılma ve saldırma meşrulaşması olacaktı. Bunda şaşacak bir şey yoktu. Süreç henüz sonuç odaklı ağırlık merkezince işliyordu. İttifakı süreç birlik fikri oluşturmuştu. İmparatorluklar bu birlikçi ruhu çok şiddetli reaksiyonlarla istiyordu.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 12.10.2008 17:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!