Gözlerin sâkin sular gibi parlıyor,
Peki ya neden ümidine küskünsün?
Dilhun bakışdan pare yaş akıyor,
Söyle bana dilruba hatun neden sürgünsün?
Bedenden öte ruhun parlıyor.
Zevahirin, meymenet saçıyor gönlüme.
Ellerin, yavru ceylan sükûnetinde titriyor.
Figânına bir sor, niçin yüreğin ağlıyor?
Senin bu mahperi hâlin karşısında,
Yektâ bir an, tekerrür ediyor aklımda,
Aklımı alıyor, feryâd içinde efsunkar gülüşün,
Söyle bana dilruba hatun neden sürgünsün?
Gönlün viran, ellerim hicrânda,
Leylî bir rüyâ misali gecende.
Mazînin gölgelerine sığındığımızda,
Zamânın melal olan âvâzında.
Ey mahzun sîmâ, neden bu gaflet?
Bedeninin ateşi hicran ile kollarımda.
Dönüşünü bekliyorum dilruba hatun biraz gayret et,
Ferâgatın sinesinde, sabrın zamanında.
Teşne-i feryâdın, hâlin perîşân,
Mecnun gibi, divaneyim sana cânan.
İçimde bir acı, koca ağıtlar yakan,
Lâkin bilmem, nedir bu hicrân?
Sessizliğin, saç tellerin gibi muammâ,
Yanındayım dilruba hatun sen sakın korkma.
Hani söyleyecektin kulaklarıma,
Neden sürgün olduğunu, ey dilruba?
Zamanın firâkında bıraktı ellerimi ellerinin şefkati.
Sana müştâk olan yüreğimde, bir seher vakti,
Âheste âheste akan yaşlar, süzüldü yanaklarımda,
Belki buluşuruz, o ilâhî zamânda.
Kayıt Tarihi : 21.12.2024 11:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şairin Eski Türkçe ve Arapça kelimeler kullanarak ilk kez yazdığı şiirdir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!