Dicle ve Fırat'ın kesiştiği topraklarda, iki genç yürek, Dilan ve Baran, birbirlerine tutkuyla bağlanmıştı. Zorlu yaşam koşulları, ailelerin çatışmaları, aşklarını bir yangın gibi körüklemişti.
Dilan, narin bir çiçek gibiydi; Baran ise dağların asi rüzgarıydı. Söyledikleri şarkılar, aşklarının en büyük tanığıydı. Baran'ın askerlik vakti geldiğinde, ayrılık acısı yüreklerine bir hançer gibi saplandı.
Dilan, sevdiği adamı dualarla, gözyaşlarıyla uğurladı. Baran, her gece yıldızlara bakıp Dilan'ı düşlüyordu.
Ancak kaderin acımasız oyunu, Dilan'ın hayatını alt üst etti. Ailesinin baskısı, toplumun acımasız yargıları onu bir çıkmaza sürüklemişti. Baran askerden döndüğünde, Dilan'ın başkasıyla evlendiğini duydu ve Baran'ın yüreğine kor bir ateş düştü, feryadı yükselmeye başladı:
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,