Dünyam...
Göğünde ki yıldız,
Suyunda ki balık,
Aşında ki tuz ben olmalıyım.
Bir hata varsa bu denklemde,
Seni içime tolayıp,
Ne göğün mavi olduğuna inanırım,
ne de aynı göğün altında nefes aldığımıza.
Ne vakit yağsa üstümüze sanrılar,
sen hoyrat karadeniz gibisin.
Göğüs kafesinde yeşeren sarmaşık sarıyor kalbini,
bir daha sevmeye yeltenmemen için.
Ben mezopotamya'nın doğru kız çocuğuyum.
Bu topraklarda yalınayak gezen,
esmer kadınların başağı,
ben güneşe adanmış yağmur,
kurak toprak, dipsiz kuyuyum...
Kendi dilimde ağlayamadığımda,
susarken öğrendim ben sessiz şarkıları,
ben içimden alkışladım kaybedilenleri.
Bir kaç rengin bir araya gelemediğini
Solumdakinin sadece bir kalp olmadığını
Geri çevrilen mektuplardan öğrendim
eski günlere gidelim,
ben nasıl geldim bilmiyorum buraya.
Zamansız hatırıma düşüyor,
toprağa sarılan ellerin,
papatya kokusu burnumda.
Seni çağırıyor birisi,
Sakla beni...
Gece dökülmeden pencerene,
Yıldızlar boğar gibi ruhumu,
karanlığa aşina değil yüreğim.
Sana sığınıyorum,
Titriyor bedenim, korkuyorum..
Sen şehir misali,
ben o şehrin yabancısı.
Sokaklarında geziniyorum bir sonbahar akşamı,
seni anlamaya çalışırcasına senden habersiz,
suretinde ne çok ev gördüm,
pencerediz ve de perdesiz.
Sen;
uykusuzluğum,
Karanlığıma dökülen ay ışığı.
Ben;
yolunda bir yolcu,
yorgunum sana...
Seni sevmesem;
kuşlar göç edecek bu şehirden.
Mevsiminden önce dökülecek yapraklar,
çocuklar oyun oynamayacak,
uçurtmalar savrulmayacak semada.
Ülkede bir darbe olacak,
Binlerce dil bilsem neye yarar,
adını bilmezken.
Tüm dünyayı gören gözlerim
ona rastlamadı bir tek.
Söyleseler bir kez neydi adı,
hangi rüzgarla esti.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!