Gene gece yarısı oldu ya, binbir türlü hayal dans etmeye başladı odamda.
Bir türlü yalnız kalamayacağım anlaşılan bu ara.
Kedi yetmiyor sanki yalnızlığımın içine etmeğe. Bütün gün bir aşağı bir yukarı koşturup ilk fırsatta sessizce gelip ardımdan pati atarak sataşması yetmiyormuş gibi tam gece olup da, ben benimle başbaşa kalacağım derken başlıyor bütün muzurluğunu sergilemeğe.
Yahu hiç yorulmaz mı bu kedi? Bu aralar Garfield diye takılıyorum ama -sanırım bir şeyi kırk kez söylersen olur derlerdi- korkarım oluyor! Resmen gözlerimin önünde kedicik Garfield’e dönüşüyor. Şimdi de nasıl etsem de devirsem şu şarap şişesini diye muzur muzur düşünüyor, gözlerinden anlıyorum. Şarap içmeğe mi niyetli ne? Oysa daha iki gün önce kadehe burnunu sokmaya çalışmış, hoşlanmamış olacak ki iki saat söylenmişti. Bak işte söylenmişti deyince hatırladım bir de ben bu kedinin ağzı var dili yok maaşallah diyordum, diyordum da maaşallahlar ters tepmiş olacak ki bu aralar bayağı dillendi bu.
kızıl kızıl dağılıyorsun elimde kalıyor iki nokta
atıp kırmızı bir gül kalbimin tam ortasına
kaçıyorsun mevsimlerden mevsimlere
tahtı çalınmış bir padişahım oysa
kayboluşunu arayan hesapsız yolculuklarda