İlkel toplum = bir sosyal toplumdur
Sınıflı toplum = Bir siyasal toplumdur
Sınıfsız toplum = Bu toplum siyasallıktan ve sınıflardan uzak daha çok sosyal ve teknolojiye dayalı bir toplumdur. Özü itibarı ile siyasiden çok sosyal içeriklidir.
Sınıfsız toplumun temeli olan komünlere baktığımızda burada siyasetin olmadığı. Ama düşünce, eleştiri ve yapıcılığın olduğu görülür. Buda bu toplumun tam manasıyla sosyal bir toplum olduğunu ve tam anlamıyla sosyal bir demokrasi olduğunu gösterir.
Proletarya diktatörlüğü komünizmin ilk aşamasının siyasi sitemidir. Ancak bu sistem kendi içinde siyaseti ve sınıfları barındırır ki bir devlet biçimidir. Ama sınıfların ve devletin olmadığı komünist toplumda devletten ve siyasetten bahsetmek anlamsızdır.
Demokrasi kavramına baktığımızda ise günümüzde dahi siyasal ilişkileri ifade etmeyen daha çok sınıfsal olguyu ifade eden melez bir kavramdır.Onun içinde siyasal iktidarlar hangi sınıfın elindeyse onun emrine giren bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Marks dönemindeki Avrupa’ya baktığınızda, demokrasi mücadelesinden çok sınıf mücadelesi görülür. Gerçekten de Fransız devriminden sonra Avrupa'da arka arkaya patlayan devrimler ve ayaklanmalarda çok açık bir sınıf çatışması vardır. Sınıflar da temsilcileri de apaçık ortadadır. İşçiler, burjuvalar, köylüler kendi sınıfsal taleplerini öne sürerler. Aslında bütün bu süreç Avrupa'yı derinden etkilemiş olan Fransız devrimi depreminin artçı sarsıntılarıdır. Kapitalizm sessiz sedasız falan değil gümbür,gümbür gelir, bütün Avrupa'yı birbirine katar, arkasına işçileri de alır. İşçiler daha da ileri gidip burjuvazinin isteklerinin çok ötesine geçer ve burjuvaların gözünü korkuturlar. Onları ‘’yani kapitalistleri’’ nefret ettikleri kilise ve monarşilerle ittifaka zorlar.
Eğer bir ülkede daha feodal dönemlerde burjuva demokrasisi ne kadar gelişmişse o ülkede kapitalist sistemde de o kadar gelişmiş bir burjuva demokrasisi ortaya çıkıyor. Aralara giren birkaç yıllık baskı rejimleri olsa da toplumsal gelişmişlik bu toplumlarda alışkanlıklar oluşturmuştur ve demokratik kültürü tekrar kurmayı başarırlar. Bu mücadelelerin olmadığı yada oldukça uzun süre kötürüm edilmiş olan toplumlarda ise demokratik bir kültür ya hiç gelişmemiş oluyor yada hep sorun yaşıyor.
Marx komünist düşünceyi ve komünist manifestoyu hazırlarken ilham aldığı toplum düzeni ilkel demokrasi idi. Devlet öncesi kabile demokrasilerinde görülen ortak nokta henüz sınıflaşmanın olmadığı ve tüm kabile bireylerinin eşit katılım ve söz hakkı olmasıydı. Burada kabile reisi yada şef yalnızca bir idareci konumundaydı ve diğer toplum bireylerinden saygınlığı dışında bir ayrıcalığı yoktu. Bu saygınlığı da davranış, eylemleri ve yol göstericiliği ile kazanmıştı.
Gerçi tam da şefin şeflik konumu, özel mülkiyetin gelişimiyle sınıfların oluşmasının ön temelini oluşturmuştu ama Marx bu demokratik oluşumun temelinin mülkiyetin toplumsal olmasından kaynaklandığını tespit etmişti. Daha sonra mülkiyetin özel nitelik haline gelmesiyle demokrasinin kullanımı alanının daraldığını ve yalnızca mülk sahibi sınıflar için demokrasi olduğunu, diğer alt tabakada olan sınıflar için ise bunun bir diktatörlük anlamına geldiği tespitini izlemek mümkün. İşte bu noktada siyasal ve sınıfsal örgütleme olan devlet ortaya çıkar. Marx’ın tespitleriyle baktığımızda bu ortaya çıkan devlet bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki tahakküm aracından başka bir şey değildir. Yani bu devlette uygulanacak olan demokrasi egemen olan sınıf için demokrasi diğer sınıflar için ise kısıtlanmış, baskı altında tutabilmek için güdük bir hak tanıma demokrasisidir.
Yukarda ki kısa tespitlerden yola çıktığımızda ülkemizdeki uygulamalara kısaca bir bakalım….
Ülkemizde gerçekten bir demokrasi kültürü varmıdır. Yoksa uygulanan emperyalizmin ve uluslar arası kapitalizmin izin verdiği ölçüde egemenlerimizin alt sınıflara tanıdığı nispi haklarmıdır.
Cumhuriyet kurulduğundan beri ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı ‘ bir gençlik yetiştirmek bahanesiyle cumhuriyet tarihi boyunca ‘’sol’’ ve ‘’sosyalizm’’ öcü gibi gösterilmiş ve sürekli karalamayla karşı karşıya kalmıştır. Sol ve sosyalist görünümlü Kemalist ideologlarca Atatürk’ün anti emperyalist ve halkçı yönü sürekli öne çıkarılarak adeta sınıfsal kökeni gizlenmiştir. Milli kapitalist bir burjuva sınıfı yaratmaya çalışan Mustafa kemalin ve Kemalist ideolojinin (ne olduğu meçhul) sınıfsal kökeni sürekli gizlenmiştir.
Şu örneğe bakınca bu çarpıcılık daha da belirginleşir. 12 eylül faşist cuntasının lideri Kenan evrende Atatürkçü ve Kemalistir. Fakat ona karşı olan Uğur mumcuda kemalisttir.
Emperyalist yozlaştırma politikaları ve baskıları sonucu sosyalizm ancak ikinci el duyumlarından öğrenilmiş ve sınıf kökenli burjuva kültürel baskı neticesinde ne olunduğu bilinmeden tu-kaka ilan edildiğinden kitleler sola ati-pati ile yaklaşmış ve sürekli sosyalizmin kötülüğü vurgulanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra bazı sol düşünceli aydınlar ve yazar çizerler kemalizmin ideolojisini yapmaya çalışmışlardır. Kemalizmin 1920 lerin kuruluş ideolojisi olduğunu bu ideologlar günümüzde de kemalizmin sınıfsal yapısını gizleyerek bunu sürdürmeye çalışıyorlar. Fakat bunu 21 yy da sürdürme yaşatma şansı ne yazık ki olanaksızdır.
Kemalizmin demokrasi olduğunu vurgulamaya çalışanlar ise kemalizmin ilk 30-40 yıllık uygulamalarından ya bihaberler yada görmemezlikten geliyorlar.Demokrasinin hangi sınıflar için demokrasi olduğunu günümüzde de ilk uygulamalarından da görmekteyiz.
Sosyalizmin uygulamasında karşılaşılan problemler ve bu düzenlerin karşı devrim ile tekrar eski sistemlerine dönüşü başka bir konudur. Ama bu yinede teorik olarak şimdiye kadar bilinen en kusursuz demokrasinin sınıfların olmadığı bir toplum olan komünist toplumda olabileceğini varsaymak yanlış olmaz. Unutmamak gerekir ki Komünal yaşam bir devlet biçimi olan demokrasiyi bir yaşam biçimi haline getirmesiyle, siyasi bir olguyu sosyal bir olgu haline getirmesinden dolayı benzerlerinden ayrılır.
Şuna dikkat çekmek istiyorum. Her demokrat sosyalist olmayabiliyor ama her sosyalist istisnasız bir demokrattır hem de katıksız bir demokrat. Bu anlamda bir demokrat komünist olmayabilir ama bir sosyalist ya da komünistin demokrat olmaması düşünülemez.
Tarihte de hep sosyalistler demokrasi mücadelesi içinde yer alarak bedeller ödediler. Fikir hürriyetinden örgütlenme ve ifade özgürlüğüne kadar her mücadele içerisinde hemen, hemen her ülkede bunların sosyalist önder ve militanlarını bulabilmek mümkündür. Ülkemiz de şayet bugüne kadar bir kaç uluslararası değere sahipse bunlar da sosyalist ve komünistlerdir. Bakın isterseniz şimdiye kadar ki uluslar arası onurlarımıza ve bizi dünyada olumlu tanıtan değerlerimize. Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal.
Sonuç olarak burjuva ideolojisini ve kapitalizmi sınıfsal açıdan tam anlamıyla kavrayamadan sosyalist olunamıyor. Olunsa da dahi ya kemalizmin kuyrukçusu olunuyor yada reel sosyalizmin son zamanlarda yaşadığı sorunlardan dolayı sınıf değiştirerek burjuvazinin yanında yer ediniliyor. Bir taraftan idamlara şövenizme karşı olup fiiliyatta ise tam aksi yönde davranılabiliniyor.
5 aralık 2007
Aliseydi TaşdemirKayıt Tarihi : 6.12.2007 17:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!