Uyandım. Oysa henüz alarm çalmamıştı. Gecede pek iyi uyudum sayılmaz aslında. Uyudum mu ondan da emin değilim. Hem uyku dediğiniz şey nedir tam olarak? Neden uyur insan? Kapatıp gözlerini bir bilinçsizlik haline bürünmekse eğer ve uyanıp ardından sıfırlamaksa geçen günü, unutmak acıları, yeni bir gün deyip başlamaksa hayata.. Ihhh ıhhh.. Zaten gidişinle yitik kaldı uykularım, dağıldım, öksüz kaldım, parçalandım. Bir sen kaldın geriye bile diyemeyecek kadar gittin benden. Şimdi gözlerim açık olsa ne yazar, olmasa ne ?
Zorda olsa kalktım yataktan. Baktım ayaklarıma. Bir ayağımda çorap, kirlenmiş, eskimiş… Kokuyor mu onu bile bilmiyorum. Diğerinde ise diğerinde ise hiç bir şey yok. Üşümüş biraz, tıpkı yüreğimin odaları gibi. Aslında tam da aynası olmuş içine düştüğüm enkazın. Oda karanlık az da olsa bir ışık var kalem ucu kadar, görüyorum.. Her yerde dağılmış eşyalar, içki şişeleri, ağzına kadar dolmuş kül tabakları. Bir de menekşe var camın hemen önünde rahmetli anamın verdiği, oda kurumuş tıpkı benim gibi. Yürüdüm mutfağa doğru dikenli bir yolda mayınlı bir tarlada yürür gibi. Her yerde yüreğimin cam kırıkları. Bastıkça kanıyor ayaklarımın her yeri ama acımıyor, acıtmıyor hiçbirisi canımı sen gibi. Sahi ne bu evin hali? Ne kadar oldu sen gideli? Hiç bilmiyorum. Hatırlıyorum da şimdi beraber yaşadığımız bu evi, camın önünde menekşesi balkonda nergizi.. Her köşesinde, her yerinde izin var, anılarımız var. Ne kadar acı değil mi?
Neyse bir kahve yapayım kendime. Nerede bu lanet cezve ,neden yanmıyor bu ocak? Acaba gazı mı kestiler ki? Kahveyi de bulamıyorum zaten boş ver… Sen olsan sokmazdın hiç mutfağa beni. Ne çok haklıymışsın meğer. Şuranın haline bak enkaz yeri gibi. Gidişinin ardından geriye bıraktığın bana benziyor. Bir de bu aralar başım çok ağrıyor ilaç aldım ama geçmedi, huzursuzum. Belki de açım bilmiyorum en son ne yedim, ne zaman yedim hatırlamıyorum.
Gördün mü bak koridorun her yerinde resimlerim var, resimlerimiz asılı her yerde. Yatak odası hariç. Birde o çok sevdiğin boy aynası var ya koridordaki , kırık şimdi. Hatırlayamadığım bir gecenin sabahında baktım bu haldeydi. Pek iyi göremiyorum kendimi. Ama olsun o da bana hatırlatıyor seni. Dur bir bakayım kendime. Ben miyim bu aynadaki, benim mi bu saçlar, bu yüz, bu adam, gör bak ne haldeyim. Dizine yatırdığın adamın yüzüne dön bir bak. Dön bak. Ne saçmalıyorum ben. Görmek isteseydin gitmezdin ya o da ayrı. Sen gittiğinden beri hiç girmedim yatak odasına, açmadım kapısını, daha doğrusu açamadım. Defalarca gitse de elim kapının koluna, açmaya cesaret edemedim. Oturdum gecelerce ağladım kapının önünde ve bir çok gecenin sabahında burada buldum kendimi. Çaresizce düşündüm. Durmadan, günlerce, gecelerce, aylarca neden diye sordum kendime ama bir yanıt bulamadım. Öyle ki film şeridi gibi tüm anımızı sarıp sarıp en başından sonuna kadar izledim. yeniden ve yeniden. Soruyorum şimdi sana daha öncesinde binlerce kez sorduğum gibi. Neden, neden gittin? Gerçekten neydi başaramadığım. Neydi eksik olan?
Hatırlıyor musun çok ateşin vardı bir gün. İşten geldiğimde kan ter içinde yatıyordun. Kapının ziline yanıt vermeyişinden anlamıştım aslında iyi olmadığını, O halini görünce nasılda telaşlanmıştım. Aldığım gibi seni kucağıma hastaneye götürmüştüm. İğneler serumlar. Sabaha kadar başında doktorlar. Endişeli gözlerle sana bakmıştım kapının aralığından. Sabah bir türlü olmak bilmedi. Uyuya kalmışım koridorda bir sandalyenin üzerinde. Sabah bir doktor geldi. Sonra adını söylediler. Ayşe Yılmaz’ın yakını kim diye bağırdı bir hemşire. Kalabalığın arasından benim dedim. Etten örülmüş duvarın arasından sıyrıldım ve içeriye girdim. Doktor gözlerimin içine bakarak nesi oluyorsunuz diye sordu. Her şeyiyim doktor bey dedim. Önce bir gülümsedi sonra gözleri doldu. Nesi oluyorsun evladım dedi. Eşiyim dedim. Benimle gel dedi. Takıldım ardı sıra yürüdüm gittim. Hissetmiştim, endişeliydi sesi. Bak oğlum dedi… Ayşe iyi değil, Ayşen çok hasta . Üzgünüm dedi … Doktorun gözlerinden usul usul yaşlar süzüldü. İçime akıyordu sanki kızgın bir lav gibi gözünden akıttıkları. Nesi var diye soramadım. Korktum. Bir yanlışlık olmasın. Ayşe'min sadece ateşi vardı dedim. Bir daha bakın . Belki karıştırmışsınızdır diye bağırdım. Doktor sakin ol evladım, sakin ol geç otur şuraya deyip anlatmaya başladı. Sanki sıradan bir şeyden bahseder gibi, sanki o sen değilmişsin gibi. Bir solukta, öylece kanser dedi. Eşin akciğer kanseri dedi. Yapacak hiçbir şeyimiz yok. Son evre, her yerini sarmış dedi. Üzgünüm dedi. Parmak uçlarıma kadar soğudum. Ruhum çekildi. Yutkunamadım. Dizlerimin üstüne çöktüm. Dünya üstüme çöktü sanki. Uyandım. Yoğun bakıma almışlar seni. O güzelim yüzün kireç gibi , her yerinde kablolar, hortumlar. Doktor gel benimle dedi. Senin yanına getirdi. Neden konuşmuyor dedim. Uyuttuk dedi. Çok ağrın olduğunu söyledi. Odadan ayrıldı. Yanına geldim. Elini tuttum. Buz gibiydi. Gitme dedim. Uyan dedim. Buradayım dedim. Ağladım.. eğilip öptüm . bir daha bir daha bir daha. Uyan dedim Ayşe'm uyan. Sonra sesler geldi. Kulağımı sağır eden o sesler. Kapıyı açtılar beni tutup dışarı çıkardılar. Gelemedim bir daha yanına Ayşe'm bırakmadılar. Öpemedim bir daha ,sarılamadım doya doya.. Yine o doktor. Dikildi karşıma . Başın sağ olsun dedi. Başın sağ olsun evladım.
Gidişinin ardından çok mevsimler geçti. Ben hala evimizdeyim. Sende yatak odamızda. Olur da açarsam kapıyı ve göremezsem diye seni hala bir umutla oturuyorum kapıda. Aç o kapıyı da çık gel Ayşe'm çık gel. Ben hep burada seni bekliyor olacağım.
Şimdi kapının ardından soruyorum bir kez daha. “Seni daha çok sevsem kalır mıydın acaba ?”. Kalır mıydı Ayşe'm….
Kayıt Tarihi : 7.8.2025 17:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!