12.06.1996 İstanbul
Öyle büyük vahşet ki; her zerresi bin acı,
Yeraltında canlılar, vahşetten duyar sancı,
Nesneler paramparça, bombaların sesinden,
Savaş dursun çığlığı gelir Paris’ten Çin’den.
Gecenin karanlığı, mutlak sabah doğurur,
Benliğim ta derinden, D – 8 i çağırır...
Kundaktaki bebekler, öldürülür hunharca,
Anne kanlar içinde, yavrusu paramparça,
Yağıyor bomba, ateş mazlumların üstüne,
Neden azdı zalimler, nasıl geldik bu güne?
Gecenin karanlığı elbet sabah doğurur,
Benliğim ta derinden, bir ümidi çağırır...
Zalim görünen cisim, bir tablodan ibaret,
Tabloyu indirecek bilekte yok cesaret.
Şu çığlıklar boykota ne zaman dönüşecek?
İşte o gün o saat, bu zulümler bitecek.
Gecenin karanlığı, mutlak sabah doğurur,
Benliğim ta derinden D-8 i çağırır...
Ve mazlumlar birliği; tek yürek, güçlü bilek,
Safları sıklaştırın, ‘lebbeyk Allah’ diyerek.
Öncüler ölçülüyse, varılır istikbale
Ve hak haklıyı korur, kapılma boş hayale.
Gecenin karanlığı, kesin sabah doğurur,
Benliğim ta derinden, bir ümidi çağırır...
Sen ve ben imtihanın neresindeyiz canım?
İstanbul, Bağdat, Kudüs; hepsi benim vatanım.
Her zulüm’ü önleyen ecdadım ah sultanım,
Biricik nizam İslam sana fedadır canım.
Gecenin karanlığı, mutlak sabah doğurur,
Benliğim ta derinden, nizam hakkı çağırır...
Ve yeniden diriliş, şimdi İslam Birliği,
D-8’ler önleyecek, Bağdat’taki çığlığı.
Ve zulüm mezarına artık geri dönecek,
Her zerresi bin acı vahşet sona erecek.
Gecenin karanlığı, elbet sabah doğurur,
Başımdaki saçlarım İslam için ağırır...
Kayıt Tarihi : 26.8.2007 13:20:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




TÜM YORUMLAR (1)