YASTIK CANAVARI
29. Çocuk Oyunu
FEVZİ GÜNENÇ
KİŞİLER:
BEZ BEBEK CİN KIZ:
AYICIK:
TAVŞANCIK:
SERÇECİK:
GÜL PERİCİK:
SALLANAN ATIN COKEYİ:
HACIYATMAZ:
KEDİŞ:
HAVHAVCIK:
ÇALAR SAAT:
YAĞMUR:
İREM:
AYŞE ANNE:
DEKOR: Bir çocuk odası. Odanın sağında soluna yayılmış oyuncaklar. İki çocuk karyolası. Koltuklar, sandalyeler; bunların üstünde kuştüyü ile doldurulmuş kırlentler.
İrem ile Yağmur kız yataklarında uyumaktadır. Sahneyi pembe bir gece lambası aydınlatıyor.
BEZ BEBEK CİN KIZ: (Fısıldar gibi) İrem uyudu mu Ayıcık? ..
AYICIK: Uyudu…
BEZ BEBEK: Yağmur uyudu mu Ayıcık? ..
AYICIK: O da uyudu.
BEZ BEBEK: Öyleyse artık oyuna başlayabiliriz.
AYICIK: Başlayabiliriz.
BEZ BEBEK: Haydi, arkadaşları uyandır.
AYICIK: Peki… (Tavşancığa yaklaşır, sesini biraz yükseltir.) Hey tavşancııık, uyanır mısın canım?
TAVŞANCIK: (Hoplaya hoplaya odanın ortasına kadar gelir.) Uyumuyordum ki... Uyumuyordum ki...
SERÇECİK: (Cik cik cikleyerek odanın içinde zıplaya zıplaya dolaşır.) Ben de uyumuyordum, ben de uyumuyordum! Ama Gül Peri uyumuştuuur!
GÜL PERİCİK: (Bağrarak karşı çıkar.) Hayııır! Doğru değil bu! Uyanığım ben.
BEZ BEBEK: Sallanan atın Cokeyi mi yani tek uyuyan?
SALLANAN ATIN COKEYİ: (Atını kamçılayarak sahneye girer.) Deeeh! Deeeh! .. (Ortaya gelince durur.) Çüüüş… (Öbürlerine) Eğer şu anda bu odada at koşturan ben değilsem kim?
AYICIK: (Sevinçle bağırır.) Hiç kimse uyumamııış!
BEZ BEBEK: Yavaş ol! İkizleri uyandıracaksın!
AYICIK: Sorun değil... Bir kere uyudular mı, top patlasa uyanmaz bu küçük kızlar.
BEZ BEBEK: Anlaşıldı… Bugün ne oynuyoruz ayıcık?
SALLANAN ATIN COKEYİ: At yarışı oynayalım!
BEZ BEBEK: Amaaan, sen de… Her gün her gün at yarışı olur mu? Hem senden özge kimsenin atı yok ki.
SALLANAN ATIN COKEYİ: Ayıcık sana at oluyor ya…
AYICIK: Tavşancık da Gül Peri’nin atı.
SERÇECİK: (Zıplayıp durur.) Ben kendimin atıyım. Hem de uçan at. İşte böyle. Cik cik ciiik…
HACIYATMAZ: (Yatıp kalkar gibi eğilip doğrularak girer.) Beni hiç arayan soran yok…
BEZ BEBEK: Şunu da ara sor Ayıcık. Gönlü kalmasın.
AYICIK: (Hacıyatmaz’a) Seni de arayıp soruyorum… dedi.
HACIYATMAZ: Ben de uyumadııım! Oyun saatinin gelmesini bekliyordum! .. Bir at arıyorum, bir at! Bana at yok mu?
BEZ BEBEK: (Somurtur)
AYICIK: Niçin somurtuyorsun Bezbebek abla?
BEZ BEBEK: At yarışı oynamak istemiyorum artık. Yeni bir oyun istiyorum ben.
AYICIK: (Öbürlerine sorar) Yeni bir oyun bilen var mı?
TAVŞANCIK: Var!
AYICIK: Nedir?
TAVŞANCIK: Bilmiyorum.
AYICIK: Biliyorum demiştin?
TAVŞANCIK: Ben bilmediğimi biliyorum.
HEPSİ GÜLER.
GÜL PERİCİK: (Koltuğun üzerindeki küçük kırlenti kucaklar.) İşte size yeni oyun.
BEZ BEBEK: Minderle ne oyunu oynanabilir ki?
GÜL PERİCİK: Sadece minder değil. Yastıklar da var.
BEZ BEBEK: Yastık savaşı mı yoksa?
GÜL PERİCİK: Ta kendisi! İşte şöyle… (Elindeki minderi Bez Bebeğin yüzüne fırlatır.)
BEZ BEBEK: Bana ha! Şimdi görürsün sen. (Minderi kapıp yeniden Gül Peri’ye gönderir.) Al sana!
SERÇECİK: (Sevinçli bir çığlık atar.) Ayyy! ... Ciyk ciyk ciyk! .. (Bulduğu minderi oyuncaklara doğru yollar. Attığı minder Ayıcığa çarpar.)
AYICIK: Ah! (Öfkelenir) Ben şimdi gösteririm size! (Bir minder arar, bulayınca yumakta olan Yağmur’un yastığını kapar, onu Serçeciğe doğru fırlatır.) Al sana!
SEÇECİK: (Yastık kendisinse çarpınca ciyak ciyak kahkahalar atarak yere yuvarlanır.) Haaah hah hah hiii. Çiiiyk…
BEZ BEBEK: Bu oyun eğlenceli olacağa benziyor! (İrem’in yastığını kapar, Sallanan Atın Cokeyine atar.) Ateeeş!
COKEY: (Atından yere yuvarlanır.) Aaah! Vuruldum!
LİNGO LİNGO ŞİŞELER TÜRKÜSÜNÜN MÜZİĞİYLE, herkes bir yandan yastıkları savurur, bir yandan da kahkahalarla güler. Yastıklar, minderler hava yoluyla bir gidip bir gelmektedir. Bunlar gidip geldikçe hepsinin kılıfları açılmış, içlerindeki kuş tüyleri oraya buraya saçılmaya başlamıştır.
HEPSİ: (Seviçli) Kar yağıyor, kar yağıyor!
Yastık savaşı hepsi iyice yoruluncaya kadar sürer.
BEZ BEBEK: Benden bu kadar.
AYICIK: Benden de pes.
TAVŞANCIK: Ben artık dinleneceğim.
SERÇECİK: Ben de…
GÜL PERİCİK: Ne eğlendik ama, değil mi?
SALLANAN ATIN COKEYİ: Öyle… Çok eğlendik.
HACIYATMAZ: Her gün yapalım bu yastık savaşını.
Bütün oyuncaklar dinlenmek için yerlerine çekilirler.
HAVHACIK: (Kapıya tık tık vurur. Sesi, dışarıdan) Kediş! Hişt, Bayan Kediş! Beni duymuyor musun?
KEDİŞ: (Tıklanan kapıya kulak verir.) Gece yarısı uykumu bölen densiz kim?
HAVHACIK: Benim, ben… Havhavcık…
KEDİŞ: (Kendi kendine) Havhav’ın bu saatte benimle ne işi olabilir ki? (Gözlerini açmadan sallana sallana gider, kapıyı aralar, setçe.) Ne istiyorsun?
HAVHACIK: Dışarıda soğuktan dondum. Beni biraz içeriye alamaz mısın?
KEDİŞ: Tamam… Gir içeriye…
HAVHACIK: (İçeriye girer.) Teşekkür ederim. Çok iyisin.
KEDİŞ: Biliyorum.
HAVHACIK: (Bir yere kıvrılıp yatar.)
ÇALAR SAAT: (İkizlerin başucundaki etajerin üstüne oturmuş, “tık tık… Tık tık…” sesler çıkartarak sağa sola sallanmaktayken, ansızın yerinden fırlar.) Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Sabah oldu, sabah oldu! Kalkın artık! İkizler uyanın! Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Kalkasana uykucu İrem! Uyansana tembel tekerlek Yağmur. Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn…
YAĞMUR: Kes sesini çalar saat! Uyumak istiyorum.
ÇALAR SAAT: (Hoplayıp zıplayarak çocukların çevresinde dönüp dolaır.) Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Uyku bitti. Yeterince uyudunuz. Şimdi uyanma zaman!
İREM: Uyanmayacağım işte!
YAĞMUR: Ben de uyanmayacağım.
ÇALAR SAAT: Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Peki, uyanmayın… Uyanmayın da odanızın ne hale geldiğini görmeyin.
İREM: (Uyku arasında komuşur) Ne olmuş ki odamıza?
ÇALAR SAAT: Daha ne olsun! Odanız pamuk tarlası oldu.
YAĞMUR: Ne olmuş, ne olmuş? ...
İREM: Pamuk tarlası, diyor.
YAĞMUR: Pamuk tarlası nasıl olur ki?
ÇALAR SAAT: Gözlerinizi aralayıp bakarsanız görürsünüz.
İREM: (Yerinden doğrulup bakar.) Aman Tanrım! Odamızın bu hali ne?
YAĞMUR: (Yerinden doğrulup bakar.) Kim yaptı bunu?
İREM: (Şaşkın.) Bütün yastıklarin içindeki tüyler noşaltılmış.
YAĞMUR: (Şaşkın.) Minderler boşaltılmış!
İREM: Tüyler odanın dört bir yanına dağılmış!
YAĞMUR: (İrem’e) Bu yastıklara ne yaptın sen böyle küçük yaramaz!
İREM: Büyük yaramaza bakın! Hem yapıp hem suçu bana mı yıkıyorsun?
YAĞMUR: Hayır! .. Ben yastıklara dokunmadım bile.
İREM: Ben de dokunmadım.
YAĞMUR: Öyleyse kim yaptı bunu?
İREM: Kim yaptı?
YAĞMUR: Bir bilsem…
İREM: Annemiz gelmeden suçluyu bulmalıyız.
YAĞMUR: Doğru ama nasıl bulacağız? Hey, sen… Çalar Saat! .. Söyle, kim yaptı bunu?
ÇALAR SAAT: Bilmem..
İREM: Nasıl bilmezsin! Bütün gece uyanık olan bir tek sen varsın.
ÇALAR SAAT: Ben işimden başka şeyi görmem, duymam, söylemem.
YAĞMUR: Lütfen yardımcı o bize Çalar saat.
İREM: Suçluyu bulmalıyız.
YAĞMUR: Bulmazsak annem bunu bizim yaptığımızı sanacak.
İREM: O zaman bize kurabiye vermeyecek.
ÇALAR SAAT: Bana ne?
İREM: Bak, bize yardımcı olursan, kurabiyemi sana veririm.
ÇALAR SAAT: Sahi mi?
İREM: Sahi… Ama hepsini değil. Yarısını…
ÇALAR SAAT: Hıh, yarım kurabiyeyi ne yapayım ben? Aklınızı kullanın, suçluyu kendiniz bulun. Yarım kurabiyeniz de sizin olsun.
YAĞMUR: Kırdın onu. Artık kurabiyenin tamamını versen bile almaz.
İREM: Kurabiyesini veren kim?
YAĞMUR: Kim kim kim? ..
İREM: Ne kim?
YAĞMUR: Odamızı bu hale getiren kim? ..
İREM: Sakın canavar yapmış olmasın bu işi?
YAĞMUR: Canavar mı? Ne canavarı?
İREM: Yastık canavarı!
YAĞMUR: Yastık canavarı mı?
İREM: Öyle…
YAĞMUR: Doğru… Bu işi yapsa yapsa bir yastık canavarı yapar.
İREM: (Korkuyla) Odamızda bir canavar mı var?
YAĞMUR: Canavar! Ay! .. Bize zarar verir mi acaba?
İREM: Vermez.
YAĞMUR: Nereden biliyorsun?
İREM: Yastık canavarının işi yastıklarla.
YAĞMUR: Doğru…
İREM: Ne yapacağız şimdi? ..
YAĞMUR: Onu bulacağız.
İREM: Nasıl?
YAĞMUR: Bilmiyorum.
İREM: Yastık canavarı dediğin de öyle hemen bulunan bir şey değil ki.
YAĞMUR: Doğru…
İREM: Pusuya yatıp beklemeliyiz.
YAĞMUR: Doğru.
İREM: İşi onun yaptığından emin olmalıyız.
YAĞMUR: Doğru…
İREM:
Sen de hep doğru deyip durma.
YAĞMUR: Ne diyeyim?
İREM: Farklı bir şey söyle.
YAĞMUR: Peki…
İREM: Tuzak kurmalıyız ona.
YAĞMUR: Bu da doğru. Çok doğru yani.
İREM: Suç üstünde yakalamalıyız onu.
YAĞMUR: Bu da doğru ama canavarı yakalamak için zaman gerek.
İREM: Zamanımız da yok. Ne yapsak ki?
YAĞMUR: Annemiz de nerdeyse gelir. Ona ne diyeceğiz?
İREM: Bilmiyorum.
YAĞMUR: Bana kalırsa tüyleri toplamalıyız.
İREM: Bence de... Toplayalım. Hemen işe başlasak iyi olacak.
İkizler, tüyleri toplamaya başlar. Daha birer avuç toplamadan kapı açılır.
ANNE: (Anne kapıda dikilmiş, Kaşları çatık, ikizlere bakmaktadır.) Ne yapıyorsunuz siz öyle?
YAĞMUR: Şey… Şey yapıyoruz…
ANNE: Nedir bu odanın hali?
Odanın mı?
ANNE: Yastık kavgası yaptınız değil mi?
İKİZLER: Haayııır!
ANNE: Yaptınız işte. Yapmasaydınız odayı bu hale getiremezdiniz.
YAĞMUR: Ben yapmadım…
İREM: Ben de yapmadım!
ANNE: Siz yapmadınızsa kim yaptı?
İKİZLER: Yastık canavarı!
ANNE: Cezalısınız… Bu gün size kurabiye yok.
YAĞMUR: Yok mu?
İREM: Başka bir ceza veremez misin anne?
ANNE: Sadece bu kadar değil. Odanızı yarın yine böyle bulmayayım. Bulursam televizyon da izleyemezsiniz. (Çıkar)
YAĞMUR: Ben televizyonsuz yaşayamam!
İREM: Ben de…
YAĞMUR: Ne yapacağız?
İREM: Yastık canavarını bulmalıyız.
YAĞMUR: Nasıl?
İREM: Evet, nasıl?
ANNE: (Elektrikli süpürgeyi getirir.) Şunun içine temiz bir torba takalım... Haaa… İşte böyle… Şimdi de çalıştıralım… (Makineyi çalıştırır.) Ne fena kirletmişler bu odayı. Her yer tüy tüy… Gökten kar yağmış sanki… İyi ki akıl ettim bunları makineyle toplama işini. Yoksa kolay kolay toplanamazdı.
YAĞMUR: Ne kadar akılısın anne!
ANNE: (Makineyi açar, içinden çıkan tüyleri yastıklara, minderlere doldurur.)
İREM: Bizim annemiz bir tane.
ANNE: Bırakın şimdi dalkavukluğu. Bu yaramazlıklar bitmediççe, cezadan kurtuluş yok. (Çıkar.)
SAHNE KARARIR, YENİDEN AYDINLANDIĞINDA İKİZLER YATAKTADIR.
YAĞMUR: İşte yine gece oldu.
İREM: Umarım canavar gelir.
YAĞMUR: Keşke gelmese…
İREM: Gelsin gelsin… Gelsin de onu yakalayalım.
YAĞMUR: Ya o bizi yakalarsa?
İREM: Suçlular yakalamaz. Yakalanır.
YAĞMUR: Bu doğru.
İREM: Ben yatıyorum…
YAĞMUR: Yatıyorsun ama uyumuyorsun, değil mi?
İREM: Tabii uyumuyorum. Canavara tuzak bu.
YAĞMUR: O bizi uyuyoruz sanacak…
İREM: Ortalığı yine birbirine katacak.
YAĞMUR: Biz de kendisini suç üstünde yakalayacağız.
İREM: Evet ama ben uyursam, sen beni uyandırırsın, değil mi?
YAĞMUR: Tabii… Sen de beni…
İREM: Ya ikimiz de uyursak?
YAĞMUR: Biri uyandırmalı bizi.
İREM: Kim?
YAĞMUR: Kediş…
İREM: (Kedi’e seslenir.) Kediiiş…
YAĞMUR: Uyuyor.
İREM: (Bağırır) Kediş!
YAĞMUR: Uyuyor dedim.
(Bağırır) (Daha hızlı bağırır.) Kediş dedim ben de!
KEDİŞ: (Korkuyla uyanır.) Kim? Ne? Ne oldu?
YAĞMUR: Bu gece nöbetteyiz.
KEDİŞ: Bana ne?
YAĞMUR: Canavarı yakalayacağız.
KEDİŞ: Kimi?
YAĞMUR: Canavarı…
KEDİŞ: Anneee!
İREM: Bağırma, korkacak bir şey yok.
YAĞMUR: Canavarın işi yastıklarla.
KEDİŞ: Ben yastık değilim.
YAĞMUR: Yastığa benziyorsun ama.
KEDİŞ: Hayır hayır! ..
İREM: Tabii değilsin canım.
KEDİŞ: Biri söylesin bunu canavara.
YAĞMUR: Tamam, biz söyleriz. Ama bir şartla.
KEDİŞ: Ne şartı?
İREM: Bu gece uyumayacaksın.
KEDİŞ: Ne! Uyumayacak mıyım? Öl desene…
YAĞMUR: Bundan hayır yok bize.
İREM: Uyu sen, uyu…
KEDİŞ: (Hırıldamaya başlar.)
YAĞMUR: Uyudu bile.
İREM: Bizi uyandıracak başkasını bulmalıyız.
ÇALAR SAAT: Biz ne güne duruyoruz?
YAĞMUR: Gerçekten! Seni unuttuk Sevgili Çalar Satımız!
ÇALAR SAAT: Siz uyumaya bakın. Canavar gelince ben sizi uyandırırım.
İREM: Teşekkürler Çalar Saat.
YAĞMUR: Haydi uyuyalım.
İREM: Haydi…
İKİZLER GÖZLERİNİ KAPATINCA, LİNGO LİNGO ŞİŞELER TÜRKÜSÜNÜN MÜZİĞİYLE, OYUNCAKLAR BİRER BİRER ORTAYA ÇIKAR. ÇIKMALARIYLA BİRLİKTE YASTIK SAVAŞI DA BAŞLAR. HEPSİ GÜLER,EĞLENİR. TÜYLER HAVADA UÇUŞUR.
ÇALAR SAAT: Hey, siz! Ne yapıyorsunuz burada bakalım?
BEZ BEBEK: Yastık savaşı yapıyoruz.
AYICIK: Gel gel, sen de katıl bize.
ÇALAR SAAT: Yok, ben savaşmam.
COKEY: Neden? Dıgıdık dıgıdık dıddık…
ÇALAR SAAT: Ben sizin bildiğiniz oyuncuklardan değilim.
ÜL PERİCİK: Nasıl oyuncaklardansın peki?
ÇALAR SAAT: Aslında ben oyuncak da değilim. Bir çalar saatim ben. Çalışırım. İş yaparım. Hayata bir şeyler katarım.
SERÇECİK: Cik cik cik… Yani vay vay vay… Neler de yaparmış…
HACIYATMAZ: O zaman şu yastığı hakketin sen! (Yastığı Çalar saate fırlatır.)
ÇALAR SAAT: (Yastığı yiyince sinirlenir.) Ne yapıyorsun? Delirdin mi? Canımı yaktın!
HACIYATMAZ: Benim istediğim de buydu.
ÇALAR SAAT: Canımı yakmak istedin ha!
HACIYATMAZ: Evet.
ÇALAR SAAT: O zaman ben de senin canını yakarım.
HACIYATMAZ: Yak da görelim.
ÇALAR SAAT: (Yastığı Hacıyatmaz’a atar.) Al sana!
HACIYATMAZ: (Yastığı yiyince eğilir eğilir doğrulur.) Haah hah haaay! ..
YASTIK SAVAŞI SÜRER, SONRA YAVAŞLAR, SONA ERER. HERKES KÖŞESİNE ÇEKİLİR.
KAPI VURULUR.
HAVHAVCIK: (Dışarıdan seslenir.) Tak tak tak… Kediş kardeş, Kediş kardeş!
KEDİŞ: Kimdir o?
HAVHAVCIK: Benim ben…
KEDİŞ: (Uykulu uykulu gider kapıyı açar.) Gel bakalım başımın belası… Sen varken rahat bir uyku yok bana.
SAHNE KARARIR, AYDINLANIRKEN KEDİŞ, HAVHAVCIK’I YOLCU ETMEKTEDİR. TAM BU SIRADA İKİZLER UYANIR. KEDİŞ’LE HAVHAVCIK’IN KONUŞMALARINI DUYARLAR.
HAVHAVCIK: Teşekkür ederim Kediş, İzninle artık gideyim. Sahiplerimiz burada olduğumu görünce sana kızıp darılmasınlar. Beni bu gece içeriye almasaydın soğuktan donabilirdim…
KEDİŞ: Abartma canım… diye kıkırdıyordu Kediş. Evet, belki biraz üşürdün, hepsi o kadar. İçeride sıcakta olman daha iyi tabii. Yarın yine gel kapıya. Yine içeriye alırım seni.
HAVHAVCIK: Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
KEDİŞ: Abartma dedim… İçeride olmak benim kadar senin de hakkın.
HAVHAVCIK: Ben seni kokutuyorum. Sense bana iyilik ediyorsun.
KEDİŞ: Ne zaman korkuttun beni?
HAVHAVCIK: Nerde görsem kovalıyorum ya.
KEDİŞ: Nasıl kovalıyorsun?
HAVHAVCIK: İşte böyle… (Kediş’in üzerine yürürür.)
KAKAHALAR ATARAK BİRİ KAÇAR, ÖBÜRÜ KOVLALAR. İKİZLER YATAKTA YARI DOĞRULMUŞ GÜLÜMSEYEREK ONLARI IZLEMEKTEDİR.
HAVHAVCIK: Benden bu kadar… Yoruldum. Seni hep böyle kovalayıp korkuttuğum için özür dilerim.
KEDİŞ: Bunun için üzülme… Senden kaçmak hoşuma gidiyor.
HAVHAVCIK: Bir defasında az kalsın bacağını ısırıyordum ama.
KEDİŞ: İşte onu yapamadın.
HAVHAVCIK: İsteseydim yapardım. İstemedim.
KEDİŞ: Bırak şimdi palavrayı.
HAVHAVCIK: İnan…
KEDİŞ: Tamam tamam, inandık. Ben de az değilim hani.
HAVHAVCIK: Sen ne yaptın ki?
KEDİŞ: Ben de bir defasında az kalsın senin yüzünü tırmalıyordum.
HAVHAVCIK: Tırmalayamadın ama.
KEDİŞ: İstesem tırmalardım. İstemedim.
HAVHAVCIK: Hadi hadi…
KEDİŞ: Sonuç olarak can düşmanı değiliz ya. Aynı evin hayvanlarıyız.
HAVHAVCIK: Yağmur’la İrem öyle düşünmüyor ama.
KEDİŞ: Onların suçu yok. İkizlere kalsa dışarıya salmazlar seni. Senin içeriye alınmanı istemeyen Ayşe annedir.
HAVHAVCIK: Bak bu doğru. Neymiş efendim? Köpeklerin yeri bahçeymiş. Köpekler sabaha kadar bahçede, evdekileri beklermiş. “Hava nasıl? Soğuk mu? Havhavcık üşüyor mu? ” diyen yok.
KEDİŞ: Haklısın… Ne zaman üşürsen gel. Seni içeriye alırım. Oynarız, eğleniriz.
HAVHAVCIK: Gelirim… Sen de hep öyle güzel yiyecekler sunarsın bana, değil mi?
KEDİŞ: Sunarım sunarım…
HAVHAVCIK: Her şey için teşekkür ederim. Özellikle de oyun için.
KEDİŞ: Önemli değil. Bu gece de beklerim.
HAVHAVCIK: Olur, gelirim. (Kapıyı usulca kapatarak çıkar.
KEDİŞ: (Her zaman yattığı yere gelir. Yağmur’un yatağının ayak ucuna
Kıvrılır, esner.) Bugün amma da yoruldum ha… (Mırlayarak uyumaya başlar.)
İREM: Yaramazlığı yapanların kim olduğu anlaşıldı.
YAĞMUR: Canavarlardan biri kedimiz Kediş.
İREM: Öbürü de köpeğimiz Havhavcık.
YAĞMUR: Yastık canavarı bu ikisi.
İREM: Ne yapacağız şimdi Yağmur?
YAĞMUR: Sabah olsun, ikisini de cezalandıracağız. Bir daha yastık kavgası yapmak neymiş görsünler.
İREM: Tüyler? .. Tüler ne olacak. Her yer kuş tüyleriyle doldu yine.
YAĞMUR: İşin kolayını öğrendik. Annem gelmeden onları elektrikli süpürge ile toplarız.
İREM: Tamam…
YAĞMUR: Şimdi biraz daha uyuyalım.
İREM: Sabah erken kalkar, gerekeni yaparız.
YAĞMUR: Saati kuralım mı?
İREM: Saat kurulu zaten…
İKİZLER YORGANLARINI BAŞLARINA ÇEKER, YATAĞA İYİCE GÖMÜLÜR.
SAHNE KARARIR, ADINLANIRKEN ÇALAR ŞAAT İŞBAŞI YAPMIŞTIR.
ÇALAR SAAT: (İkizlerin başucundaki etajerin üstüne oturmuş, “tık tık… Tık tık…” sesler çıkartarak sağa sola sallanmaktayken, yerinden fırlar. Kızların yatağının çevresinde döner dolaşr.) Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Sabah oldu, sabah oldu! Kalkın artık! İkizler uyanın! Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn… Kalkasana uykucu İrem! Uyansana tembel tekerlek Yağmur. Zırrr… Zırrrr… Zırrrrrn…
YAĞMUR: Tamam tamam uyandık.
İREM: Uyandırdığın için teşekkürler Çalar Saat.
ÇALAR SAAT: Hayret, siz teşekkürü bilir miydiniz? (Kendi kendine) Bir cinlik düşünüyor yine bunlar. (Gider yerine oturur; yine bir sağa bir sola sallanmaya başlar.) Tık tık.. Tık tık… Tık tık…
YAĞMUR: (Gidip elektrikli süpürgeyi getirir.) Offf… Ama ağırmış ha…
İREM: Annen torbasını da değiştirmişti. Yeni torbalar nerede biliyor musun?
YAĞMUR: Yeni tırbaya gerek yok. İçindeki de yeni. Dünden beri kullanılmadı makine.
İREM: Ben de fişi prize takayım bar.
YAĞMUR: Aman dikkatli ol.
İREM: Tamam, olurum.
Makineyi ikisi birden kullanarak yerdeki tüyleri temizlemeye başlarlar. O ara anne kapıda belirir.
ANNE: Sabah sabah bu gürültü ne böyle? Aaa! Siz elektrikli süpürgeyi mi çalıştırıyorsunuz? Bu tüyler de ne? Yine mi yastık kavgası!
YAĞMUR: Anne, inan biz yapmadık.
ANNE: Kim yaptı peki? Yastık Canavarı mı?
İREM: Galiba…
ANNE: Dünyada canavar diye bir şey yoktur! Varsa da o canavar sizsiniz!
YAĞMUR: Biz bu gece uyumadık ki.
ANNE: Ne yaptınız ya?
İREM: Nöbet tuttuk.
ANMNE: Ne nöbetiymiş bakalım bu?
YAĞMUR: Canavarı suçüstü yakalayacaktık…
ANNE: (Alaycı) Eee, yakalayabildiniz mi bari?
İREM: Bir ara dalmışız.
ANNE: Canavar da kaçmış. Öyle mi? (Makineyle tüyleri toplamaya başlar.)
YAĞMUR: Hayır, kaçmak üzereyken yakaladık onları.
ANNE: Onları? … Birden fazla mıydı canavar?
İREM: Evet, tam iki tandeydiler.
ANNE: Peki şimdi nerede bu canavarlar? Ben sizden başka canavar göremiyorum.
YAĞMUR: (Yatağın ayak ucunda şekerleme yapan Kediş’i gösterir.) İşte, biri burada yatıyor.
KEDİŞ: (Dikilir.) Ne! Ben mi! Kuru iftira…
ANNE: Demek yastık canavarlarından biri Kediş. Öbürü de bahçedeki Havhavcık olmasın?
İKİZLER: Eveeet! .. Sen de mi biliyordun?
ANNE: Siz onu benim külahıma anlatın. Bir kere kediler, köpeklerle anlaşamazlar.
İREM: Bizimkiler anlaşmış ama.
YAĞMUR: Konuştuklarını kulaklarımızla duyduk.
ANNE: Kediş’le Havhavcık’ın yastık savaşı yaptıklarını gözlerinizle gördünüz mü?
İREM: Görmedik ama…
ANNE: Sizin bu masalınızı daha fazla dinleyemem. Hem ortalığı kirlettiniz. Hem hayvanlara iftira attınız. Cezanız katlandı. İki gün kurabiye yok size. (Makinede biriken tüyleri yasrıklara doldurur.)
İKİZLER: İki gün mü?
ANNE: İki gün… Televizyonda çizgi film izlemek de yok. Yarın aynı şey yaptığınızı görmeyeyim. Yoksa bu kez odanızdan da çıkamazsınız.
İKİZLER: Haksızlık bu! Suçlu değiliz biz.
ANNE: Suçlu değilseniz kanıtlayın.
İKİZLER: Tamam… Kanıtlarız…
ANNE: Nasıl yapacakmışsınız bakalım bunu?
YAĞMUR: Uyumamak için bir kurabiye partisi veririz.
İREM: Doğru… Partide eğlenirsek uykumuz gelmez. Müzik dinleriz, oynarız…
YAĞMUR: Böylece uyumayız. Yastık canavarı gelince de onu suç üstünde yakalarız.
ANNE: Deneyin bakalım. Ama iki kişiyle parti olmaz ki…
İREM: Biz de konuk çağırırız.
ANNE: Gece yarısı partinize kim gelir ki?
YAĞMUR: Oyuncaklarımız…
ANNE: Bak, bu olabilir. ben de katkıda bulunayım bari… Haydi partinin limonatası ile kurabiyesi de benden olsun.
İKİZLER: Yaşa anne!
ANNE: Şimdi ben çıkıyorum. Gidip kurabiye hazırlayayım.
İREM: Ne iyi bir annemiz var değil mi Yağmur…
YAĞMUR: İyi iyi de… Canavarı yakalayamazsak, gör o zaman sen iyiyi.
İREM: Yakalarız canım. Gel, konuklarımızı partiye çağıralım.
YAĞMUR: Geliyorum.
İREM: (Yağmur’la Bez bebeğe gider.) Bu gece bir kurabiye partisi veriyoruz. Partimize gelmek ister misiniz Bayan Bez Bebek?
BEZ BEBEK: Memnuniyetle… Partiye bayılırım ben. Ayrıca kurabiyeye daha çok bayılırım.
YAĞMUR: (İrem’le Ayıcığa gider.) Bu geceki partimize katılmak ister misiniz Bay Ayıcık?
AYICIK: Elbette… Dans da var mı?
İREM: Var var…
AYICIK: Dans etmeyi çok severim ben.
YAĞMUR: Sen ne diyorsun bu işe Cik cik?
SERÇECİK: (Sevinçle) Cik cik diyorum.
İREM: Sen tavşancık? ..
TAVŞANCIK: Tavşancık çağrılmadığı yere gitmeye erinmez. Çağrıldığı yere görünmez.
İkizler bu söze kahkahayla güler.
YAĞMUR: Güzel söz öğrenmişsin Tavşancık ama tersini söyledin.
İREM: Doğrusu: Çağrılmadığın yere görünme, çağrıldığın yere gitmeye erinme olacak.
SERÇECİK: Nasılsa artık. Çağırsanız da çağırmasanız da partiye geliyorum yani.
GÜL PERİCİK: Ben de ben de geliyorum. Parti için en güzel giysimi giyeceğim.
SALLANAN ATIN COKEYİ: Atımı da çağırırsanız gelirim ben.
YAĞMUR: Elbette çağırırız. Atsız cokey olur mu?
SALLANAN ATIN COKEYİ: Öyleyse biraz samanla arpa getirmeyi unutmayın atım için.
İREM: Kurabiye var ya…
SALLANAN ATIN COKEYİ: Kurabiye olmaz. Tatlı şeyler yemek gözlerini kör eder atların.
YAĞMUR: Ya! ..
HACIYATMAZ: Beni çağırmıyor musunuz partiye?
İREM: Çağırmaz olur muyuz?
HACIYATMAZ: O zaman ben de yata kalka gelirim. (Yatıp kalkmaya başlar.)
YAĞMUR: Çalar saat! Sen de davetlisin partiye…
ÇALAR SAAT: Tamam… Bir an için unutulduğumu sanmıştım. Beni çağırmazlarsa bir daha zilimi çalıp onları uyandırmam diyordum.
İREM: Ah, keşke çağırmayı unutsaydık seni.
YAĞMUR: Rahat rahat uyurduk sabahları.
ÇALAR SAAT: O zaman gelmeyeyim…
İREM: Şaka şaka…
HEPSİ GÜLER.
YAĞMUR: Şimdi ne yapıyoruz çocuklar?
HEPSİ: Ne yapıyoruz ne yapıyoruz?
İREM: Partiyi vereceğimiz odayı süslüyoruz.
HEPSİ: Yaşasın! .. Süsleyelim…
Öbürleri parti hazırlığı yaparken Kediş bir köşeye çekilir, kırgın kırgın bakar onlara.
Oradakiler hep birlikte odayı süslemeye başlarlar. Şeytan basamakları yaparlar. Balonlar şişirirler. Renk renk grapon kağıtları kullanırlar. Kağıtlardan şeritler yaparlar. Bunları oraya buraya gerer, sallandırdılar.
YAĞMUR: Pek güzel oldu parti odası.
İREM: Şimdi sıra eğlenmeye geldi.
YAĞMUR: Bir şey unutmadık mı?
İREM: Neyi unuttuk?
YAĞMUR: Kediş’le Havhavcık. Onları partiye çağırmayacak mıyız?
İREM: Hayır, onlar kuşkulu kişiler. Partide eğlenmeyi hak etmiyorlar. Yastık savaşını yapanlar yüzde 99 buçuk onlar.
YAĞMUR: Öyleyse “kasetçalar”a bir dans müziği yerleştir kardeşim. Dans başlasın!
Hepsi birden müziğe uyar. Dans etmeye, çılgınca eğlenmeye başlarlar.
O ara sessizce odadan çıkar, ortadan kaybolur Kediş.
AYICIK: Ben acıktım.
BEZ BEBEK: Sabırlı ol... Az sonra limonatalarla kurabiyeleri getirir Ayşe anne.
SERÇECİK: Bu kadar da bekletilmez ki canım. Cik cik…
TAVŞANCIK: Kurabiyeler bir türlü gelmedi.
GÜL PERİCİK: Limonatalar da gelmedi.
HEPSİ: Kurabiye nerde Ayşe anne! ..
Limonata nerde Ayşe anne! ..
Kurabiye kurabiye kurabiye! ..
Limonata limonata limonata! ..
ANNE (Telaşla girer.) Kurabiyler çalındı çocuklar! Hem de tepsisiyle… Fırının içinden almış biri.
BEZ BEBEK: Yaaa! ..
AYICIK: Cık cık cık…
TAVŞANCIK: Çok yazık…
SERÇECİK: Cik cik cik… Yani vah vah vah!
GÜL PERİCİK: Ah ah ah!
SALLANAN ATIN COKEYİ: Ne olacak şimdi?
HACIYATMAZ: Bilmem ki…
BEZ BEBEK: (Anneye sorar.) Peki, limonata? ..
ANNE: Onu da sürahisiyle götürmüşler…
BEZ BEBEK: Yaaa! ..
AYICIK: Cık cık cık…
TAVŞANCIK: Çok yazık…
SERÇECİK: Cik cik cik… Yani vah vah vah!
GÜL PERİCİK: Ah ah ah!
SALLANAN ATIN COKEYİ: Ne olacak şimdi?
HACIYATMAZ: Bilmem ki…
BEZ BEBEK: Çok mutsuzum çok!
AYICIK: Kurabiye yok!
TAVŞANCIK: Limonata yok!
SERÇECİK: Bu nasıl parti? Cik cik cik…
GÜL PERİCİK: Yine yastık savaşı yaparak eğlenelim bari…
SALLANAN ATIN COKEYİ: Yastık savaşı yapalım yine.
HACIYATMAZ: Eğlenelim yine!
İREM: Yine mi?
YAĞMUR: Yine mi dedi?
İREM: Yine dedi.
YAĞMUR: Yok canım, bize öyle geldi…
AYICIK: (Bez Bebeğe) Yastık savaşını İkizlere de önerelim mi?
BEZ BEBEK: Sakın ha! .. Kaç günden beri ortalığı bizim kirlettiğimiz anlaşılır sonra.
AYICIK: Tamam… Tamam ama ben yastık savaşı yapmak istiyorum. Çok eğlenceli oluyor…
BEZ BEBEK: Yapacağız, onu da yapacağız. Biraz bekleyelim. İkizlerin uykusu gelsin. Yağmur ile İrem uyur uyumaz savaşa başlarız.
AYICIK: Yine çok eğleniriz, değil mi?
BEZ BEBEK: Çok eğleniriz.
İkizlerin uyuması için fazla beklemek gerekmez.
YAĞMUR: (Esner) Çok yoruldum Uyku gözlerimden akıyor.
İREM: (Esner) Al benden de o kadar. Ben artık uyumak istiyorum.
YAĞMUR: Ben de…
İREM: Yastık canavarı ne olacak?
YAĞMUR: Onu da yarın yakalarız artık.
İREM: Öyleyse sana iyi uykular.
YAĞMUR: Sana da… (Yatağa girerken oyuncaklara uykulu uykulu seslenir.) Biz artık uyuyoruz çocuklar. Çok yorulduk. İyi geceler hepinize.
HEPSİ: İyi geceler! İyi geceler!
BEZ BEBEK: Biz de yorulduk. Biz de yatarız artık.
AYICIK: (Bez Bebeğin kulağına eğilir.) Ben ne kadar yorulursam yorulayım, yastık savaşı yapmadan uyumam.
BEZ BEBEK: (Bu söze güler.) Yalancıktan uyuyacağız canım…
AYICIK: (Sevinir, bütün oyuncakları tek tek dolaşır.) Yalancıktan uyuyacağız… Yalancıktan uyuyacağız… İkizler uykuya dalınca kalkıp yastık savaşı yapacağız.
HEPSİ: Yaşasın!
BEZ BEBEK: Kesin sesinizi! Yatıp uyuyun bakalım. (Fısıldar gibi) Yani yaşasın! ...
YAĞMUR: (Uykulu uykulu) Yaşasın mı? Kim yaşasın?
BEZ BEBEK: Yağmur yaşasın! .
İREM: (Uykulu uykulu) Bana yaşasın yok mu?
AYICIK: Var var… Sen de yaşa İrem!
Az sonra uyur İkizler. Oyuncaklar da kısa bir süre için yalancı uykuya dalar.
KEDİŞ: (Kendi kendine) Uyumayan bir tek ben kaldım. Herkesten önce uyumam gerekti aslında. Kediler uykuyu çok sever. Ama uyumam gerekiyor. Lekelenen adımı aka çıkartmalıyım. O yüzden uyuyormuş gibi yap Kediş. Oyuncakları gözetlemeliyim. Yastık canavarı kimmiş anlaşılır biraz sonra.
BEZ BEBEK: (Uzandığı yerden doğrulur.) Haydi, uyansın herkes! Oyun zamanı geldi.
AYICIK: Uyan tavşancık, oyun zamanı!
TAVŞANCIK: Uyuyan kim!
AYICIK: Uyan serçecik, oyun zamanı!
SERÇECİK: Cik cik cik… Cikleyen kim? Ben? Bir serçe cikliyorsa, uyumuyor demektir.
AYICIK: Uyan Gül Pericik, oyun zamanı!
GÜL PERİCİK: Oyun nerede, nem oradayım!
AYICIK: Uyan Sallanan Atın Cokeyi! Başlıyor yastık savaşı
SALLANAN ATIN COKEYİ: Her türlü savaşa karşıyım ama beni öyle sümsük biri de bellemesinler. Gerektiği zaman savaşmayı da bilirim.
AYICIK: Yaşa Sallanan Atın Cokeyi! Uyan Hacıyatmaz! Yastık savaşı başlıyor!
MÜZİK: Lingo lingo şişeler ezgisi.
HACIYATMAZ: (Herkesten önce ortaya ilk çıkar. Şarkı söyleyerek göbek atmaya başlar.)
“Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yastık oyunu oynamadan yatmaz Hacıyatmaz
Canıma değsin…
yastıklaaar
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…
Giydiğim beyaz
Geceler ayaz
Bu da bir oyun Hacıyatmaz
Canıma değsin.
Yastıklaaar…
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…
Giydiğim sarı
Geceler yarı
Kim saçtı bu tüyleri Hacıyatmaz
Canıma değsin.
Yastıklaaar…
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…”
Bütün oyuncaklar Kukla Bebeğin şarkısına katılarak oynamaya başlar. Şarkı bitince de yastık savaşına girişilir. Yastıklar yine havada uçuşur.
Yastıklardan biri gelip Kediş’in başına çarpar.
KEDİŞ: Mavv mavv mavvv… Çok canım yandı. Bunun acısını çıkarırdım ama dişimi sıkmalıyım.Beni uyuyor sanmalılar. Bütün olup bitenleri görmeliyim.
Oyuncaklar kendilerinden geçmiştir. Yastıklar atılır, tüyler oraya buraya saçılır.
KEDİŞ: (Yataktan kalkar, sahnenin önüne gider, kendi kendine konuşur. Aslında izleyici çocuklara yakınmaktadır. Yastık canavarı bir tane değilmiş. Bir çok yastık canavarı varmış meğer burada. Durmadan kirletiyorlar her yeri. Odanın kirlenmesi kimin umurunda? Oyuncak bunlar. Oyuncaklarda sorumluluk duygusu olur mu? Olmaz… Olmaz ama suçu da arkadaşım Havhavcık ile benim başıma yıkmasalar… (Kapıya gider, seslenir) Havhavcık, hey, Havhavcık! ..
HAVHAVCIK: Buradayım Kediş.
KEDİŞ: Olanları görüyor musun?
HAVHAVCIK: Şöyle yana çekil de iyice göreyim. Eveti evet görüyorum.
KEDİŞ: Onlar yapıyorlar, suç bizim üstümüze kalıyor.
HAVHAVCIK: Ne duruyoruz? Uyandıralım İkizleri. Görsünler her şeyi gözleriyle.
KEDİŞ: Hayır, ikizleri değil. Ayşe anneyi uyandırmalıyız.
HAVHAVCIK: Gel öyleyse…
ANNE: (Dışarıdan sesi duyulur.) Bu ne gürültü böyle? Nereden geliyor bu sesler? Hey, oradakiler! Kimsiniz?
KEDİŞ: Biziz Ayşe anne. Ben Kediş…
HAVHAVCIK: Ben de Havhavcık.
ANNE: Ne arıyorsunuz burada?
KEDİŞ: İkizlerin odasından geliyoruz. Oyuncaklar yine birbirine katıyorlar ortalığı.
HAVHAVCIK: Yastık savaşı yapıyorlar.
ANNE: Vay, demek oyuncaklardı her gün odayı kirletenler. Ben şimdi gösteririm onlara. Gelin benimle.
ÜÇÜ SAHNEYE GİRER.
ANNE: (Bağırır) Neler oluyor burada?
Hamamın suyu kesilmiştir.
İREM: Neler oluyor?
YAĞMUR: Neler oluyor!
KEDİŞ: Oyuncaklar yastık savaşı yapıyor…
İREM: Ne! Demek odamızı ger gece kirletenler bunlardı!
ANNE: Evet… Meğer Yastık canavarı bunlarmış!
KEDİŞ: Ne yapacağız şimdi? diye sordu Kediş.
HAVHAVCIK: Onlara ceza vermeyecek miyiz?
ANNE: Vereceğiz! Bundan sonra hiçbir zaman kurabiye yiyemeyecek oyuncaklar.
BEZ BEBEK: Ama haksızlık bu!
AYICIK: Ben kurabiyeyi çok seviyorum.
TAVŞANCIK: Biz sevmiyor muyuz sanki?
SERÇECİK: Ben Hem kurabiyeyi seviyorum, hem yastık savaşını. Cik cik cik…
GÜL PERİCİK: Ben de çok seviyorum, ikisini de…
SALLANAN ATIN COKEYİ: Bana kurabiye yeter.
HACIYATMAZ: Bana yastık savaşı da yetmez, kurabiye de yetmez.
KEDİCİK: Başka ne isterdiniz acaba beyefendi?
HACIYATMAZ: Limonata…
HAVHAVCIK: Avucunu yala…
ANNE: Bunu daha önce düşünecektiniz!
KEDİŞ: Kurabiye partisine kaldığımız yerden devam edemez miyiz acaba Ayşe anne?
ANNE: Edebiliriz… Ama kurabiye yok ki ortada.
KEDİŞ: Var…
ANNE: Nerede? Bildiğim kadarıyla onları aşırmıştı birileri.
KEDİŞ: Bendim o biri. Saklamıştım onları. Bu yaramaz oyuncakların her her yeri kirletip üstüne de kurabiye yemelerine dayanamazdım.
ANNE: (Güler) Ne iyi etmişsin Kediş! Peki limonata sürahisi ne oldu?
KEDİŞ: Onu da ben sakladım.
ANNE: Peki, neredeler şimdi onlar?
KEDİŞ: Bekleyin getirelim.
(Havhavcığa) Bana yardım eder misin Havhavcık?
HAVHAVCIK: Memnuniyetle.
İKİSİ ÇIKAR.
BEZ BEBEK: Yaşasın! Parti devam ediyor.
AYICIK: Kurabiyeler geliyor!
TAVŞANCIK: Limonata da…
SERÇECİK: Ben kurabiyeyi çok severim. Cik cik cik…
GÜL PERİCİK:
Kem kurabiyeyi hem limonatayı severim ben.
SALLANAN ATIN COKEYİ: Atın üstünde kurabiye yiyip limonata içerek at sürmeyi severim ben. Dıgı-dık, dıgı-dık, dıdı-dık…
HACIYATMAZ:
Ben kurabiye yiyip limonata içtikten sonra yastık savaşı yapmayı severim.
KEDİŞ TEPSİ DOLUSU KURABİYEYLE, HAVHAVCIK SÜRSAHİ DOLUSU LİMONATAYLA GİRER.
YAĞMUR: Gidip bir dolu tabakla bardak getireyim ben!
İREM: Ben de bardakları getireyim.
YAĞMUR: İREM: ANNE: Bir dolu tabakla bardak getirmenize gerek yok çocuklar. Beş tabakla beş bardak yeter. Bana, siz ikizlere, Kedişle Havhavcığa…
YAĞMUR: Tamam anne…
İREM: Tamam.
İKİSİ ÇIKAR. AZ SONRA TABAKLARLA, BARAKLARLA YENİDEN GİRERLER. KURABİYELER TABAKLARA KONUR, LİMONATA BARDAKLARA DOLDURULUR.
ANNE: Beşer tane getirin demiştim…
YAĞMUR: Bakarsın gerek olur anne…
İREM: Ağaçtan öte yol olabilir!
ANNE: (Güler) Sizi yaramazlar sizi…
BEZ BEBEK: Ağzım sulanıyor.
AYICIK: Bir an önce yemeye başlasak.
TAVŞANCIK: Yiyip içmeye başlasak.
ANNE DAĞITIMA BAŞLAR. KURABİYELERLE LİMONATAYI SADECE İKİZLERE, KEDİŞ’E, HAVHAVCIĞA VERİR, BİR DE KENDİSİ ALIR. BUNLAR KEYİFLE YİYİP İÇMEYE BAŞLARLAR.
İREM: Amma güzel olmuş kurabiyeler
ANNE: Limonata fena mı?
YAĞMUR: O da güzel anne…
KEDİŞ: Ben bugüne kadar böyle güzel kurabiye yememiştim.
HAVHAVCIK: Ben de…
YİYİP İÇENLER: Hah hah ha…
ANNE: Kadehleri tokuşturalım.
LİMONATA KADEHLERİNİ TOKUŞTURURLAR.
ANNE: Yastık canavarının şerefine…
YİYİP İÇENLER: Yastık canavarının şerefine! Hah hah ha…
SERÇECİK: (Üzgün) Biz ne yiyeceğiz? Cik cik cik?
ANNE: Hava…
GÜL PERİCİK: Ne içeceğiz?
ANNE: Cıva…
SALLANAN ATIN COKEYİ: Ama hava yenmez ki…
HACIYATMAZ: Cıva da içilmez…
ANNE: Sorumluluk nedir bilmeyenlere bunlar çok bile. Sorumluluk duygusunu öğreninceye kadar hiç birinize kurabiye de limonata da yok!
BEZ BEBEK: Söz veriyorum Ayşe anne. Sorumluluğu en kısa zamanda öğreneceğim…
ÖBÜR OYUNCAKLAR: Ben de, ben de…
AYICIK: Acaba avans olarak birazcık kurabiye alamaz mıyım?
ANNE: Kırıntı bile alamazsın.
ÖBÜR OYUNCAKLAR: Ben ben de alamaz mıyım? Avans olarak… Kurabiye… Azıcık…
ANNE: Yastık canavarı olacağınıza, önce sorumluluk sahibi olmayı öğrenin, sonra gelin.
BÜTÜN OYUNCAKLAR: Ah yastık kavgası, ah! Yaktın bizi!
HACIYATMAZ:Lütfen, birazcık kurabiye annecik… Söz veriyorum annecik… En kısa zamanda öğreneceğim sorumluluğu. Yastık canavarı da olmayacağım bir daha.
OYUNCAKLARIN HEPSİ: Ben de, ben de, ben de…
ANNE: Söz mü?
OYUNCAKLARIN HEPSİ: Söz!
ANNE: Söz mü?
OYUNCAKLARIN HEPSİ: Söz!
ANNE: Söz mü?
OYUNCAKLARIN HEPSİ: Söz!
ANNE: Öyleyse buyurun kurabiyeye!
OYUNCAKLARIN HEPSİ DE BİRER TABAK KURABİYE İLE BİRER BARDAK LİMONATA ALIR. LİNGO ŞİŞELER TÜRKÜSÜ EŞLİĞİNDE YER, İÇER, OYNARLAR:
“Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yastık oyunu oynamadan yatmaz Hacıyatmaz
Canıma değsin…
Yastıklaaar
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…
Giydiğim beyaz
Geceler ayaz
Bu da bir oyun Hacıyatmaz
Canıma değsin.
Yastıklaaar…
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…
Giydiğim sarı
Geceler yarı
Kim saçtı bu tüyleri Hacıyatmaz
Canıma değsin.
Yastıklaaar…
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…”
Giydiğim sarı
Geceler yarı
Yediğim kurabiyeler
Canıma değsin
Yastıklaaar…
Lino lingo yastıklar
Şimdi yastık oyunu var.
Var var var aman…”
BİTTİ
YAZAR İLE İLETİŞİM
İleti: [email protected]
Web: www.fevgun.com
Tel: 0342 338 16 18
0505 553 47 44
Gaziantep/Türkiye
Kayıt Tarihi : 22.6.2009 01:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)