Çocuk Tiyatrosu 04 Tilki Şarkıcı Oluyor

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Çocuk Tiyatrosu 04 Tilki Şarkıcı Oluyor

Tilki Şarkıcı Oluyor
Çocuk Oyunu
Yazan: FEVZİ GÜNENÇ

KİŞİLER:
TİLKİ:
BENEKLİ TAVUK:
AKÇA PİLİÇ:
SARI TAVUK:
ÇİL HOROZ:
KARA KARGA:
AĞAÇKAKAN:
ASLAN:
ÇOMAR:
KARABAŞ:
AKBAŞ:
KANGAL:
BOZO:

DEKOR: Ormanda bir açık alan.

TİLKİ: (Kucağındaki olmayan sazını tıngırdatıp dertli dertli türkü söyleyerek girer, dans ederek sahnede dolaşır.)
Şair oldum şiir yazdım
Bahçeme çukur kazdım.
Eskiden şiir söylerdim
Artık şarkıcı oldum…
Şimdi bana bir tavuk lazım…
Dın dın da, dındın…
Dın dın da, dındın…

BENEKLİ TAVUK: (Dans ederek girer, şarkı söyler boynundan benekli renklerle süslü kâğıt şerit kurdeleler sarkmaktadır.)
Geliniz bayanlar, baylar
Bakın bakın Tilki bana
Ne güzel türküler söyler…
Gıt gıt da gıdak,
Gıt gıt da gıdak
Tilki beni seç,
Akça’yı bırak…

TİLKİ:
Torbamda olsaydı bir avuç darı
Hepsinin de rengi sarı mı sarı
Saçardım önlerine
Avlardım tavukları…
Dın dın da dın dın…
Dın dın da dındın…

BENEKLİ TAVUK: Ne kadar güzel şarkı söylüyorsunuz Tilkiciğim!
TİLKİ: Seni görünce bana bir şeyler oluyor Benekli tavuğum. Şarkılarla dolup taşıyorum, canım...
BENEKLİ TAVUK: Öyleyse neden gelip beni babam Horoz beyden istemiyorsun?
TİLKİ: Ah, canııım… İstemediğimi mi sanıyorsun?
BENEKLİ TAVUK: İstedin mi?
TİLKİ: İstedim tabii…
BENEKLİ TAVUK: Ne dedi?
TİLKİ: Ben bir orman şarkıcısına kız vermem, dedi.
BENEKLİ TAVUK: Yaa? Ne yapacağız şimdi peki?
TİLKİ: Seni kaçıracağım.
BENEKLİ TAVUK: Sahi mi?
TİLKİ: Sahi… Hiç durma, git bohçanı hazırla. Saat altıda satın altında buluşalım.
BENEKLİ TAVUK: Saat mı? O nerde ki?
TİLKİ: Pardon, insanlara özendim. Dere kenarında diyecektim.
BENEKLİ TAVUK: Tamam. Ben gidip bohçamı hazırlayayım. (Sevinçle kanat çırparak çıkar.) Saat tam altı’da dere kenarında olurum…
TİLKİ: (Sevinçli) İşi yaptık,işi yaptık…
KARGA: (Köşesinde söylenir.) Budala Benekli tavuk…

AKÇA PİLİÇ: (Dans ederek girer, şarkı söyler. Boynundan beyaz kâğıt şerit kurdeleler sarkmaktadır.)
Neden beni değil de neden
Neyim eksik Benekli’den
Türkü söylüyorsa Tilki
Bana söylüyor bilin ki.
Gıt gıt da gıdak,
Gıt gıt da gıdak
Tilki beni seç,
Sarı’yı bırak…

TİLKİ:
Benekli de kim oluyor?
Gönlümde yalnız Akça var
Akça tavuğa kavuşsam
Benim olurdu dünyalar.

AKÇA PİLİÇ: Ne kadar güzel şarkı söylüyorsunuz Tilkiciğim.
TİLKİ: Seni görünce bana bir şeyler oluyor Akça tavuğum. Şarkılarla dolup taşıyorum canım...
AKÇA PİLİÇ: Öyleyse neden gelip beni babam Horoz beyden istemiyorsun?
TİLKİ: Ah, canııım… İstemediğimi mi sanıyorsun?
AKÇA PİLİÇ: İstedin mi?
TİLKİ: İstedim tabii…
AKÇA PİLİÇ: Ne dedi?
TİLKİ: Ben bir orman şarkıcısına kız vermem, dedi.
AKÇA PİLİÇ: Yaa? Ne yapacağız şimdi peki?
TİLKİ: Seni kaçıracağım.
AKÇA PİLİÇ: Sahi mi?
TİLKİ: Sahi… Hiç durma, git bohçanı hazırla. Saat altıda satın altında buluşalım.
AKÇA PİLİÇ: Saat mı? O nerde ki?
TİLKİ: Pardon, insanlara özendim. Dere kenarında diyecektim.
AKÇA PİLİÇ: Tamam. Ben gidip bohçamı hazırlayayım. (Sevinçle kanat çırparak çıkar.) Saat tam altıda dere kenarında olurum…
TİLKİ: (Sevinçli) İşi yaptık,işi yaptık…
KARGA: (Köşesinde söylenir.) Budala Akça tavuk…
TİLKİ:
Ah bir tavuğum olsaydı
Bir yetmez onbir olsaydı
O da yetmez yüz olsaydı
Dünyadaki tüm tavuklar
Benim olsa, benim olsa…
Dın dın da dın dın… Dın dın da dındın…

SARI TAVUK: (Dans ederek girer, dansederek şarkı söyler. Onun da boynundan sarı kâğıt şerit kurdeleler sarkmaktadır.)
Benekli ha, Akça kız ha
güleyim bari, hah hah ha…
Gör Tilkinin işlerini
Ben süslerim düşlerini.
Gıt gıt da gıdak, Gıt gıt da gıdak
Tilki beni seç, Akça’yı bırak…

TİLKİ:
Akça tavuk mu?
Akça da kim oluyor?
Benim gönlüm sadece
Seninle dolup taşıyor
Sarı tavuk, Tilki yalnız
Senin için yaşıyor.

SARI TAVUK: Ne kadar güzel şarkı söylüyorsunuz Tilkiciğim.
TİLKİ: Seni görünce bana bir şeyler oluyor Akça tavuğum. Şarkılarla dolup taşıyorum canım...
SARI TAVUK: Öyleyse neden gelip beni babam Horoz beyden istemiyorsun?
TİLKİ: Ah, canııım… İstemediğimi mi sanıyorsun?
SARI TAVUK: İstedin mi?
TİLKİ: İstedim tabii…
SARI TAVUK: Ne dedi?
TİLKİ: Ben bir orman şarkıcısına kız vermem, dedi.
SARI TAVUK: Yaa? Ne yapacağız şimdi peki?
TİLKİ: Seni kaçıracağım.
SARI TAVUK: Sahi mi?
TİLKİ: Sahi… Hiç durma, git bohçanı hazırla. Saat altıda satın altında buluşalım.
SARI TAVUK: Saat mı? O nerde ki?
TİLKİ: Pardon, insanlara özendim. Dere kenarında diyecektim.
SARI TAVUK: Tamam. Ben gidip bohçamı hazırlayayım. (Sevinçle kanat çırparak çıkar.) Saat tam altıda dere kenarında olurum…
TİLKİ: (Sevinçli) İşi yaptık,işi yaptık…
KARGA: (Köşesinde söylenir.) Budala Sarı tavuk…

TİLKİ:
A-a-a! Şuraya bakın!
Çil horoz değil mi gelen
Aman aman pek öfkeli
Sıvışmalı burdan hemen…
Dın dın da dın dın…
Dın dın da dındın…
(Bir kenara çekilip siner.)

ÇİL HOROZ TAVUKLAFRI ÖNÜNE KATMIŞ KOVALAYARAK SAHNEYE GİRER. TAVUKLAR KAÇARKEN GIT GIT GIT SESLER ÇIKARIR. HOROZ ÖTER.

ÇİL HOROZ:
Yine benden izinsiz
Geziye mi çıktınız?
Kümese dön Benekli,
Sarı Tavuk, Akça kız.
Yürü kümese, yürü
Ü-ürü de ü-ürü…
(Tavukları kovalayarak onların peşi sıra sahneden çıkar.)

TİLKİ: (Keyfi kaçmıştır.)
Bütün hayallerin sonu
Böyle mi olmalı canım
Bazen de kucağım tavuk
Tüyüyle dolmalı canım
Dın dın da dın dın…
Dın dın da dındın…

KARA KARGA: (Kanat çırparak Tilkinin yanına gelir.) Yine ne numaralar çeviriyorsun tavuk düşmanı?
TİLKİ: Tavukları seviyorum be Karga! Sevmek düşmanlık mı?
KARA KARGA: Değil ama bir de onlara zarar vermesen…

TİLKİ:
Neyse hele akşam olsun
Saat altı uzak sayılmaz
Üçü birden gelecek
Tilki tavuklarının
Hiç birinden ayrılmaz…
Dın dın da dın dın…
Dın dın da dındın…

KARA KARGA: Kes artık şu “dın dın”ı. Kafamızı şişirdin sabah sabah!
TİLKİ: Ah, karga kardeş, ah! Ben bu tavukların derdinden öleceğim.
KARA KARGA: Amin!
TİLKİ: Ne dedin?
KARA KARGA: Amin dedim.
TİLKİ: Aşk olsun… Kargacığım… Öleyim mi yani? Dostluk bu mu?
KARA KARGA: Öl de tavuklar belandan kurtulsun, ben de senin dırdırlarından kurtulayım. Nedir bu senden çektiğim! Daha karanlığın köründe başlıyorsun saz çalmaya, türkü çağırmaya. Dın dın da dın dın… Dın dın da dın dın… Valla şimdi Aslan kıralımız duyarsa senin için hiç hayırlı olmaz Tilki Kardeş.
TİLKİ: Ben tavukların derdinden ölüyorum Karga! Aslan umurumda mı? Değil aslan, şimdi karşıma ormanın bütün hayvanları çıksa hepsini tepelerim valla.

KARA KARGA: Atma Recep!
AĞAÇKAKAN: (Dışarıdan bağırır.) Kimdir bana sabah uykularımı haram eden o kendini bilmez!
KARA KARGA: İşte! Söylemiştim sana!
TİLKİ: (Korkudan tir tir titrer) Ki-ki-kimdir o Kargacığım? As… As… Aslan mı yoksa?
KARA KARGA: Yok, dua et ki aslan değil. Ağaçkakan.
TİLKİ: Oh be, Aslan sanıştım.
AĞAÇKAKAN: (Öfkeyle rüzgâr gibi girer, şarkı söyleyip dans ederek sahnede bir tur atar.)
Ağaçkakan’dır adım
Gerekirse uçarım
Olmasa da kanadım…
Kim ki bulaşacak bana
Orman zindan olur ona.
(Karga’nın yanına gelir durur.) Karga karga! ..
KARA KARGA: Buyur Ağaçkakan kardeş?
TİLKİ: (Karganın arkasına saklanır.)
AĞAÇKAKAN: Kimdir sabah uykularımı haram eden? Onu bana hemen göster. Belki canı dayak ister.
TİLKİ: (Başını uzatır.)
Amma sinirlenmiş ha! Sinirli bir Ağaçkakandan zararlısı olamaz.
AĞAÇKAKAN: (Bağırır) Kimdir o? Nerededir, söyle bana! Fındık vereceğim sana.
KARA KARGA: Valla… Bilmem ki nerede Ağaçkakan kardeş? Şurada… (Başıyla kendi arkasını gösterir.) Desem değil… Burada… (Başıyla kendi arkasını gösterir.) Desem değil!
AĞAÇKAKAN: Yedim ben şimdi onu, yedim yedim! .. (Karganın arkasına atılır.) Bildim seni! Tilkisin! Saklanma karganın arkasına! Erkeksen çık ortaya!
TİLKİ Yok, ben erkek değilim. Ben bir hanımefendiyim… (Kaçar)
AĞAÇKAKAN: (Kovalar) Nereye kaçarsan kaç, kurtulamazsın elimden.
KARA KARGA: Ne zaman hanım oldun sen Tilkiciğim?
TİLKİ: Kes sesini Karga… Korku adamı işte böyle hanımefendi de yapar, kadınefendi de...

TİLKİ KAÇAR, SİNCAP KOVALAR.

AĞAÇKAKAN: Tilkiii!

TİLKİ: Buyurun sevgili Ağaçkakan efendimiz…

AĞAÇKAKAN: Bırak şimdi yağcılığı. Kaçma! Kaçma diyorum sana!
TİLKİ: Yiğitliğin onda dokuzu kaçmakmış ama…
AĞAÇKAKAN: Nasıl olsa yakalarım seni.
TİLKİ: İşte o zor biraz.
AĞAÇKAKAN: Yakalarsam ne yaparım seni biliyor musun?
TİLKİ: Bilmiyorum. Sen biliyor musun?
AĞAÇKAKAN: Ben de bilmiyorum.
TİLKİ: Sana küçük bir jest yapalım, dedik be Ağaçkakan hanım. Nedir bu öfkeniz?
AĞAÇKAKAN: (Şaşırmış, durur.) Jest mi? Ne jesti?
TİLKİ: Pencerenin altında bir serenat okuyalım, demiştik…
AĞAÇKAKAN: Bana mı? Ah, ne romantiiik…
KARA KARGA: Yo, hayır! Çoğul konuşma Tilki. Beni bulaştırma kirli işlerine.
TİLKİ: (Kargaya) Seni bulaştıran kim be?
KARA KARGA: Tık tık dık, tik tik tik… diye çoğul konuşuyorsun ya…
TİLKİ: O benim kibarlığımdan budala… Kibarlar sizli bizli konuşmazlar mı?
KARA KARGA: Kibara bak kibara.. Maşallah! Nazar değmez inşallah! Tu tu tu…
TİLKİ: Tükürme be! Tükürüklerinle bostan sulanır.
AĞAÇKAKAN: (Araya girer, kargaya) Siz bizim işimize karışmayın karga hanım. Kıskanıyorsunuz beni değil mi? Hayatımda ilk defa biri, bir serenat okuyor bana. Bunu çok görmeyin Ağaçkakan hanıma.
KARA KARGA: (Tilkiye doğru eğilerek fısıltıyla konuşur.) Aldın mı başına belayı Tilki…
TİLKİ: (Üzgün; Kargaya doğru eğilerek fısıltıyla konuşur.) Aldım galiba…
KARA KARGA: At artık başından atabilirsen onu…
TİLKİ: Doğru… İşin burasını düşünmemiştim.
ASLAN: (Kükreyerek girer.) Nedir bu şamata böyle, ha!

HEPSİ BİRER KÖŞEYE SİNER.

ASLAN: (Öfkeli) Sabah uykumu haram ettiniz bana! (Kargayı göür.) Bütün bu gürültüler senden mi çıkıyor Karga?
AĞAÇKAKAN: (Başını uzatır.) Evet evet ondan çıkıyor Sayın Kralımız.

KARA KARGA: (Ortaya çıkar.) Kuru iftira! Hem yap et, hem suçu başkasına at.
AĞAÇKAKAN: (Ortaya çıkar.) İftira değil işte. İftira olsa neden Tilkiye değil de sana atacağım?
KARA KARGA: O sana serenat yapıyor ya…
ASLAN Serenat mı? Serenat da ne?
KARA KARGA: Serenat şarkıdır efendim. Sevilen insanların penceresinin altında saz çalıp şarkı söyleyerek onu överlerse, serenat yapmış olurlar.
ASLAN: Kim yaptı şimdi bunu?
AĞAÇKAKAN: (Cilvelenir.) Tilki bey…
ASLAN: Kime yaptı? Bana mı?
AĞAÇKAKAN: (Cilvelenir) Bana…
ASLAN: Birinin sana serenat yapması için budala olması gerek?
AĞAÇKAKAN: Neden efendimiz? Kalbimi kırıyorsunuz ama.
ASLAN: Az dur, şimdi kemiklerini de kıracağım senin. Senin de Şair Tilki! Kimse benden başkasına serenat yapamaz bu ormanda! Anlaşıldı mı?

TİLKİ İLE AĞAÇKAKAN KAÇAR.

ASLAN: Kaçmayın! Geliyorum! Yakala şunları Karga!
KARA KARGA: Gerçekten yakalayayım mı efendimiz?
ASLAN: Yok canım. Şaka yaptım şaka… Zavallılar korkudan donlarını ıslattılar.
KARA KARGA: Kim olsa ıslatırdı efendimiz. Ben bile…
ASLAN: Evet, kim olsa… Herkes benden korkuyor, değil mi Karga?
KARA KARGA: Korkuyor efendimiz.
ASLAN: (Ağlamaya başlar) Iıı…
KARA KARGA: Ağlamayın… Niçin ağlıyorsunuz efendimiz?
ASLAN: Mutsuzum Karga, çok mutsuzum…
KARA KARGA: Neden efendimiz? Koskoca ormanlar kralısınız. Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz ardınızda.
ASLAN: (Üzgün) Kendimi fazlasıyla yalnız hissediyorum. Hiç dostum yok. Herkes korkuyor benden. O yüzden da kaçıyor. Kimse benimle seksek oynamıyor.
KARGA: (Şaşkın) Seksek mi?
ASLAN: (Üzgün) Sadece seksek olsa iyi. Kimse benimle elim sende oynamıyor.
KARGA: (Şaşkın) Elim sende mi?

ASLAN: (Üzgün) Köşe kapmaca…
KARGA: (Şaşkın) Yaaa! ..
ASLAN: (Üzgün) Benimle lades tutuşan bile yok.
TİLKİ: (Başını uzatır.) Biri lades mi dedi? Tavuk kemiğiyle ledes tutuşmak isteyen mi var? Hani tavuk nerede? .. (Sesi uzaklaşır) Tavuuuk, tavuklaaar! .. Tavukçuklarııım! .. Sizi benden başkası yiyemeeez! ..
ASLAN: (Üzgün) Ben ağlamayayım da kim ağlasın Karakargaaa? (Şarkı söyler.) Yalınızım a dostlar, yalnızım yalnız… (Ağlar) Iııı…
KARA KARGA: (Acıklı) Susun… Ağlamayın… (Ağlamaya başlar) Iıı… Iıı… Iıı…
ASLAN: (Şaşkın) Dur be karga, sen niçin ağlıyorsun?
KARA KARGA: Sizin ağlamanıza dayanamıyorum. Siz ağlayıp yorulmayın Ben sizin yerinize ağlarım.
ASLAN: (Kargayı kucaklamak ister.) İşte! Dost bu!
KARA KARGA: (İrkilir, geriler) Ay! ..
ASLAN: Benim sadık arkadaşım. Ağla ağla. Oooh, ne kadar rahatladım. Şimdi de bir serenat söyler misin bana?
KARA KARGA: Serenat mı? Ben bir bayanım Sayın Kralım. Bayanlar serenat okumazlar ki…
ASLAN: Okurlarsa dünyanın sonu mu olur?
KARA KARGA: Olmaz…
ASLAN: Öyleyse oku. Oku diyorum sana! Emrediyorum!
KARA KARGA: Pe… Pe… Peki efendim. Sinirlenmeyin. (Okumaya başlar)
Tamburamın ucu pekmez…
Çalarım çalarım sesi çıkmaz…
ASLAN: Bu nasıl serenat be!
KARA KARGA: Bu daha başlangıcı efendimiz. Arkası gelecek.
ASLAN: Haaa… Eee? ..

KARA KARGA:
Aslan der ki ben âlâyım
Karganın başına belayım…
ASLAN: Sen ne diyorsun be?
KARA KARGA: İyiler arkadan geliyor…
Dan dini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Sür danacı danayı
Yemesin lahanayı…

ASLAN: Bu nasıl serenat ya hu! Uykumu getirdi.
KARA KARGA: Ben de onun için söylüyorum zaten efendim. Sizi uyutup tüyeceğim.
ASLAN: Bunu içinde aslan da yok.
KARA KARGA: Yok mu? Dur şimdi içine bir aslan sokarım. O zaman ninni de ninni olduğuna pişman olur.
ASLAN: İstemez istemez… Ben vazgeçtim senin serenadından. Tilkiyi çağır bana. Haydi, şimdi ben içeriye giriyorum. Gelsin serenadını söylesin. Ben de pencereye çıkıp gül atayım ona.
KARA KARGA: Pe-pe-peki Aslan Kralımız…
ASLAN: (Yuvasına girer)

TİLKİ İLE AĞAÇKAKAN SAHNEYE GELİR.

TİLKİ: Aslan gitti mi, Kargacığım, gitti mi?
KARA KARGA: Gitti ama sana bir siparişi var.
TİLKİ: Ne siparişi be, ben lokantacı mıyım?
KARA KARGA: Ismarıcı var ısmarıcı.
TİLKİ: Ismarıcı mı? Güzeeel… Ne ısmarlıyor Aslan Kralımız bana?
KARA KARGA: Kendisine bir serenat söylemeni ısmarıç ediyor.
TİLKİ: Serenat mı? O iş kolay canım.
AĞAÇKAKAN: (Atılır) Hayır, zor!
TİLKİ: Zor mu? neden zor olsun? Benim için bundan kolayı yok. Bir iki laf gevelerim. Bir iki de dın dın dın yaparım. Tamamdır. Böylece gönlünü kazanmış olurum kralımızın.
AĞAÇKAKAN: Benden başkasına serenat yaparsan gözlerini oyarın senin.
TİLKİ: (Kendi kendine) Çattık belaya. (Ağaçkakan’a) Tavuklara da mı okumayacağım?
AĞAÇKAKAN: Tavuklara da…
TİLKİ: Yandım desene…
AĞAÇKAKAN: Evet, yan. Bana yan. Ormanda benden başkasını dost etmem sana.
Yandım yandım kar mı verdin
Ekşi tatlı nar mı verdin…
ASLAN: (Çıkar) Geldin mi Tilkiciğim? Ooo, serenada başlamışsın bile. Ne güzel söylüyorsun. Devam devam…
TİKİ: (Kendi kendine) Devam demesi kolay… (Korkuyla Ağaçkakan’a bakar.)

AĞAÇKAKAN: (Tilki’ye, gözlerini oyarım işareti yapar.)
TİLKİ: (Şarkı söyler)
İki duvar arasına bir Tilki…
Tilki, sonun iyi değil hiç bil kiii
Bir yanda Aslanım kükreyip durur.

ASLAN: (Kükrer)
Ağaçkakan’sa arkamda
Beni ağaç sanır, enseme vurur.

AĞAÇKAKAN: Tak tak tak…

TİLKİ: (Acıklı acıklı söyler, çalar)
Tilki olacağıma
Olsaydım keşke çakal
Yukarı tükürsen bıyık
Aşağı tükürsen sakal.
Ne yapsın şimdi zavallı
Tilki denen andavallı.
Dın dın da dın dın
Dın dın da dın dın…
Nerdesiniz piliçlerim,
Nerdesiniz tavuklarım? ..
Ben, siz varsanız varım…
Dın dın da dın dın
Dın dın da dın dııın…
Tilki işte şimdi yandııın…

ASLAN: (Öfkeli) Bu ne diyor be?
KARA KARGA: (Yatıştırmaya çalışır.) Siz varsanız varmış Tilki de. Siz yoksanız yokmuş. Sizin özleminizle tutuşmuş yanmış.
ASLAN: Niye özlüyor, niye yanıyor canım? İşte ikimiz de buradayız ya. (Kollarını açıp Tikinin üstüne yürür.) Gel benim can dostum. Biricik arkadaşım. Seni ödüllendireyim. Seni kucaklayayım.
TİLKİ: (Kaçar) İmaaat! Can kurtaran yok mu! (Koşarak sahneden çıkar.)
AĞAÇKAKAN: (Sahne çıkışında durarak Tilki’ye seslenir.) Nereye böyle aceleyle? Dur da konuşalım.
TİLKİ: (Sesi) Duramam, saat altıya geliyor; randevum var.
AĞAÇKAKAN: (Kendi kendine) Artık randevuyla görüşülüyor bu Tilkiyle demek. (Seslenir) Hay, Tili! Dur ya hu, randevuyu kimden alacağız, onu söyle bari.
TİLKİ: (Sesi, öteden) Karga’dan kargadan; Karakarga’dan…
AĞAÇKAKAN: (Karganın yanına gelir.) Sayın Karga… Bay Tilki için randevu…

ASLAN: (Ağaçkakan’a bağırır.) Kapsama alanı dışında! Benimle konuşuyor görmüyor musun? (Kargaya) Niçin kaçtı şimdi bu Tilki?
KARA KARGA: Hayal görüyor efendimiz.
ASLAN: Beni hayal sanıyor ha? Kafayı yedi desene. Bu tilkinin dostluğuna güvenilmez derlerdi de inanmazdım. İyisi mi gidip ben biraz avlanayım. Sen buradasın değil mi Kargacığım?
KARA KARGA: Buradayım Sayın Kralımız.
ASLAN: Sarayıma göz kulak olursun artık.
AĞAÇKAKAN: (Alaycı, kendi kendine.) Saraya bak…
KARA KARGA: Ne zaman dönersiniz efendim?
ASLAN: Canım ne zaman isterse…
KARA KARGA: Şey, pardon… Hani, arayıp soran olursa… diye sordum.
ASLAN: Anladım. Akşama ancak dönerim.
KARA KARGA: Peki efendimiz. Güle güle efendimiz.
AĞAÇKAKAN: Yeter yeter, yağı taşırdın.
KARA KARGA: Sana ne oluyor be! Kral sarayını bana emanet etti diye kıskanıyorsun değil mi?
AĞAÇKAKAN: Sen bu kedi yuvasına saray mı diyorsun?
KARA KARGA: Bak, krala söylerim ama.
AĞAÇKAKAN: Aman, tamam tamam. Sarayınızı yemedik. Ben gidip kendime yeni bir saray yapayım.
KARA KARGA: Aman ağacı az gagala. Gagalanırken gıdıklanan ağaçların gülmesinden geçilmiyor.
AĞAÇKAKAN: Sen benimle alay et hele. Yaptığım zaman görürsün. Konuk gelmek istersin ama havanı alırsın. Hoşça kaaal…
KARA KARGA: Yürüüü. Anca uçarsın!
AĞAÇKAKAN: (Kanat çırparak sahneden çıkar.)
TİLKİ: (Telâşla girer.) Aman, ocağına düştüm Karga!
KARA KARGA: Yine ne oldu? Çiftçinin çomarı mı var peşinde?
TİLKİ: Şimdilik ne çomar var, ne horoz.
KARA KARGA: Eee, derdin ne?
TİLKİ: İşi, tereyağından kıl çeker gibi hallettim. Gerçi üçünü bir arada yaşamaya zor razı ettim ama sonunda ikna oldular. Tilkiden kaçış var mı?
KARA KARGA: Sendeki bu dil varken korkarım bir gün beni de kafeslersin.
TİLKİ: Yok canım… Bizim kılıcımız dostları kesmez.
KARA KARGA: Peki benden ne istiyorsun?
TİLKİ: Çoğa varmaz burada olur Horoz da Çomar köpek de. Lütfen Tavukçuklarımı saklayacak bir yer bul bana. Acele olsun ama.

KARA KARGA: Tavukçuklarını mı? Kaç tane ki bunlar?
TİLKİ: Üç tane?
KARA KARGA: Üçünü de mi kaçırdın?
TİLKİ: Öyle oldu.
KARA KARGA: Hani neredeler?
TİLKİ: Aha, şuracıkta… “Sizi sarayıma götürüyorum,” diye kandırdım onları. Lütfen şöyle iyi bir yer bul bize. Hiç olmazsa akşama kadar… Gece işlerini bitireceğim zaten.
KARA KARGA: Elimde de tam istediğin gibi bir saray var.
TİLKİ: Uzakta mı?
KARA KARGA: Yok, uzakta değil. Yakında. (Eliyle Aslan’ın yuvasını gösterir.) İşte…
TİLKİ: Bu aslanın sarayı değil mi?
KARA KARGA: Evet ama şimdi boş.
TİLKİ: Aslan nerede?
KARA KARGA: Avlanmaya gitti.
TİLKİ: Sakın dönmesin.
KARA KARGA: Yok, akşamdan önce dönmem dedi.
TİLKİ: İyi bari. Çok teşekkür ederim Kargacığım. Senin bu iyiliklerini nasıl
öderim bilmem.
KARA KARGA: Orası kolay canım. Emlakçilik hizmetimin karşılığı olarak bana beş-on kalıp sabun, biraz incik boncuk, biraz da cıncık getitirsen yeter.
TİLKİ: O iş kolay canım. Ben kızları çağırayım.
KARA KARGA: Çağır bakalım.
TİLKİ: (Seslenir) Kızlaaar! Sarayınız hazır.

TAVUKLAR GIDAKLAŞARAK GİRER.

HEPSİ: Hani hani hani? ... Gıt gıt gıt…

BENEKLİ TAVUK: Önce ben gireceğim. Gıt gıdaaak…
AKÇA TAVUK: Hayır ben ben… Gıt gıt gıdaaak
SARI TAVUK: Benden önce kimse giremez! Gıdaaak!
KARA KARGA: Giririn; girin bakalım. Girdiğinize pişman olmazsanız şaşarım.

ÜÇ TAVUK İTİŞEREK ASLANIN YUVASINA GİRER.

TİLKİ: İtişmeyelim kızlar. Sarayımda hepinize yetecek kadar yer var. Girin girin girin. Siz içeride yan gelip yatın. Keyfinize bakın.
ASLAN: (Dışarıdan kükremesi duyulur.)
KARA KARGA: Benim duyduğumu sen de duydun mu?
TİLKİ: Duy-duy-duydum…
KARA KARGA: Aslanın kükremesi değil mi bu?
TİLKİ: Ta-ta-ta kendisi. Nereden çıktı bu? Hani akşama kadar gelmeyecekti.
KARA KARGA: Valla bana öyle söylediydi.
ASLAN: (Girer) İyi günler çocuklar!
KARA KARGA: İyi günler, iyi günler de…
TİLKİ: Aslında kötü günler.
KARA KARGA: Gitti bizim sabunlar.
TİLKİ: Sen ne sabunundan söz ediyorsun be? Gitti mis gibi tavuklar…
KARA KARGA: İnci boncuklar, evlada!
TİLKİ: Elveda Sarı Tavuk, Elveda Benekli, Elveda, Akçakız…
ASLAN: Ne oluyor size böyle? Ne söylenip duruyorsunuz.
KARA KARGA: Hani akşama kadar dönmeyecektiniz efendim?
ASLAN: Baktım hava bulutlu. Avlanmaktan vazgeçtim. Ufak tefek bir şeylerle kahvaltı yapıp idare ederim artık. Haydi, git bir şeyler bul getir bana Karga.
KARA KARGA: Buna gerek kalmadı efendimiz.
ASLAN: Nasıl yani? Neden?
KARA KARGA: Şey… Tilki’nin size bir sürprizi var da.
ASLAN: Sürpriz mi? Sürprizlere bayılırım. Nedir sürpriz? Bir hediye değil mi Nasıl bir hediye?
KARA KARGA: Keşke bir olsa. Tam üç tane.
ASLAN: Mükemmel! İyi ama üç tane ne?
TİLKİ: Ta-ta-tavuk efendim.
ASLAN: (Sevinçle) Ne! Tavuk mu! Bayılırım tavuklara! Şanslısın Tilkiciğim. Lades kemiğiyle bahis tutuşuruz seninle. Hani, nerede tavuklarım?
TİLKİ: Sarayınızdalar efendim. Çağırayım. (Seslenir) Sa-sa-sarı Tavuuk!
BENEKLİ TAVUK: (İçeriden) Efendim Tilkiciğim. Gıt gıt gıdaaak…
KARA KARGA: Son gıdaklaman olacak bu senin, zavallı yavrum.
ASLAN: (Sevinçli) Gerçek bir tavuk sesi bu!
TİLKİ: Be-be-benekli Tavuuuk…

AKÇA TAVUK: (İçeriden) Efendim Tilkiciğim. Gıt gıt gıdaaak…
TİLKİ: A-a-akça kııız…
SARI TAVUK: (İçeriden) Efendim Tilkiciğim. Gıt gıt gıdaaak…
TİLKİ: Ge-ge-gelin buraya! Hayır hayır gelmeyin!
ASLAN: Neden gelmeyeceklermiş?
TİLKİ: Gelin gelin! Ya da gelmeyin… Kaçın! Başınızın çaresine bakın.
KARA KARGA: Kaçacak yer mi var? Nereye kaçacak zavallılar?
BENEKLİ TAVUK: (Çıkar) Bizimle şakalaşmak mı istiyorsun Tilkiciğim. Aaa! Bunlar da kim? Şu şirkin şey Kara karga da… Bu beyefendiyi tanıyamadım.
ASLAN: Bendeniz Ormanlar Kralı Aslanım küçük hanım.
BENEKLİ TAVUK: Aman Tanrım! Ormanlar Kralı ha! Ne kadar şanslıyız. (Seslenir) Gelin kızlar gelin! Bakın kim var burada!
AKÇA PİLİÇ: (Çıkar) Aaa! Bu kim?
BENEKLİ TAVUK: Kral…
AKÇA PİLİÇ: Kral mı? Ne Kralı?
BENEKLİ TAVUK: Ormanlar kralı…
AKÇA PİLİÇ: Harika!
SARI TAVUK: Ormanlar Kralı mı? Açılın açılın ben de göreyim.
ASLAN: Dediğim gibi, çok şanslınız kızlar. Bir arslan tarafından yenmek her tavuğa nasip olmaz.
BÜTÜN TAVUKLAR: Ne! Bizi yiyecek misiniz?
ASLAN: Siz başka ne işe yararsınız ki yavrucaklar?
BENEKLİ TAVUK: Yumurta yumurtlarız.
ASLAN: I-ıh, yumurta sevmem.
AKÇA PİLİÇ: Rafadanı iyi olur.
SARI TAVUK: Domatesli yumurtanın tadına doyum olmaz.
ASLAN: (Bağırır) Yumurta sevmem! Sizi yiyeceğim.
ÜÇ TAVUK: Anneciğim anneciğim…
ASLAN: Çağırın çağırın anneniz de gelsin. Siz ancak dişimin kovuğuna yetersiniz. Hatta babanızı da çağırın.
HOROZ: (Girer) Çağırmalarına gerek yok aslan efendi. Biz geldik bile.
ASLAN: Siz mi? Eşiniz hanımefendiyle mi?
HOROZ: Hayır, süt kardeşim Çomar beyle!
ÇOMAR: Kralsan krallığını bil Aslan! Senin hükmün ormanda geçer. Köyün tavuklarına ilişme.
ASLAN: (Alaycı) Emredersiniz Çomar bey. Başka bir isteğiniz?

ÇOMAR: Tavukları bırak yeter.
ASLAN: Tamam… Ama ancak işleri bitince bırakabilirim. Yani ben onları yedikten sonra. Tüyleriyle kemikleri sizin olabilir. Anlaştık mı?
BENEKLİ TAVUK: Canavarlık bu!
AKÇA PİLİÇ: Bizi yiyecek miymiş?
SARI TAVUK:Hiç vicdan yok mu sende?
BENEKLİ TAVUK: Kurtar bizi Çomar amca
AKÇA PİLİÇ:Kurtar bizi Horoz baba
SARI TAVUK: Kurtar bizi Katga!
ÇİL HOROZ: Tamam çocuklar kurtulacaksınız. Size yan bakanların canına okuyacağım. (Tilkiye saldırır, onun burnuna bir gaga atar.)
TİLKİ: Ah burnum! Amma fena gagaladı ha! Bıçaktan keskın valla bunun gagası.
ÇİL HOROZ: Bir daha ister misin?
TİLKİ: İstemem istemem kalsın. Aslın götürün. Tavuklarınız sizin olsun. Bir daha da tavuklara dönüp bakarsam n’olayım.
KARGA: Umarım aklın başına gelmiştir.
TİLKİ: Geldi geldi. Horozon gagası da burnumu deldi.
ÇİL HOROZ: Umarım bir daha tavuklara ilişmezsin.
TİLKİ: İlişmem ilişmem.
KARA KARGA: Ben hiç ummuyorum.
TİLKİ: Nedenmiş o?
KARA KARGA: Alışmış kudurmuştan beterdir.
TİLKİ: Yoo, canımı pazarda bulmadım ben.
KARA KARGA: Haydi öyleyse, hemen tüy buradan.
Tamam. (Kaçarak sahneden çıkar.)
Tilki, hey Tilki!
TİLKİ: (Çıkıştan başını uzatır.) Ne var?
KARA KARGA: Kuyruğunu unuttun.
TİLKİ: (Arkasını yoklar) Kuyruğumu mu? Kuyruğum yerinde…
KARA KARGA: Şaka şaka.
TİLKİ: Olmaz olsun böyle şaka.
KARABAŞ: (Dışarıdan sesi) Hey, baba, bir kaçak yakaladık. Tutalım mı, bırakalım mı?
ÇOMAR: Tutun.
KARA KARGA: (Kendi kendine) Eyvah, bizim Tilki kaçamadı.
ÇOMAR: Eee, siz ne diyorsunuz Aslan efendi?

ASLAN: Terbiyenizi takının. Bana aslan kralım diyeceksiniz.
ÇOMAR: Yok canım…
ASLAN: Defolup gidin buradan. Çok acıktım. Artık yemeğimi yiyeceğim.
ÇOMAR: Aferin sana. Aklın başına geldi. Sen yemeğini ye. Yürüyün kızlar biz gidiyoruz.
ASLAN: Hey, durun, tavukları nereye götürüyorsunuz?
ÇOMAR: Kümese gidiyoruz… Tavukların yeri kümesleridir.
ASLAN: İyi ama benim yemeğim onlar.
ÇOMAR: Sen artık benim burnumu yersin.
ASLAN: Burnunu mu? O kadarcık şeyle doymam ki.
ÇİL HOROZ: Gözünü toprak doyursun.
ASLAN: Kötü bir şey mi söyledin şimdi sen bana?
ÇİL HOROZ: Evet, kötü bir şey söyledim.
ASLAN: Çomar’a güvenip efelik taslama. Bir pençe atarsam ikinizi de deviririm. (Kükrer.)
ÇİL HOROZ: (Alaycı) Aman ne korkunç kükrüyor. Ödüm koptu.
ÇOMAR: Benim de benim de…
ASLAN: Şimdi görürsünüz siz. (Kükreyerek Çomarın üstüne yürür.)
ÇOMAR: (Geriye çekilirken seslenir) Karabaş, Kangal, Bozo, Akbaş…

DÖRT KÖPEK İÇERİ GİRER.

KARABAŞ: Hav hav hav… Yettik baba…
AKBAŞ: Hav hav hav… Bir isteği mi var yoksa Aslan ağanın baba?
KANGAL: Hav hav hav… Sakın bizimle güreşmek istiyor olmasın?
BOZO: Hav hav hav… Şusun kuyruğunu koparayım mı baba?
ÇOMAR: Kuyruksuz kral amma hoş olurdu ha… Hah hah hah. Ama buna gerek yok. Anlayışlı hayvandır aslan. Sizlerle güreşmek istemez. Hem barış dururken savaşa ne gerek var canım?
KARABAŞ: Bir de kendisine soralım baba?
ÇOMAR: Soralım…
ASLAN: (Korkuyla) Bunlar da kim?
ÇOMAR: Benim çocuklar. İşsizlikten canları sıkılmış da… Eğlenmek istiyorlar. Var mısın bir güreşe şunlarla?
ASLAN: Ama ben hepsiyle baş edemem ki
ÇOMAR: Bence de edemezsin. İyisi mi bırak tavuklarımızı da gidelim.
ASLAN: Tabi tabii. Onlar benim misafirimdi zaten. Kalmak istemiyorlarsa gidebilirler.

ÇOMAR: Görüyorsunuz, sıkıyı görünce nasıl değişti ağzı.
AĞAÇKAKAN: (Sahneye girer) Neler oluyor burada? Bu kalabalık da ne? Yoksa şenlik mi var? Neden bana haber vermedin Kargacığım?
ÇOMAR: Sen de kimsin?
AĞAÇKAKAN: Ooo Çomar bey, sen de burada mıydın? Ormanımıza hoş gelmişsin. Tanımadın mı, ben uzak komşunuz Ağaçkakanım.
KANGAL: Bunu da bağlayalım mı baba?
ÇOMAR: Gerek yok. Bize zararı dokunmaz onun. Sahi, çocuklar Tilki ne oldu?
KARABAŞ: Sucuk oldu baba?
ÇOMAR: Ne sucuğu?
AKBAŞ: Bağladık onu. Dışarıda kıpırdamadan yatıyor.
ÇOMAR: Getirin getirin de vedalaşalım kendisiyle.

KÖPEKLER TİLKİYİ BAĞLI OLARAK GETİRİRLER.

AĞAÇKAKAN: Hah hah ha, şunun haline bakın! Bizim Tilki değil mi bu?
ÇOMAR: Ta kendisi. Ama artık sizin Tilki değil. Kentin Tilkisi olacak.
AĞAÇKAKAN: Neden?
ÇOMAR: Tavuklarımıza zarar verdiği için oraya sürgün gidiyor.
AĞAÇKAKAN: Orman kurtuluyor desenize bu yaramazdan… Teşekkürler size Çomar bey.
TİLKİ: Kente mi gidiyorum? Bundan neden benim haberim yok? Harika bir şey bu!
AĞAÇKAKAN: Arsız şey!
TİLKİ: (Sevinçli) Orada şarkıcı olabilirim.
ÇİL HOROZ: Aç tilki rüyasında darı görüyor.
AKÇA KIZ: O rüyayı biz görmez miyiz Horoz babacığım?
ÇİL HOROZ: Arada bir de Tilkiler görür.
KARA KARGA: Aslan ne olacak Çomar bey?
ÇOMAR: O da Tilkiyle birlikte kente sürgün gidiyor.
ASLAN: Aaah, ah! İmparatorluğumun şu hazin sonuna bak. Hem de niçin? İki-üç tavuk için.
ÇOMAR: Aslanı da sucuk yapın.
ASLAN: Benden sucuk olmaz inanın… Benim etimin hiç tadı yoktur.
Korkma korkusuz kral korkma. Bu sucuk başka sucuk.
KARABAŞ: Yeni bağlayacağız seni.
ASLAN: Ayaklarım bağlı olunca nasıl yürüyeceğim?

ÇOMAR: Ayaklarını bağlamayın.
KARABAŞ: Tamam baba… (Aslanı bağlamaya başlar.)
TİLKİ: Benim ayaklarım ne olacak?
ÇOMAR: Tilkinin de ayaklarını çözün.
AKBAŞ: (Tilkinin de ayaklarını çözer)
KARA KARGA: Yine her şeyi yine yüzüne gözüne bulaştırdın Tilki. Rezil oldun. Ormanda kimse yüzüne bakmaz artık senin. Bir an önce git buralardan.
TİLKİ: Haklısın. Gidip Bir de Kasetçiler Çarsısında şansımı deneyeyim.
ASLAN: Ben ne olacağım? Ben ne olacağım?
ÇOMAR: Onu da mı ben düşüneceğim? Sen de bir sirkte ya da hayvanat bahçesinde iş bul kendine.
TİLKİ: Gel Aslan abi, gel... Yolcu yoluna gerek.
ASLAN: Geliyorum…
TİLKİ: Üzülme, birlikte yol alırsak vaktin nasıl geçtiğinin farkına bile varmazsın. Sabaha kalmaz varırız kente. Bir ben söylerim sen dinlersin, bir sen dinlersin ben söylerim. Dur ben hemen türküme başlayayım:
Daha neler gelir acep başıma…

ASLAN:
Dört oğluyla birden Çomar düştü peşime…

TİLKİ:
Köpek kardeşler zehir kattı tatlı aşıma
Aslan kalk gidelim bu orman bize yaramaaz…

ASLAN: (Türkü söyler gibi)
Vay vay vay ne hallere düştün bahtı karalı
Dün Ormanlar kralıydın şimdi oldun işsizlerin kıralı….

TİLKİ: (Sevinçli)
İşte, kenttir şu gördüğün karşısı
Yeni süper starınız geliyor
Ver elini Kasetçiler Çarşısı!

ASLAN: Ya ben ne olacağım Tilki kardeş?
TİLKİ: Benim sesim güzel, assolist olurum. Senin yok mu bir marifetin?

ASLAN: Yok… İyi kolbastı oynarım ama ne işe yarar ki o?
TİLKİ: Delirdin mi aslan kardeş? Moda şimdi kolbastı. Eğer iyi becerirsek, TV’ler kapışır bizi.
ASLAN: Sahi mi? Öyleyse ne duruyoruz?
TİLKİ: Durmayalım, başlıyoruz: (Arkaya döner) Müzik!

İKİSİ KOLBASTI OYNAYARAK SALONA İNER, İZLEDYENLERİ DE OYNAMAYA ÇAGIRIRLAR. HEP BİRLİKTE OYNADIKTAN BİR SÜRE SONRA PERDE KAPANMAYA BAŞLAR.

TİLKİ: Aman perde kapanıyor Aslan bey.
ASLAN: Kapanırsa kapansın, ne olacak?
TİLKİ: Öyle deme! Oyun bitti, izleyenleri selamlamaya çıkacağız, koş!

TİLKİ ÖNDE KOŞAR,
ASLAN ARKASINDAN KOLBASTI YAPARAK ONA YETİŞMEYE ÇALIŞIR. SONRA ÖBÜR OYUNCULARLA BİRLİKTE İZLEYENLERİ SELAMLARLAR.

BİTTİ

YAZAR’LA İLETİŞİM

FEVZİ GÜNENÇ
Tel: 0342 338 16 18 –
Cep: 0505 553 47 44
İleti: fev27mynet.com –
fev27hotmail.com
Web: www.fevgun.com
GAZİANTEP/TÜRKİYE

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 10.5.2010 16:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Erdal Ceyhan
    Erdal Ceyhan

    Ne kadar marifetlisiniz Sayın Günenç, Çok hoş bir oyun. Umarım,ilgilenen olur,sahnede yerini bulur. Saygılarımla.Erdal Ceyhan.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Fevzi Günenç