Çınar Şiiri - Samira Samiraninsiiri

Samira Samiraninsiiri
287

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Çınar

Çınarın gövdesine yaslandım
meydanın gürültüsü önce uzaklaştı
sonra yaprakların arasından ince ince geri geldi
okey taşları birer kuş sesi oldu
çay bardaklarının buharı göğe çizgi çekti
çizgi dal oldu
dalın ucunda görünmez bir zille saat çaldı

Köklerin altından bir su geçti
yüzüme serin bir hat bıraktı
kulak ver dedim kendime
toprağın içindeki yolları dinledim
her yol bir hatıra kadar kıvrıldı
adını unuttuğum günler birer tohum gibi çatladı
içlerinden küçük ışıklar çıktı
ışıklar önce ürktü
sonra benim gölgeme alıştı

Yapraklar yukarıda birbirine fısıldadı
sanki hepsi bir dil biliyordu
hem eski hem yeni
çocukken ezberlediğim bir ninniye benziyordu
kelimeler yere düşmeden tutulsun diye
avuçlarımı açtım
avuçlarımda hiç bilmediğim bir ısı doğdu
o ısı kalbimin önüne bir perde gibi indi
perde açılınca adım sahneye çıktı
kendi adıma ilk kez bu kadar yakından baktım

Gövdenin kabuğunda ince çizikler vardı
sanki birileri bıçakla değil parmakla yazmış
ya da rüzgâr yazmış
kim bilir
yaklaştım
oradaki eğri büğrü izlerin her biri
bir nefesin iziymiş
biri geri dön
biri içeri bak
biri sus ama dinle diyordu
ben üçünü de duydum
üçünde de aynı yüz saklıydı
benim yüzüm
ama daha eski
daha sakin

Çınarın kavuğunda küçük bir boşluk buldum
tam bir ceviz kadar
içine başımı sığdırmadım elbette
ama sesimi sığdırdım
sessizliğimi koydum
boşluk sessizliğimi içine aldı
geri verir sanmıştım
vermedi
yerine başka bir şey bıraktı
adımı kendi ağırlığında
tam ölçüsünde
daha berrak bir tınıyla verdi

Bir rüzgâr indi meydana
yaprakların kenarına notalar dizildi
görünmez bir orkestra ayağa kalktı
kediler şef oldu
serçeler keman çaldı
çaycının tepsisindeki kaşıklar zilde yerini buldu
okey taşları davul gibi vurdu masaya
ve ben o müziğin tam ortasında
kalbimin ritmini ilk kez dışarıdan işittim
ne hızlı
ne yavaş
tam olması gerektiği gibi
tam buraya yakıştığı gibi

Bir an gövdeye alnımı yasladım
ağacın içinden yıllar geçti
yılların kabuğu değil iç ılığı vardı
biri çocukluğumdu
tepemde bilye çınlaması
biri gençliğimdi
peron kokusu
biri bu andı
meydanın ortasında bir su halkası
halkanın içinde ben
benim içinde ben
sonra bir halka daha
sonra bir halka daha
sonra geniş bir kabul

Çınar dedi ki
sesini bana bırakma
onu kendine bırak
ben yalnızca yankıyı taşırım
yankı çoğalmak ister
ama asıl olan kelimenin senin göğsünde duruşudur
o duruş doğru olunca
benim gölgem de doğru yere düşer
düşen gölge bir yük değildir
serindir
serinlik yürümeyi öğretir

Meydandan geçen herkes biraz yavaşladı
kimse bana bakmıyordu
yine de her yüz aynı ışığı taşıyordu
aynı suyu
aynı payı
sanki şehir bir an için aynı rüyaya girdi
rüyada hiç kimse konuşmadı
yine de herkes anlaştı
anlaşmanın adı
adını doğru yere koymaktı

Ben avuçlarıma kuş sesi topladım
birkaç yaprak düştü
birinin üstünde ince bir damar çizgisi
o çizginin güzergâhı tam kalbime çıktı
oraya küçük bir taş bıraktım
eşik taşı gibi
taş gülümseyen bir ağırlık yaptı
ağırlık çekmedi
yerime sabitledi beni
sabitlemek demir değil
dinginliktir meğer
bunu o taş öğretti

Gövdenin içinden bir koku yükseldi
yağmurla karışık toprak
fırın buharıyla karışık ekmek
annemin mutfağından sızan bir çocukluk
hepsi bir arada
koku burnumdan içeri değil
alnımdan içeri yürüdü
alnımda küçük bir kapı açıldı
kapıdan sabah girdi
sabah adımı sordu
ben adımı söyledim
ne yüksek
ne kısık
tam ölçüsünde
bir bardak su kadar net

Çınar yaprağını avucuma bıraktı
yaprağın damarları ince bir harita çizdi
haritanın başlığı yoktu
yönleri belliydi
içeri
dışarı
yukarı
aşağı
ben bir ok çizdim
ok kendime döndü
sonra yine dışarı çıktı
gülümseyerek

Meydan eski haline dönerken
ben yeni bir adı taşır gibi yürüdüm
isim aynıydı
taşıyışı değişmişti
her adımda kaldırımlar yumuşadı
taşlar suya benzedi
ayaklarım ıslanmadı
sadece içimdeki yol genişledi

Bir çay söyledim
bu kez şekeri eritmeden
çünkü tat yerini biliyordu
bardağın buharı göğe çıktı
göğe giden o çizgide
kısa bir dua gibi bir cümle belirdi
kimse okumadı
okumaya gerek de kalmadı
çünkü cümle zaten şehre yayılmıştı

Kalktım
çınara kısaca baktım
teşekkür demedim
o da bir şey söylemedi
yine de ikimiz de anladık
bu karşılaşma bir hatırlamaydı
hatırlamanın ödülü
renkti
renk dışarıdan değil içerden geldi
içerden gelince
dışarıda aynı anda çoğaldı

Ve ben yürürken
gölge peşimden değil yanımdan aktı
adımın etrafında ince bir ışık gezindi
meydanın sesi uzaklaştı
sonra tatlı tatlı geri geldi
ben içimden bir kez daha fısıldadım
ben yıllardır beklediğim özlemim
şimdi yerindeyim
şimdi tam burada
şimdi tam ölçüsünde

Çınarın yaprakları hafifçe birbirine değdi
bir onay sesi gibi
bir kabul gibi
bir başlangıç gibi
ve ben evde başlayan
garın tavanında büyüyen
şimdi bu meydanda kök salan hikâyemin
nereye gideceğini merak etmedim artık
çünkü gittiği her yer
önce içimden geçecek
sonra dünyaya yayılacaktı
ben bunu öğrendim
öğrendiğim yer
çınarın gövdesinin sıcak yanıydı
sıcağın adı
gün oldu
gün
tam o anda başladı

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 14.9.2025 03:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!