Sanırım derin bir iç yorgunluğun fısıltısı yapıştı canıma…
bu hissi aktarmak zorunda kalan kalemden,
taşımak zorunda kalan kağıttan!
İçinde barındırmak üzere kullanılan harflerden…
Özür düşüyorum kayıta…
Gidesim var…
Herkesten, her şeyden,
biriktirdiğim kelimelerden,
yarım bırakıldığım cümlelerden…
Suskunluklarımdan, görülmeyen tutkumdan, bağlılığımdan,
hep güçlü durmam gerekmesinden de üstelik,
çekip gidesim var…!
Kendimden bile. Aynaya her bakışımda,
yorgun bir yabancı görüyorum artık.
İç sesime bile, kulaklarımı kapatmak istiyorum bazen.
Dönse aşk ile zihnimde, umud dolu semazen…
Evet, gidesim var.
hiç bilmediğim bir yere!
Uçsuz bucaksız, dönüşü olmayan yola..
yada hiçbir şey hissetmeyeceğim,
derin bir boşluğa..
Yeşilçam aktörü olsaydım mesela,
belki bir dağ köyüne, bilemedin;
belki kimsenin adımı bilmediği bir sahil kasabasına atardım kendimi…
Yıkmış olurdum, güvenle yükselttiğim bendimi…
Belki de yolculuk gerek, sadece bir iç sessizliğe
Sığınmak, usulünce içimde ki çaresizliğe..
dinmek istiyorum işte bazen, ufak ufak...
Yelkenleri son kez suya bırakarak…
Tersten okuyorum her şeyi mesela;
“Her aydınlığın arkası mutlaka zulmet…”
“Güzel zamanlar ebedi sürmez…”
“Kalksan da düş, yeniden başlamanın ne anlamı var..”
“İçinde ki güçsüzlüğü keşfet, sen her şeyle mücadele edemezsin…”
“…zorluklar seni daha da zayıflatır…”
Duyuyorum uzaklardan gelen teyiti, -haklısın-
ve unutma ki, zifiri karanlık kadar yalnızsın!
Gidesim var, herkesten her şeyden…
Hatta kendimden bile gidesim var.
Omuzuma çökmüş yorgunluklardan,
yüzüme yerleşen gerçekliğini kaybetmiş,
hissiz gülümsemelerden, acımasız gecelerden,
yorgun sabahlardan, kuru kalabalıklardan…
İçimde yankılanan boşlukla,
baş başa kalmak istiyorum bir kıyıda.
özgürce sızlanmak istiyorum, isyana hudut çizmeden!
Ne renkli bir ses, ne de huzur veren bir dokunuş,
sadece kendimle dertleşebileceğim bir zaman dilimi…
Yalnızlıktan korkmamak değil mesele,
insan yoruluyor, içinde bile ne kadar yalnız olduğunu
fark ettiğinde…
Ve ben, biraz daha eksiliyorum umutlarımdan,
kırmamak için, her “hamdolsun” deyişimde.
Kırıldığımı söylemek bile gelmiyor artık içimden,
hep atmak içime, İlâhi bir buyrukmuş gibi!
Hikmet-i Alî bu ya, herkes kendince kırık,
kimse, başkasının parçalanan camını,
kırılan çerçevesini toplamaya yanaşmıyor.
Varsa yoksa, hep kendi silinebilir çizikleri…!
Gidesim var… Ne kalacak bir iz,
ne de arkamdan konuşulacak bir hikâyem olsun istiyorum.
Ne güzel demişti Ahmet Kaya;
“Lanet olsun, artık sigarayı üç pakete çıkardım günde. Olsun gözüm olsun…”
Öyle ya, ne olacaksa olsun.
Birden, adı bilinmezlerde kaybolmak…
Hep yokmuşum, tıpkı hiç olmamışım gibi olsun…
Kayıt Tarihi : 22.6.2025 13:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!