Kaybedilen umutların çığlığı
Derin kuyulardan gelir bazen,
Bir yankı olur göğsümde
Ve ben, kendi sesimi tanımaz olurum.
Gözlerimde sönmüş yıldızların külleri,
İçimde yorgun bir gökyüzü,
Ve rüzgârın bile üşüdüğü
Issız bir akşam vaktiyim artık.
Bir zamanlar
Hayallerim vardı,
Bir keman sesi gibi ince
Ve bir ilkbahar gülü kadar kırılgan…
Şimdi?
Tel kopmuş,
Notalar sustu,
Gül, rüzgârın koynunda paramparça!
Sesini kaybeden bir tenor gibiyim,
Sahneler hâlâ ayakta,
Perdeler hâlâ kırmızı,
Ama alkış yok!
Ve ben,
Kendi alkışsızlığımda boğuluyorum.
Sordum kendime:
“Neden bu kadar yandın?”
Çünkü umutlar, sevgilim,
Denize düşen bir mendil kadar çabuk boğulur
Ve aşk,
En çok dalgaların bile unuttuğu
Kıyılarda ölür.
Yalnızlık mı?
Onu anlatamam sana…
Bir boş sokak gibi ıslak,
Bir eski şarkı gibi acı
Ve gecenin en kör saatinde
Sana benzeyen bir hayal kadar sahici.
Şimdi oturuyorum işte,
Dudaklarımda bir yangının küle dönmüş hatırası,
Ellerimde kırık bir aynanın kesikleri…
Ne ben kaldım eski ben,
Ne umutlarımın rengi hâlâ yeşil.
Ey hayat!
Ne yaptın bana?
Kırdın, döktün,
Biraz da unuttun.
Ama yine de yazıyorum sana
En siyah mürekkebimle:
“Ben hâlâ seviyorum!”
Evet, hâlâ…
Bir ihtimal için,
Bir gülüş için,
Belki de hiç gelmeyecek olan
O eski bahar için…
Ve biliyorum,
Sesini kaybeden tenorlar
Yine de şarkı söylemeyi düşler.
Benim de tek umudum bu:
Bir gün,
Belki bir gün,
Hayat yine ses verir bana
Ve ben yeniden
Kendi alkışlarımda
Dirilirim!
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 17:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!