bir sarnıçta …,
binbirdirek renk açarken her biri bir anıt gibi, senin adına, senin için burada
biz dansın ıslak figürlerinde, yarı belimize kadar sularda, direklerin arasında
dışarıda tramvay, vapur sesleri ve martı çığlıkları, dünya kadar bir şehir yani
kendi yolcusuna ihanet eder her biri, umurumda değil, sen varsın ya yanımda.
“cennet, cennet dedikleri…”
gözlerini gözlerime bırakıp, öyle bir kalkışın var ki masadan
yüreğimin her köşesine gidip-geliyorsun, arkana bakmadan.
oysa gece boyu bütün demlerini, sevişir gibi yudumladığımız
tadı güneşten de sıcak sabah çayının,
gece, iflah olmaz mızrak sancısı, saplanmadan önce yüreğime
bu akşamda dün akşamdan kalma, bir masa bulurum kendime
ölü sessizliği gibi içimde saklı, bütün hikayeleri alarak yanıma
otururum her zamanki gibi, manzarası en yoksul cam kenarına
karanlık basmadan önce…
/köprüye ilk adımdan sonra...
nereye gittiğimi bilemiyorum, böyle iki kolumda iki okkalı melek
birisi cennetin en seçme hurisi, cehennem kapısında bekçi diğeri
patlatmışım içimdeki mühimmat deposunu, mühim değil diyerek
ama öyle mühimmiş ki, esaretin bile tadına varamadan ölmek.
/elbette o günlerde, bu şiiri yazabileceğim ‘sen’ yoktun
yüreğim çok üşüyor, kutup beyazından beter soğuyordum…/
…mutlaka bir gün gelir diyordum..,
karanlık suratlı, dehşet kokulu, balyoz bulutlar eşlik eder
yüreğimden istimlak rüzgarları geçer.
/dağlar alışkındır karlara…
ama ben alışamadım dağlarda sensiz kalmalara…. /
….
bir gece yaratalım mesela, öylesine bir düş saklayalım ki içine, öylesine
dağ başında bir ateş yakmış, yangın gibi sevişerek sabahlamışız seninle
/bana güzel bir şey söyle, şiir yazmak istiyorum diyorsun
yüreğine bakıp, öyle güzelsin ki diyorum, gülümsüyorsun/
.....
yağmurun sesi soğuktan kırbaç pencere dışında, içerisi sıcak
/meydanın ortasında, mevsimler ötesi bir koca çınar ağacı
her dalı birer turfanda meyve sanki, ama dışı şerbet-içi acı/
*
ne olacak yani, ha başım havada yürümüşüm, ha bakışlarım yerde
o geceyi, gözlerinin içinde yağmuru dinleyerek yazacaktım.
sen mutluluktan ağlayacaktın ki,
ben sana susayacaktım…
gelmedin…
—şimdi o yağmur, kim bilir hangi bulutta saklanıyordur—
“içinde senin hayatın yazılı ama ancak öldükten sonra okuyabilirsin bu kitabı”
-açtığım ilk zarfın içinden, kapağında yukarıdaki sözler yazılı bir kitap çıktı.
* * *
-kitaplar eksilirken, kütüphane raflarından...
Ne kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...