SEN'' Yazdığım son ŞİİRİMSİN...
Nasıl başlayacağımı bilemediğim,
Bitirmeyi bir türlü beceremediğim...
''SEN'' Gittiğim en son ŞEHİRSİN...
Gitmeye CESARET edemediğim,
Dönmeyi öğrenemediğim...
..
Atatürk olmasaydı
Tam birlik olamazdık
Milli Mücadeleyi
Belki kazanamazdık.
Onunla birlik olduk
Büyük cesaret bulduk
..
Kimsenin dinlemediği seni dinleyeninim
Sözlerini duyamasalarda
Anlayan da benim, dinleyen de benim
Yürüdüğün yollardan gelenim
Adımlarını bulamasalarda
Ardından gelende benim, senin için yürüyen de benim
..
Yağ hadi yağ gölgeme
Vur yüreğime sesinle
Vur
Dolunaylı geceden daha tatlısın
Renginle
Verdiğinle
Cesaret et gel
..
Ne gözlerimde bir kıpırtı,
Ne dizlerimde derman,
Ne yüreğimde aman,
Kalmadı, aldı benden hepsini
Bir anlık bir cesaret...
Seni seviyorum adam...
..
Aman öyle olalim aman
Hak askina
Sevmek hukukuna
Caglasiyla cicegiyle tozuyla topragiyla kuzuya kusa aman
Suyunu ekmegini aldigimiz yürek harmani cesaret degirmeninden
Kivilcimlara tutusturdugumuz delidivane yanginlariyla
Külüm aman
..
Gitmek, yeni başlangıçlar demek
Kalmak, sorunlara göğüs germek
Yeni sorumluluklar demek
Şimdi gitmek korkaklık mı?
Gitmek mi cesaret ister kalmak mı?
Sahip olduğum tek zenginlik, evlatlarım
Onlar uğruna kurban olmak mı zor
..
Yangın yeri yüreğim.
Cehennem yalnızlığında,
sana d/üşüyorum.
ölü bir kentin ardından,
Duygusuz duygular büyütüyorum.
Bedenini aşıp, ruhuna dokunmak istiyorum.
Senin d/okunmaya cesaret edemediğin,
..
bu yürek
korkaklığından mı
olmazlığından mı
cesaret edemez
söylemeyi
sevdiğini..
..
Zekâsı çok gelişmişti,
Zirvelere yerleşmişti,
Bir gün öğretmeni ona
Kemal ismini vermişti.
Güzel okullar okudu.
Büyüdü bir asker oldu.
..
Susturuyor ileri geri konuşmalar.
Sözcüklerden korkar oldun...Azcık bir cesaret için
onu geri aramadan bir dostu arıyorsun
ona telefon edince başka dostunu.
Buluşmaya giderken geri vites sürüyorsun arabayı
ve çöp varillerine çarpıyorsun...
Geriye getiremiyor hiçbir şey kaybettiğin duyguyu.
..
Sen henüz söylenmemiş
Başka bir cümlenin öznesi
Ben bambaşka dilde yazılmış
İhtiyar bir cümlenin yüklemiyim
Alfabemiz bile apayrı iken
Hangi bağlacın gücü yeter
Bizi bağlamaya
..
Yangın yüreğimde,
Kurulmamış bir ülkede,
Hayallerle yaşarım.
Cesaret edilememiş,
Bir sevgiyle;
Sevememenin kahrıyla yanarım.
Milyonlarcayım ben.
..
Güzel yaşamak. Anlamlı yaşamak. Denenmemişi yaşamak. İnsan olarak bana ne kazandırır. Şimdiye kadar bunu hiç düşünmedim. Düşünmedim çünkü bu yaşıma gelene kadar sonsuz bir yaşamın beni beklediğini hep bilinçaltıma enjekte ettim. Düşünmedim çünkü şimdiye kadar törelerin, ailenin, toplumun benden beklediklerini yaptım. Yasaların, kanunların emrettiği şekilde yaşadım. Çünkü bu kültür bana verilmişti. Ve babamı kaybedene kadar tek başıma olacağımı hiç fark etmedim. Ve bir gün sıranın bana geleceğini hiç düşünmedim. Ama artık şimdi yapayalnızım yaşamın tam ortasında hemen hemen.
Ve güzeli, anlamlıyı, heyecanlıyı, denenmemişi, yaşayıp yaşamadığımı kendi kendime yeni yeni sormaya başladım. Bilim adamları, felsefeciler bu soruyu kendine sormanın bile büyük bir cesaret istediğini söylesede ben cesaretten öte bir gereklilik olduğunu yeni yeni keşfediyorum.
Bu bir nevi özgürlük olsa gerek. Bir yaşama özgürlüğü. Yaşama biçimine insanın kendisinin karar vermesi bence yaşama özgürlüğünün temelini oluşturur. Bunu yaşama hakkı ile sakın karıştırmayın. O zaten her şeyin temeli. Yaşayacaksın arkadaş ama nasıl yaşayacaksın?
Herkesin yaşadığı gibi mi yaşayacaksın? Yoksa kendi istediğin gibi mi yaşayacaksın? Kendi istediğin gibi yaşamak seni toplum dışına itiyorsa nelerden vazgeçeceksin? Bunun sınırı ne olacak? Bunlara çok kısa zamanda karar vereceksin. Eğer karar vermekte zorlanıyorsan ve vakit geçiyorsa veya geç kalmışsan o zaman günü birlik yaşayacaksın. Geçmişi ve geleceği hiç düşünmeyeceksin
..
reklamlar da önce Türk bayrağını kullananlar, şimdi de bayrak yerine bayrağımız üzerindeki ay yıldızı kaldırmışlar "bayrak inmez - millet bölünmez" diye bir yazı koymuşlar. bu durum Türk bayrağına hakaret içermenin ötesinde bir altta toplum da kanunlar çerçevesinde hakimlerin vermiş olduğu bir kararın nasıl yol sayılabileceğinin de önü açılmış olmaktadır. bunu geçelim, geçelim de buradaki mizansen Türk bayrağını ve de Türk bayrağı üzerinde bulunan ay yıldızı al renkli bayrak şeklindeki o adı ne denecekse ondan kaldırmanın Türkiye dışında diğer taraflar tarafından nasıl algılanacağı hiç hesaba katılmıyor mu? demezler mi bayraklarıyla alay eden bir millet diye. bir zamanlar Türk bayrağının üzerine eroin şırıngası resmini koyanlar (almanya) şimdi bu asil bayrağı nasıl karikatörize edeceklerini düşünüyor olsalar gerek.
bu kutsal milletin kutsal değerlerini, böylesi ayaklar altına alanlar, "milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım" diyenler demek ki ayaklarının altına sadece milliyetçiliği almamışlar. "Bakara makara" diyenler aynı zamanda dindar gibi görünüp, meğer kutsal dinimizi de ayakları altına almışlar. elbette ki bu devran böyle dönmeyecek.
yüce ALLAH zamanı geldiğinde onlara çarpacağı gibi çarpacaktır.
cumhurbaşkanı denen zat, önüne gelen kanunsuz ve hukuksuz güya adı yasa olan yasaları onaylamaktan geri durmazken, ara sıra bir de milletin havasını güya alıyormuş gibi entresan laflar eder. bu zat sanki cumhurbaşkanı değilde hükümetin payandası gibi durmaktadır. onun şeklen ve fiilen bir işlevi kalmadığından güya hükümetin "baş çalanın" yasaklattığı twit denen şeyi, hükümetin yasaklatma kararına rağmen delip tweit atması,çok ilginç. zaten bunların ağa babaları turgut özal da bu tür delme işleriye meşgul değil mi idi? aslında bunlar "delici" demek daha doğru olsa gerek. çünkü bunların delmediği, delik deşik etmediği hiç bir değer kalmadı. kalmamakta. adam ben "başbakanım" diyor. diyor da nasıl başbakan olduğunu unutuyor. ki bu yüzden "ananı da al git" diyor, "namussuz" diyor, "alçak, şerefsiz" diyor. bu ve bunlar gibi bir çok cümleyi kime ve de kimlere diyor. bu lafları bu ülkenin yurttaşlarına söylüyor. yani Türk halkına söylüyor. bu bir cesaret mi, bu bir meydan okuma mı? yoksa bir hastanın hezeyanları mı?
bayrağın şeklini daha doğrusu barağın üzerinde bulunan ay yıldızın kaldırılması artık katlanılacak bir şey değildir. çünkü bu durum ne hastalıkla ne de hezeyanlarla açıklana bilinir. bu durum Türk toplumunun değer yargılarını sıfırlamanın ötesinde, mazisi büyük kahramanlıklar, acılar, sevinçlerle dolu olan bayrağımızın simgesel onurunu da yok etmektedir. bu, bu zaman diliminde yaşayanları ilgilendirmenin ötesinde, geçmiş zamanlardan da bize miras olarak kalmış olan bir değeri geleceğe taşırken geçmişi lekelemeden ve de kirletmeden geleceğe taşıma gerçeğini yok edemez. işte bu nedenle bayrağımıza yayılan bu "ay yıldız" yok edilişini kabullenmek mümkün değildir.
aslında istiklal marşının yazarı bunlara istiklal marşının bu şekilde kullanılmasına izin verir miydi. istiklal marşının yazılmasına, ve de istiklal savaşını yapanlar, bu konuda emeği geçenler bu zatlara hem istiklal marşını hemde Türk bayrağını bu şekilde kullanmaya izin verirler miydi. bunlar bu işleri elbette bilerek ve de isteyerek yapıyorlar. unuttukları çok önemli bir detay var o da " biz bu yola kefenimiz giyerek çıktık" diyorlar. onlar kefenin ne olduğunu belli ki bilmiyorlar. kefen bir kere giyilmez, giydirilir. onlar bilsinler ki bu cumhuriyetin değerleri milyonlarca şehitlerin, gazilerin kanlarıyla değer haline gelmiştir. onlar, güya giyindiklerini söyledikleri kiri lekeli kefeni bulacaklarından eminler mi? Allah bunlara bu gibi işbirlikçi hainlere kefen bile nasip etmez. onları her ortamda adını andıkları hainlerin çoğu bu dünyadan kefeni bırakın yurtsuz olarak ayrılmak zorunda kaldı.
..
Baygın bakışlarınla,
Cesaret verdin bana.
Demir attın sen benim,
Gönlümdeki limana.
Bağlandım sevgilim sana,
İnan sonsuz bir aşkla.
..
Aşk riske girmektir
Kalbin ve aklın kapışmasıdır ölesiye
Akışına bırakmaktır öylesine
Duygularının gittiği yere
Gitmektir, hesap kitap yapmadan
Cesaret işidir ayrıca
Görmezden gelişi var
..
Issız geceler'de uykusuzum
Yıldızlara bakıp
Gidiyorum istediğm yere
Kimseyle konuşmaya cesaret edemediklerimi
..
Kim İster? İstenilen şeyi şimdi yazdığım zaman, kim istemez ki diyeceksiniz... Kim Milyoner Olmak İster? Evet ne diyorsunuz? Herkes ister mi bunu; sanmıyorum herkes de istemeyebilir. Senelerdir süren aslında güzel de bir yarışma lakin ben o her yarışmacıya sorulan soruya hayli gıcık kapıyor, sinir oluyorum. Hani sunucu diyor ya ''Bu Yarışmaya niye geldiniz? '' Bu kadar saçma sapan bir soru görmedim. Bir insan para ödüllü, hem de bir milyon, yani eski deyişle bir trilyon para ödülü olan bir yarışmaya niye gelir? Allah aşkına güldürmeyin adamı, güldürmeyin insanları bu kadar kendinize, yapmayın lütfen. Emniyette sorguya alırlar ya sanıkları, sonrada tepesinde bir ışık yanar, iki sivil poliste başındadır hani, durmadan soru sorarlar adamı çözmek için, çapraz sorguya alırlar. ''Konuş, isim ver bize kimler ile gerçekleştirdin bu eylemi, patronun kim, o ev de ne yapıyordun? '' Ben biraz buna benzetiyorum, o yarışmada ki ''Buraya neden geldiniz? '' sorusunu. Sunucu karşınızda size dönüyor ''Ahmet Bey konuş niye geldin bu yarışmaya, hadi söyle, işlerin iyi gitmiyor tabi buradan bir şeyler kazanıp işlerinde kullanacaksın değil mi, biz anlarız, yoksa yoksa dur dur, oğlunu evlendireceksin veya arabayı yenileyeceksin, belki de yazlık ev mi alacaktın, hadi itiraf et hadi bilelim buraya niye geldin? '' Uf ya biraz abarttım mı ne? Geldim kardeş, derdim var, verin para, verdin verdin, vermedin, ben de bir dolu yara. ''Sizi tanıdığıma çok sevindim.'' der çeker giderim ya, neyin kafası bu?
Kim Milyoner olmak isterse istesin, benim için çok da bir önemi yok, geçinebileceğim bir para bana yetiyor da artıyor. Esnafız, ayrıca zaman zaman gelirlerimizin azaldığı da oluyor, geçici olarak da olsa, maddi sıkıntılarımız oluyor. Yine de çok şükür namerde muhtaç olmuyoruz, en önemlisi de o değil mi zaten?
..
23.02.2013
Günlük Yayınlamaya başladım.En yeni günlüklerimi hem de. Eskilerini de yazarken yenilemeye çalışıyorum. Geçen eski bir günlüğü yeniledim. Tahkiyeyi kullandım biraz fazlaca. Bu bana gelecekte hikaye yazabileceğim düşüncesini ilham etti.' Yakın çevremin hikayelerini nehir roman tarzında yazabilirim' dedim kendi kendime. Babamın, dedelerimin, ninelerimin, hatta amcalarım ve kardeşlerimin. Kimi ilgilendirir bilmem, ama Nana adlı bir fahişenin hayatını anlatan Zola'dan cesaret almam hiç de yanlış değil bence.
Bana evinden seyrek çıkıp eltisine giden ananemin sokakta karşıma çıkıp koynundan para çıkarması ‘al torunum bunu ben öldükten sonra ruhuma Kuran-Kerim okursun’ demesi az abidevi bir davranış değil herhalde. Hatta o evinden çıkmaya çıkmaya güneşten mahrum yaşayan kadının bir evliya önsezisi içinde olduğu düşüncesi hissettirmiyor değil. Ben o zamanlar ilahiyat öğrencisiyim… Belki de imam hatip okuduğum yıllar o yıllar. Abim de aynı okulda okuyor ve benden de başarılı.Kardeşim de bizden birkaç sene sonra aynı okulda okuyacak. Onun yalnız bana bu cömertliği yapması ve benim de bir 10 yıldır her gün bir cüz okuyarak geçmişlerime bağışlamakta olduğumu söylersem- riyakarlık olmasın- ne kadar haklı olduğumu anlarsınız. Hatta diğer torunların bu Kur’an-ı Kerim okuma işine pek sıcak bakmadıklarını söylersem ne kadar haklı olduğumu anlayabilirsiniz.
Dahası babaannemi biraz hatırlasam, onun da ne büyük bir insanlık anıtı olduğu açıkça gözümün önünde canlanmıyor değil. Yemeden içmeden bütün ömrünü çalışarak geçirirken ne düşündü acaba? Fakirliğin ezici baskısından kendini ve ailesini kurtarmak isterken bugün benim refahımın en büyük amili olduğunu itiraf etmekten şeref duyuyorum. Koskoca bir sanayi arsası bugün için trilyonlar ifade eden servet…
Hepsini rahmetle anıyorum bugün. Hele o dedem. Bembeyaz sakallı ahlak abidesi karıncaezmez insan… Bir düğünde sıkılan silahla yaralanan kendisini yaralayan adamdan hiç bahsetmeyen bu olayı bile anmaktan özenle kaçınan bir erdem örneği. Hayatı nice örnek olayla dolu, hatta baştanbaşa örnek olan insan. Mahallede hatta kentte sevmeyeni yoktur onun. Babası ve annesinin çok sevdiği okumuş evladı… Ömrünü öğrenmek ve öğretmekle geçirmişti. Fakirlikten dolayı çok geç evlenmişti. Çünkü tek işi Kuran öğretmekti ve bunun için çok az bir ücret alıyordu. Hiç bir zaman halktan aldığı üç beş kuruş dışında geliri olmamıştı. Kendisine verilen az ücretin fazla gördüğü kısmını da iade ediyor, bir kısmını da hayır işlerine; Cami-i Şerif, Kuran- Kerim kursu yapımına bağışlıyor, geride kalanını da hiç ellemeden Hanımı’na veriyor, onun bu tasarruflarına kızan kadının sözlü tacizlerine hiçbir karşılık vermeden katlanıyor, suratını bile asmıyor, hatta hafif hafif tebessüm ediyordu.
..