Onon Irmağı’nda üşüdü ilkin çocukluğum;
bozkır, alnıma kurt dişinden bir yazgı kazıdı.
Annemin elleri duman, babamın adı gökyüzünde yarım bir nefes.
Adımı rüzgâr emzirdi, ekmeğimi ayazla böldüm.
İnsandan önce kurtla bakıştım gecenin köründe;
kopacak kadar incedim, düğüm oldum dünyaya.
Çünkü biliriz: Bozkırda söz, kemikten ağırdır
ve verilen her söz, kadere atılan bir çentiktir.
Dağılan her canı nefesimde topladım;
bir araya gelince, toprağı sarsan bir gök gürültüsü olduk.
Atımın soluğu dumandı, yayımın sesi sonsuz bir sızı.
Gittiğim yollarda cihan daraldı, insan küçüldü içimde.
Yanan şehirlerin karası güneşin yüzüne vurduğunda;
ben zaferi değil, küllerin arasında adsız çocukları gördüm.
Zafer dediğin, göğün sahte alkışı değil;
zifiri karanlıkta kendi vicdanının kılıcıyla baş başa kalmaktır.
Buzdan bir yasa kurdum;
başıboşluk, ölümden daha karanlıktı.
Merhameti, kış uykusuna yatmış bir nehir gibi gömdüm derine;
çünkü bozkırda yumuşaklık, celladına gülümsemektir.
Koca bir imparatorluk diktim yerin ve göğün ortasına;
ama en ağır yük, her şafak vakti
aynadaki o vahşi fırtınaya hükmetmekti.
Gök bana Tanrı’nın heybetini hatırlattı,
yer ise bir mezar kadar fani olduğumu.
İkisi arasında yürüdüm;
ne tam kutsal, ne bütünüyle zalim.
Bir gün atım yoruldu, rüzgâr sustu, ufuk bitti.
Adım kaldı geriye; bir korku, bir hayranlık, bir sonsuz ağıt.
Cengiz derler bana;
dünyayı dize getirdim, evet.
Ama bilin ki, o kanlı meydanlarda ben,
en çok insan kalmanın o sessiz bedeli altında ezildim.
Kayıt Tarihi : 30.12.2025 06:20:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!