Mavilikler arasında dünyam,
Ve birazcık ölüm...
Kendimden sakladığım biraz hüzün,
Cebime katlayıp koyduğum biraz sözüm,
Unuttuklarım kadar mutluyum bugün...
Parmağıyla gösterirken işareten,
Gönlün, sevdama,
Şen şakrak günlerin bittiğini söyler gibiydi.
Duymamak için direnen sevdam!
Aşk’ı mülteciydi!
Belki de sulh çöktüğünde semaya,
Neydi?
Dünyanın derdini unutt urmaya yetecek,
O bakışında ki tılsımın kudreti!
Sahi, bu yetememezlik
Yokluğunla mı ilgili?
Senden duymaya alıştığım
Neydi o zırvalık?
Kelimelerimi her serbest bırakmaya çalıştığımda
Beni susturan!
Avuçlarımı terleten...
Öksürten, özleten, sözleten...
Balkonda unuttuğum hikayelerimin,
Nabzını tutuyor artık zaman.
Sesler birbirine karışıyor.
Yavaş yavaş da görüntüler siliniyor.
En güzel yazımla not aldığım ne varsa,
Ömrüne kimsesiz bir şiir olarak devam ediyor.
Geleceğini bilmediklerimiz için bunca bekleyiş, sizce de yersiz değil mi? Ömür geçiyor vesselam!
Belki de en dokunaklı hikayedir: ‘’Gideceği yerde gidemeyen, kalacağı yerde kalamayan’’ insanın dramı…
Dudaklarının kenarında bıraktığı reçel kadar doğallıklar diliyorum. Zira o kendini maskelemeyi pek beceremez, mutlaka bir sakarlık yapar, döker eteğinde ki taşları... Şahsım adına büyük bir kayıp! Lakin gönlün emri bu! Kendime uzaklıklar diliyorum...
Şimdi hangi tepeden şiirleri, sözleri
Yuvarlayıp yuvarlayıp atıyorsun!
Kaç kişinin yüreğini dağlayıp,
Kaç kişiyi eziyorsun!
Söz hakkı vermeden zamana,
Karanlığı geçiyorsun!
Herkeste seni arayıp,
Asla bulamamak...
Ve her ses tonunu,
Senin ses tonuna benzetip,
Hayal kırıklığı yaşamak,
Tam da bitti derken,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!