Günaha dair ne varsa,
El kirinden seyir camların ötesi
Bayat bir ajanda dolusu
Kalem eğirdi der
Ceket düşse de çamura
On sekizlik sınırları.
Kaç ceset daha soğudu gölgende?
Çıngırak sesleri duyar gibisin
Benzemekten uzaksın dünden bugününe
Daha ne beklersin?
Kemiklerin ilikli menedilmiş tenime
Yontulmuş taşlarını
Kesip topuklarına, santimce
Eklese gurur diye
Şehirden önce eskimiş
Kaldırımların sokak lambası.
Mendilinden arta kalan göz yaşını
yüzünde kederle biriktirmiş
kırık çerçeveli eski bir resim
nerde gençliğim der heyhat
Ömür kıyısına vuran ölü anılar
Saatler çileyi doldurur bergüzar ben ayrılığın yarısıyım
Hicran türküsünü kanadı kırık üveyik söyler
Karanlığı, günün gitmesi getirmez sadece
Bilmem göğün en yükseği neresi bergüzar.
En inanan insan bile bilemez gerçek varlığı.
Saatleri kur
Ölüm gibi kapıma bir kez vur.
Göğsümü yar, sevgimi çıkar.
Bir sofra ser
Aç kurtlar gibi sabırla başında dur
Ye ve tükür.
Çocukluğumda topladığım kapaklara uydurmak için
Tarihi geçmiş şişeler aradım,
Yan masaya sordum
Tanır mısınız bu soylu beyi.
Kirli sepetine atıp yüzümün astarını
Çiğdem çiçeği çalı dibinde açınca
Topal at toprak meydanda ölünce
Yani vakit gelince
Bırak ruhunun ziynetini.
Vakti gelince
Cam buğusunda parmak izleri
Gece yürüyüşünde olmalı bir kaç kişi
Uzaklaştıkca eriyen gölgeler.
Avuçlarında soğuk sancı
Bir eli yanağında diğerinde ay ışığı
Döner can suyu kalbin surundan içeri
Yasak meyvelerin sonu mavisi kayıp küren
Alevli tahtın hükümdarı doldu zimmetli süren
Gayrı meşru köleler eğilir önünde
Bu eskiye dayanan bir mücadele
Söylenir koynunda bağdaş elleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!