Çok bunalmışızdır artık durduğumuz yerden.
İçimizde bir şeyler birikmiştir, yığılmıştır, yüreğimiz sıkışıyordur.
Sanki başka bir mekana taşınsak ferahlayacağızdır, öyle hissederiz.
Oysa öte yandan hayatın görünmez halatlarıyla bağlanmışızdır olduğumuz yere..
İşimiz, iş ilişkilerimiz kuşatmaya almıştır bizi. Bu çemberi yarıp çıkma düşüncesi şöyle bir rüzgar gibi gelip geçse de, ciddi biçimde uzun uzadıya kafa yormayız.
Kuşatıldığımızı anladığımız zaman, tek başına olmadığımız zamana rastlar nedense. Eşimiz, çocuklarımız vardır. En küçük bir değişiklikle bütün taşlar oynayacaktır.
Ev, küçük bir bahçe, bir kedi ya da köpek, kafesteki minik kuş, bir akvaryum tutar bizi.. Olduğumuz yere mıhlar.
Belki de bahanemiz olurlar.. Çekip gittiğimizde her şeyin dört dörtlük olacağından pek de emin değilizdir aslında.
Ah özgürlük..!
Özgürlük düşleri.. Sözcüklerle sarhoş olup yüreğimizin yükünü biraz hafifletmekten öteye geçirmez bizi.
Kapılar kapanmıştır, biliriz bunu.
Bir omuz vurup yüklenmek, öfkeli bir tekmeyle açmak da mümkündür ama ödeyeceğimiz bedel gözümüzü korkutur.
Yıllarımızı verdiğimiz, doğup büyüdüğümüz çevreye ne kadar yabancılaşmış olduğumuzun farkına varırız.
Ne kadar çok şey değişti değil mi? Biz değiştik, arkadaşlarımız değişti.
Sevgilimiz başka biri olmuştur. Ya da bir zamanlar sevgilimiz olan eşimizle ilişkimiz rutinleşmiş, belirlenmiş bir dairenin içinde dönüp durmaktadır. Romanlarla, filmlerle boy ölçüşen aşkımız gündelik yaşamın ayrıntılarıyla boğuşmaktadır.. Neredeyse anılar bir arada tutmaktadır bizi..
Artık kentimizin baskın söylemi de “marka” olmuştur sonunda. “İnsan”dan, “insani” değerlerden bahsetmek artık utana sıkıla yapılmaktadır. Sohbetler, ekonomi, politika vb. her şeyin merkezinde para var, ya da bir şekilde parayla ilişkilendirilir hale gelmiştir. “İnsan”ı merkeze alan, asıl sayan politikalar, ekonomiler, felsefeler dinozorlukla damgalanıp atıldı bir köşeye çoktan. “İdeolojik” olmakla suçlandı günümüzün baskın ideolojisi tarafından.
“Para”nın dışındaki hiçbir değerin önemi yok.. Sahi paranın dışında bir değer kaldı mı? Kültürün, sanatın değeri ekonomik çarkın dönüşüne katkı sağlıyorsa var.. Tarih, alınıp satılan bir şey olduğunda değerli..
Okullara yolladığımız çocuklarımıza bu gerçekleri mi söyleyeceğiz? Yoksa sabah akşam okullarda, dershanelerde öğretilen resmi yalanları yinelemekle, onaylamakla mı yetineceğiz?
Haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden bahsederken yüzümüz kızarmadan ne anlatacağız çocuklara..?
Sonra kalkıp yetişkinler olarak çocuklarımızdan yakınacağız.. Ne hakla?
Evet.. Çok bunalıyoruz, kendimize sormakta zorlandığımız sorulardan, yüzleşmeye cesaret edemediğimiz sorulardan.
Bu sıkışmışlıkta, dayanamadığımız anlarda “çekip gitmeli buralardan”, deriz bazen.
Çekip gitmek istediğimiz, riyakarlıklardan, yalanlardan, ikiyüzlülüğün karşılıklı, gönüllü kabulünden oluşmuş bir dünyadır aslında.
Emin olmadığımız ise bütün bunların dışında bir dünyanın olup olmadığı ya da gerçekleşebilirliğinin kuşkusu.
Doğru ne? Yanlış ne?
Belki de çekip gitmeden bunu öğrenemeyeceğiz.
Risk almak, bedel ödemek...
Yanlışlarımızla kıvranmaktansa göze alınmalı belki de...
Kayıt Tarihi : 12.10.2004 22:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)