Kahverengi keçi derilerinden çadırlar kuracağız
Kirli karaya kaçan güz mevsiminin topraklarında
Tevellüdünü milat eylemiş
Çatık kaşlı serüvencilerinin
Doğal ve dik duruşlarıyla
Bir temmuz gecesi
Sakarya Nehrinin yanına yıkıp başımı
Yüzümü yıkayacağım ay ışığında
Suda yansıyan bezirgan suretleri ve nesli tükenmiş nihaventleri olmayacak yanımızda
Üzümü salkımla nem varsa halkımla deyip oturacağım sofrasına bu yeşil cennetin
Şimdi içimde büyüyen bir şey var
Usul usul
Dudağının kenarında bir martı
Kaşlarının altında İstanbul
I
Bir şehirde bir yalnızı
Sensiz olmak anlatır
II
Gül dört duvar arasında çehresini göğe döner
I
Avucumun içinde binlerce yakamoz vardı
Yüzün gözün ışık içindeydi o yüzden
II
Sana geri vermeyi unuttuğum
‘’Sıradan duygusallıklarını menekşeye ve çöle indirgeyen aykırı felsefelerin köhne hüzünlerine ortak olmadan sevilebilecek bir dünyanın varlığını tanımak gerektiğine inanıyorum.’’
Bizim sözcüklerimiz gelip elini sıkar insanın
Boynuna sarılır
Alnından öper
Size o sözcüklerle selam söylüyorum
Bu yangınlar ertesinde herkesin bir dalı kalır
Ya iste boğulur çoğu ya da rüzgarda kırılır
Bir bayram yerini andırır kıyımlardan sonra yas türkülerinin ardından bu yürek
Bir çift sözcük olur dudağında kanatlanır
Papatyada tükendi sanılan
- Gamzenize düşüyorsa deniz
Martısız gülümsemeyeceksiniz -
Gecelerin birinde bir el patlar yüreğin
Bir martı düşer düşüne
Çırpınır çırpınır
Trenin son istasyona geldiğinden değil
Yolculuğun bittiğinden emin olmalısın
Benimle gelmek için
Düşlerini ertelemeyen çocuklardık
Upuzun şiirlerimiz ödünsüz sevdalarımız vardı
Hep kırk haramilerden yana
Hep kırmızı başlıklı kızı kapan kurt masallarındaydık
Beyaz atkılarımızın ardına sakladığımız
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!